Özdemir: Kobanê gibi Şengal de birlikte inşa edilmeli

DİYARBAKIR - Kadim Êzidî halkına yönelik birçok bilinmeyeni "Fermanlara direnen halk Êzidîler" kitabında bir araya getiren gazeteci-yazar Mazlum Özdemir, Êzidîlerin Şengal'in yeniden kuruluşuyla birlikte kendi kimliklerini oluşturma, kendilerini savunma ve yönetme hakkını istediklerini söyledi. Özdemir, son fermana tanıklık eden Kürt halkının ve tüm dünyanın Şengal'in yeniden inşasında rol üstlenmesi gerektiğini dile getirdi.

GÜNCEL - 11-12-2015 13:45

Gazeteci-Yazar Mazlum Özdemir, çocukluktan bu yana duyduğu ve haberciliğe ilk başladığı yıllarda haber vesilesiyle tanıdığı Êzidîlere dair birçok bilinmeyeni, yaptığı araştırmalar sonucunda hazırladığı "Fermanlara direnen halk Êzidîler" kitabında topladı. Êzidîlerin inançları, inancın kökenleri, yaşamları, kast sistemine kadar birçok merak edilene kitabında yer veren Özdemir, kitaba ve Êzidî halkının son fermanla birlikte yaşadıklarına ilişkin sorularımızı yanıtladı. 

 

*Êzidî halkının yaşamını ve inancını konu alan "Fermanlara direnen halk Êzidîler" kitabınız okuyucularla buluştu. Bu kitabı yazmaya karar verme sürecinizden biraz söz eder misiniz?

 

Êzidî'leri bu toprakta yaşayan herkes çocukluğundan itibaren tanır, bilir. Ama benim ilk tanışmam, ilk temasım 2001 yılında oldu. Gazeteciliğe ilk başladığım yıllarda, Batman'ın bir köyünde Avrupa'ya dönüş yapan bir Êzidî aileyle gidip görüşmeye gitmiştim köylerinde. Yaklaşık 20 yıl boyunca hiç köylerine gelememişlerdi, hem devlet baskısı hem de bölgede daha sonra artan korucu baskıları yüzünden terk etmişlerdi köylerini. Geri döndüklerinde söyledikleri tek şey vardı, "Biz bu topraklarımızda ölmek için geldik. Bu topraklarda bize yaşam hakkı tanınmadı, biz buraya ölmek için geldik. Kendimizi buraya toprak altına gelmek için, toprak altına gelmek için yaşam hakkı olmadığını toprak altına girmek için geldik" diye bir tabir kullanmışlardı. Daha sonra bütün Kuzey Kürdistan'daki Êzidîlerin yoğunlukta yaşadığı, Midyat, Viranşehir gibi illerinde gidip Êzidîlerle görüştüm. Ama en büyük çalışmam kitabın ana çerçevesini oluşturanda Şengal ve Laleş'tir.  Güney Kürdistan'daki Êzidîler oldu, onlarla tanıştıktan sonra onların arasında kalıp, o inancın çok da bilinmediği bu eski inancı, bu kadim inancı çok da bilinmediği ve dolayısıyla bunun anlatılması gerektiğini düşünerek orada kaldım, gözlemledim orada yaptığım gözlemler, araştırmalar biraz da kitapta birleştirdim. İstedim ki Êzidîlerin doğru bakışla okuyucuya anlatabileyim. 

 

*Peki, Êzidîler gerçek anlamda doğru bir şekilde tanınıyor mu?

 

Bütün çevre halklar ve Êzidîler aslında dıştalanmış günümüze kadar, zaten tarihleri boyunca sürekli bu katliam ve direniş ikileminde bir arada kalmışlar. Kitapta ismini birazdan oradan alması, "Fermanlara direnen halk" diye, hem haklarında sürekli ferman çıkarılmış, ama bu fermanlara rağmen de sürekli kendi dinlerini kendi kültürlerini koruyarak bu direnişi günümüze kadar da getirmişlerdir. Yaptığım gözlemlerde bütün komşu köylerdeki Müslüman Kürtler bile, Êzidî Kürtleri yeteri kadar tanımıyordu ve içlerine giremiyordu. Dışarıdaki, çevredeki diğer çevredeki insanlar elbette çok daha az tanınıyordu. Êzidîlerin biraz daha tanınması aslında son bir yıllık bir süre oluyor, bütün dünyanın gündemine girmesi son bir yıllık bir süreç oldu. Ondan önce tanınmıyordu ve farklı adlandırılıyordu, ötekileştiriliyordu.

