Eğitim Bir-Sen Şanlıurfa Şube Başkanı İbrahim Coşkun, 8 Mart Dünya Kadınları Günü sebebiyle bir mesaj yayımladı.
Coşkun, mesajında kadının toplumun ve hayatın kurucu unsuru olduğunu ifade etti.
İşte Coşkun’un mesajından satır başları:
“İnsan olmanın şerefini, yeryüzünü imar ve ıslah etmenin sorumluluğunu birlikte üstlenen kadın ve erkek, birbirinin velisi, dostu ve yardımcısıdır. Her şeyden evvel hayatın her alanında kadın ve erkek bir ve beraberdir. Hayat, müşterektir.
Kadın, anne, eş, kardeş olarak toplumun ve hayatın kurucu unsuru, çekirdeği, temelidir. Aile, sevginin, şefkatin, merhametin, paylaşmanın limanı, medeniyetlerin korunağıdır. Aile, birey ve toplum olarak ilk savunma hattımız, kalemizdir. Kadın ve erkek, bizim kültürümüzde, cinsiyete indirgeyen bakış seviyesinin anlayamayacağı çok yüksek ve ulvi bir yaklaşımla ifade edilen varoluşun belirleyici unsuru, dayanağı olmuştur.
Ekonomi ve inanç merkezli olarak değişen toplum ve kültür hayatıyla birlikte kadın algı ve anlayışında farklılaşmanın gözlenir olması, tarihsel bir realitedir. Sanayi ve kentleşme devrimi sürecinde, kadının yeni rol ve statüsüyle birlikte aile eksenli toplumsal uyuma ve bütünlüğe dayalı geleneksel yapısı değişime uğratılmıştır. Kadını önceleri ucuz iş gücü olarak istihdam eden zihniyet, zamanla tüketim dünyasında elverişli bir figüre dönüştürmüş, sonra da masum mecburiyetleri, hak ve özgürlükleri istismar ederek kapitalist ideolojinin nesnesi yapmıştır.”
“İNSAN HAK VE ONURUNUN OLMADIĞI YERDE KADIN HAKKI DA ERKEK HAKKI DA OLAMAZ”
“Günümüzde yerini mutlak manada küresel egemenliğe devretme aşamasındaki kapitalist finans gücünün desteği ve ‘toplumsal cinsiyet, cinsiyet eşitliği’ söylemleriyle dünyanın her yerinde gündeme dayatılan programlar, cinsiyet üzerinden insanın anlam, önem ve varoluşunu yozlaştırmayı içermektedir. Kadın hak ve özgürlüğü adına yürütülen programların aileyi, aileyle birlikte toplumu ahlaken, ruhen ayakta tutan dayanakları yok etmeyi amaçladığı aşikârdır. Topluma geleneksel kimlik ve değeriyle katılan kadın, sözde kadın hakları savunuculuğu yapan, özünde aileyi tahrip etmeyi hedefleyen zihniyetin temsilcileri tarafından yok sayılmış, onun için hak da özgürlük de söz konusu edilmemiştir.
Dünyanın birçok yerinde yaşanan yoksulluk, istismar, eşitsizlik, ağır çalışma şartları, haklardan yoksun iş hayatı gibi meselelerin dayanılmaz ölçüde mağdur ettiği kadınların sorunlarına sessiz ve seyirci kalıp gereken tepkiyi vermemeleri, meseleye ideolojik ve çifte standartlı bakmaları sebebiyledir. Dünyanın birçok bölgesinde emperyalist emeller uğruna hak ihlallerinden taciz ve tecavüze, savaş ve terörün sebep olduğu kitlesel göçe ve ölümlere, 28 Şubat’ta olduğu gibi eğitim hakları gasbedilen kadın ve kızlarımızın büyük mağduriyetlerine sessiz ve seyirci kalmalarının nedeni de aynıdır.
İnsan hak ve onurunun olmadığı yerde kadın hakkı da erkek hakkı da olamaz. Geleneksel işleyişiyle köklü ve güçlü olan toplum yapımız, ilke ve temelleriyle aile hayatımız imha edilerek çökertilmek, nesiller yok edilmek istenmektedir. Bu akım, kişi ve kurumlar, kadın dostu değil, doğrudan insanlık düşmanıdır.”
“AİLEYE DAYANMAYAN BİR TOPLUM AYAKTA KALAMAZ”
“Bir medeniyet hareketinin ilk odağı, ilk okulu, ilk aşaması olan ailenin imha edilmesi, insanı tarihte olmadığı kadar aidiyetinden koparmış, sonuçta yalnız, yardımsız, çaresiz, çözümsüz bırakmıştır. Hangi dil ve söylemle olursa olsun basitlikten de öte bayağı düşüncelerin yalan rüzgârına kapılarak özünde kadını aşağılayan, değersizleştiren, aileyi ve evi önemsizleştiren yaklaşımlar, hiçbir düşmanın yapamayacağı ölçüde millî ve insani bağlarımızı tahribe yönelmiştir.
Aile birliği olmadan toplumsal bir geleceğimiz olamaz.