 

*Êzidiler için Kürtlerin özü oldukları söyleniyor. Bu söylem ne kadar gerçeği yansıtıyor?

 

Êzidîlerin kökenine ilişkin çeşitli rivayetler var, kitapta bunları irdelemeye çalıştım. Zerdüştlük'den gelen bir kültür var Êzidîlikle birlikte. Ama yani Zerdüşlük'ten İslamiyet'i kabul etmeyip de sonradan Zerdüşlükten Êzidîliğe geçen bir kesim olduğu söyleniyor. Ama bu yanlış bir tez, aslında Êzidîlik bütün kültürünü, inancını birçoğunu Zerdüşlükten aldı. Çünkü Zerdüşlük bu topraklarda uzun süre boyunca iktidar dini olmadan önce halkın benimsediği, sahip çıktığı bir inanıştır. Dolayısıyla Kürtlerin de böylesi bir inanış kültüründen geldiği varsayarsak, Êzidîlik biraz da Kürtlerin ilk inançlarından biri olduğunu diyebiliriz. Ama Êzidîliği şöyle yorumlayanlar da var; Şeyh Adi sonrasında Êzidîliğin ortaya çıktığına dair rivayetler var. Ama bütün araştırmalar gösteriyor ki Êzidî sözlü kültürü gösteriyor ki Êzidîlik Şeyh Adi'den önceki bir olgu. Zerdüştlükle beraber aslında Zerdüşlük'ten beslenen bir olgu olduğu için, Kürtlerin ilk inanışlarından biridir diyebiliriz. Bu topraklardaki ilk inanışlardan biridir diyebiliriz.

 

*Êzidîler genel anlamda kapalı bir toplum. Kapalı bir toplum olmasının bu inancın bu günlere etkisi olsa da bu kapalılığın inancın ataerkil bir inanç olmasıyla ne kadar ilgisi var?

 

Bütün dinlerin bir mitolojik alt yapısı var. Êzidîliğin de bu konuda mitolojik alt yapısı var ve bu mitolojik alt yapısı da ilk etapta tek tanrılı dinlerde olduğu gibi Adem ve Hava figürü var. Êzidîlikte de ilk başta bu figür var, ama diğer inançlarda, dinlerde olduğu gibi ilk başta baskın olan figür Adem figürü değil, erkek figürü değil, ilk başta Adem ile Hava'nın Êzidîlik mitolojisinde daha eşit koşullarda ortaya çıkması var. Ama daha sonra muhtemelen doğal toplumdan sonraki aşamada bu mitolojik söylemleri değişip kadın daha fazla ikinci plana itiliyor. Aslında ilk başta, ilk çıkış koşullarında yine Zerdüşlük'te olduğu gibi kadın ve erkek arasındaki eşitlik durumu söz konusu. Ama daha sona doğal toplumundan sonraki gelişen bilinç, çarpıtma toplumun çarpıtılması mitolojide geriye dönükte mitolojide bir farklı yansıtmayı beraberinde getiriyor.

 

'Kapalı olmak durumundaydı'

 

Dolayısıyla Êzidîliğin ilk çıkışıyla o mitolojideki ilk olgular, çünkü hem yazılı kaynaklarda var hem sözlü beyitlerinde vardır bunlar. Dolayısıyla daha sonra bir farklılaşma gerçekleşiyor. Kapalılık durumu ise, kapalı olmak durumundaydı. Çünkü Hıristiyanlık gelişti bu topraklarda, Yahudilik gelişti ve en son işte Müslümanlık gelişti bu topraklarda ve gelen her inanışta bu inanışla birlikte hakim olan her ulus da başta Êzidîleri değiştirmeye çalışıyorlar. Ama Êzidîler bunların tümüne karşı ve bu kapalılık aslında bir anlamda olumlu yönde oynadı. Nasıl bir olumlu yön, bu olumlu yön kendi kültürlerini koruyabildiler bu kapalılık sayesinde, kendi dillerini korudular. Yani şunu belirtebiliriz, aslında Kürtçenin bugüne kadar hala en yoğun ve en katıksız kullanıldığı yerler Êzidî Kürtler arasındadır. Ama tabi beraberinde dezavantajları da vardır bu kapalı olma toplumunda. Yani gelişen yerler arasında yine bu dünyaya gelişen dünyadaki gelişen fikirleri benimseme konusunda bir dezavantajlı misyonda oynadı. 

 

*Kapalı toplumun kadınların yaşantısına etkisi nasıl?

 

Bazı yerler oldukça katı, mesela Şengal muhafazakâr bir yapıda Ezdilik inancı açısından. Ama diğer taraflar bu konuda biraz daha açık, diğer şehirlere göre değerlendirdiğimiz zaman elbette kadın Êzidîlik'te de hak ettiği yerde değil. Ama tarihte bir bütün olarak Maya Xatun var, yaklaşık 50 yıl boyunca bütün Êzidî alemine, bütün Êzidîlere öncülük etmiş. Onların en üst seviyede temsilcisi olmuş bir kişi yaklaşık 50 yıllık böyle bir süreci var Maya Xatun'un. Dolayısıyla Êzidîliğin diğer şeyler gibi kadınları yok sayan, kadınları öteleyen bir yaklaşım yok. Ancak dış dünya, çevrenin etkisiyle biraz daha kadının bütün günümüzdeki inançta olduğu gibi biraz daha geri plana atılıyor. Ama dediğim gibi yakın tarihte Maya Xatun örneği yaklaşık 50 yıl boyunca Êzidîliği götürmüş ve bütün temsiliyetini yapmış bir şahsiyet. Bu da aslında Ezidiliğin kadına yönelik yaklaşımını ortaya koyuyor. Ama dış baskılar sonucu biraz daha kadını elbette diğer İslamiyet gibi ikinci plana atma oldukça fazla gelişiyor. Kapalılık da biraz daha oradan geliyor.

 

*74 Ferman'a tabi tutulan Êzidî halkına yönelik son DAİŞ saldırısıyla birlikte Êzidî halkında yaşanan değişim var mı, bunu gözlemleme şansınız oldu mu?

 

Buradaki kamplara da gitme şansım oldu. Êzidîler DAİŞ saldırısına sonucunda göç eden Êzidîlerle görüşme şansım oldu. Bir kere KDP'ye yönelik müthiş bir öfke var. Çünkü KDP'nin orada kendilerinin bıraktığını ve hatta "DAİŞ'e sattığına" yönelik ciddi bir tepki var. Kendilerinin koruma hakkının bile kendilerine verilmediğine yönelik bir tepkileri var. Çünkü DAİŞ saldırıları öncesi böyle bir talepleri olmuştu, "Saldırılar olabilir biz kendimizi koruyalım" KDP ise, "Hayır biz sizi koruyabiliriz" tavrında bir yaklaşım sergilenmiş. Ama sonuçta 3 Ağustos günü tek bir kurşun atılmadan ve Êzidîler kendi hiçbiri silahlı direniş gösteremeden -çünkü ellerinde silahlar yoktu- Şengal'den kaçmak zorunda kaldı. Kaçamayanlar da DAİŞ'in elline esir düştü. HPG gerillaların 3 Ağustos'tan sonra oraya gitmesi var. Öncesinden aslında bir gidişi var. Ama 3 Ağustos'tan sonraya oraya gidip, oradaki Êzidîleri koruyup yine bir koridor açıp oradaki Êzidîleri korudular.

 

Ancak şöyle bir şey de var, "Biz kendi kendimizi koruyabilecek, kendi kendimize yönetebilecek, kendi örgütlülüğümüzü kurabilecek bir pozisyonda olursak Şengal'e dönmek isteriz. Buradaki kampta yaşamaktansa Şengal'e dönmek isteriz" diyorlar.