Kadın, aileler ve nesiller üzerinden insanlığı, medeniyeti yok etmeyi amaçlayan şeytani kurguların aleti, malzemesi, aracı olamaz, olmamalıdır. İnsana, insanın anlam ve amacına ihanetin hak, özgürlük, eşitlik adına yapılıyor olması, tarihte eşi görülmedik iğrenç bir yalandır. O nedenle, hangi gerekçeyle olursa olsun, aile bütünlüğünü ve huzurunu hedef alan tüm çaba ve programlar, ülke ve millet bütünlüğümüzü, huzurumuzu ve doğrudan insanlık onurunu hedef almıştır.
İnsanlık cephesinin son direniş hattında bütün gücümüzle, devlet ve millet olarak kadını da aileyi de savunuyoruz, savunacağız. Şiddetten zararlı bağımlılıklara kadar yıkıcı etkileriyle toplumu doğrudan etkileyen birçok kötülüğün sebebi, ailenin zayıflamasıdır.
Aileye dayanmayan bir toplum ayakta kalamaz.
Yöneticiler ‘İstanbul Sözleşmesi’ üzerine oluşan haklı kaygılara daha fazla duyarlı olmalıdır. Modernizmin ve çalışma hayatının getirdiği stres ve sıkıntıların çözüm yolları, medeniyet birikimimizde vardır.”
“ÇALIŞAN KADINLARA YAPILAN HAKSIZLIKLARI, YILDIRMALARI GÖZLER ÖNÜNE SERDİK”
“Eğitim-Bir-Sen olarak, güçlü toplumun sağlam aile, sağlam ailenin bilinçli kadınla inşa edileceği inancıyla, geleneksel yapının, yeni realitelerin ışığında yorumlanarak, hayatın doğasına en uygun çözümlerin aranıp bulunması gerektiğini öneriyoruz. Ama bunun yolu asla aileyi dağıtmak, insanı aileden koparmak olmamalıdır. Topyekûn bir hamle ve hareketle dünyaya örnek olacak tarzda bir kadın erkek anlayışı ve yeniden bir aile modeli ortaya koymalıyız, koyabiliriz. Bilinmelidir ki, bu kale yıkılırsa, varlığımızı tehdit eden hiçbir tehlikeye karşı korunamayız. Bu değeri kaybedersek sonsuz bir değersizliğin uçurumunda savrulmak kaderimiz olur.
Kadınlarımızın iş hayatında daha uygun bir çalışma ortamına kavuşmaları için sendikal mücadele çok önemlidir. Büyük hedefler, güçlü kadınlarla gerçekleşir fehvasınca ülkemizdeki ve yurt dışındaki kadın örgütleriyle iş birliği, hedef ve proje ortaklığı yaparak vizyonumuzu ortaya koyduk. Haklılığımızdan kaynaklanan, örgütlülüğümüzle daha etkin olan gücümüz ve birikimimizle, nerede olursa olsun, kadınlara yapılan haksızlıkların karşısında olduk. Bu hassasiyetle 28 Şubat’ta ideolojik ayrımcılıkla ötelenen kadının kimlik ve kişiliğinden taviz vermeden yasakların zindanından çıkmasını sağladık. Terör şebekeleri tarafından çocukları kandırılıp dağa kaçırılan annelerin özlemlerine ortak olduk.
Suriye zindanlarında sebepsiz yere en aşağılık zulüm ve tecavüzlere uğrayarak tutsak edilen, kadınlarımız özelinde bütün mağdur ve mazlum kadınların feryadını dünyaya duyurmak için meşaleli yürüyüş yaptık. Çığlıkları zulmün karanlığında boğulan kadınlarımızın seslerini aydınlık dünyaya duyurmak istedik.
Mobbing raporuyla, çalışan kadınlara yapılan haksızlıkları, yıldırmaları gözler önüne serdik.”
“KADINLARIN İÇ HUZURU İŞ HUZURUNU DA BERABERİNDE GETİRMİŞTİR”
“Örgütlülükten gelen gücümüz ve birikimimizle kadınların, eğitimcilerin çalışma hayatında karşılaştıkları zorlukları aşmak için yoğun çaba gösterdik, gösteriyoruz. Kadınlarımızı, kamu görev ve hizmetlerinden dışlandığı keyfî uygulamaların sıkıntısından hak ve hukuka dayalı, sosyal imkân ve yardımları artmış bir çalışma düzenine kavuşturduk. Çalışan kadınların analık ve yarı zamanlı çalışma hakları, doğum ve süt izinlerinin iyileştirilmesi, kreş ve çocuk evi hizmetlerinin verilmesi gibi önemli kazanımlar elde etmesi hep hak ve emek mücadelesi sonrasında olmuştur.
Kadınların iç huzuru iş huzurunu da beraberinde getirmiştir.
Son olarak ev, aile ve çalışma düzeni arasında ilişkileri belli bir denge gözeterek hazırladığımız kadın raporunu başta ilgili bakanlığımız olmak üzere bütün kamuoyunun istifadesine sunduk.
Millet olarak birlik ve beraberliğimizi, dayanışmamızı daha da güçlendirmemiz gereken bir dönemde, bu Dünya Kadınlar Günü’nün kadınlarımızın ve tüm dünya kadınlarının sorunlarının çözümü için yeni bir başlangıç olmasını temenni ediyoruz.”