 

KDP'nin Güney'i Êzidîlerden arındırma politikası

 

Şengal saldırısından önce de özellikle de Güney Kürdistan'daki hükümetin Güney Kürdistan'dan Êzidîlerden arındırma gibi bir politikası vardı. Güney Kürdistan'dan Avrupa'ya göç ettirme en fazla Êzidîler üzerinden kullanıldı. Êzidîlere en fazla bu yol açık tutuldu. Şengal katliamında sonra bu daha da fazla attırıldı, böyle Êzidîlerin Avrupa'ya göçerttirilmesine yönelik bir yaklaşım Şengal katliamından sonra özellikle KDP ile daha fazla yapılmaya başlandı. Ama şimdi Êzidîlerin tek dönüş garantileri kendi başlarına, kendi kendilerine yönetebilecek ve koruyabilecek bir pozisyon, ki günümüzde YBŞ kuruldu ve kendilerini savunabilecek pozisyona kavuştular.

 

*Şimdi Şengal özgür, Êzîdîlerin geri dönüşü nasıl sağlanacak?

 

Elbette ki geri dönerken bıraktıkları Şengal değil, yıkık bir Şengal'le karşılaşacaklar. Nasıl Kobanê'de, hatta Silvan'da, Nusaybin'de, Sur'da nasıl bir dış saldırılar sonucunda buradaki evler, mekânların hepsi yok edilmişse Şengal'de o şekilde, öyle bir şeye maruz kaldı. Çünkü DAİŞ çıkarken hepsini yaktı yıktı, öyle bir şeye maruz kaldı. Dolayısıyla Êzidîler geri dönerken biraz zorluklar yaşanacak. Şunu da bekliyorlar, Kobanê nasıl birlikte inşa edildiyse, bugün Silvan nasıl birlikte tekrar birlikte inşa edildiyse yine Sur, Nusaybin, Cizre halkı orada yaşamı kurup orayı savunuyorsa, oradaki şeyler için aynı şey istiyorlar. Tek başlarına yapabilecekleri bir şey değil, o konuda herkesin bir katkı sunması gerekiyor elbet. Dünyada yaşayan bütün Kürtlerin bu konuda katkı sunması gerekiyor, hatta sadece Kürtlerin değil, çünkü Êzidîler evet Kürtler değil ama yaşanan soykırım bütün dünyayı ilgilendiren bir soykırım son 74'üncü ferman. Çünkü sürekli tarih kitaplarında okuduk 73 tane fermanı,  ama bu son bütün dünyanın gözleri önünde ve herkes izler gibi baktı buna, izler artık dünyanın bütün her tarafına dağılmak durumunda kaldı.

 

Şengal birlikte inşa edilmeli

 

Dolayısıyla bütün bir dünyanın sorunu aslında Şengal yeniden inşa edilmesi ve oradaki Êzidîlerin kendilerini koruyabilecekleri, kendilerini ifade edebilecekleri sisteme kavuşması sadece Irak ve Güney Kürdistan hükümetinin sorunu değil, tüm Kürtlerin bunda söz söyleme hakkı var.

 

Tekrardan aynı kimliksizlikle yaşmak istemiyorlar. Dolayısıyla yeniden Şengal'in kuruluşunda, inşa kuruluşlarıyla birlikte kendi kimliklerini yeniden oluşturma, yeniden kendilerini yönetebilme hakkını istiyorlar. Bu da onların en doğal hakkı, bu hakkı da Güney Kürdistan hükümeti şimdiye kadar yine karşı çıkıyordu. Özellikle KDP ama bundan sonraki şeyde de herkesin bu konuda hem Êzidîlere destek sunması hem de özellikle KDP üzerinden baskı uygulaması gerekiyor ki Şengal Kürdistan'a bağlı özerk bir yönetim olarak varlığını ifade edebilsin. Êzidîler de bu yönetim içerisinde kendilerini ifade edebilecek koruyabilecek, örgütleyebilecek ve inancalarını yaşayabilecek bir pozisyonda olsun. (diha)

 

 

Günün Diğer Haberleri