Bireylerin toplum içinde huzurlu ve güvenlikli bir hayat sürdürebilmesi için elzem olarak kamu düzeninin sağlanmış olması ve bunun içinde kamu güvenliği konusunda gerekli olan tedbir alınması ve suç oluşturabilecek unsurların ortadan kaldırılmış olması gerekir. Kamu düzeninin sağlanması konusunda Anayasa ve sair kanunlarda da belirtildiği şekilde görev, yetki ve sorumluluk idareye yani Devlet Tüzel kişiliğine emanet edilmiştir. Devletin varlık nedeni olarak, var olduğu toplum da düzeni sağlamak ve her zaman daha iyiye doğru giden bir hayat standardı sunması asli görev ve amacıdır.
Herkesin malumu olduğu üzere yanı başımızda, Suriye’de meydana gelen ve halen devam etmekte olan iç savaş sonucunda Birleşmiş Milletler verilerine göre 1.8 milyonu aşkın, resmi olmayan rakamlara göre ise 4 milyon Suriye vatandaşı Türkiye’ye giriş yapmıştır. Bu insanların bir kısmı pasaportla bir kısmı sığınmacı olarak ve bir kısmı da kaçak olarak ülkeye giriş yapmışlardır. Özellikle belirtmek gerekir ki Şanlıurfa ilinde 400 bin ila 500 bin arasında bir oranda Suriyeli bulunmaktadır. Şanlıurfa da kamplarda kalan Suriyeli sayısı 70 ile 80 bin arasında bir orandadır. Bu ise mevcut olan Suriyeli sayısının ancak %20-30’una tekabül etmektedir. Geriye kalanlar ise kamp dışında yaşamaktadırlar ve bunların önemli bir kısmının ülkeye nasıl girdiğinin, ne şekilde hayatını idame ettirdiğinin ve nerede barındığının meçhul olması toplumda büyük bir huzursuzluk oluşturmaktadır.
Gerek resmi gerek gayri resmi olarak ülkeye giriş yapmış olan yabancıların çalışma izni olmadığı müddetçe herhangi bir işte çalışıp hayatını idame ettirebilmesi mümkün değildir. Ancak gerçekte baktığımızda inşaatlarda, sebze-meyve halleri gibi muhtelif yerlerde Suriyelilerin emsal ücretin yarı fiyatına çalıştırıldıkları tartışmasızdır. Bu koşullara rağmen Suriyeliler gerek ahlaki gerekse işin ehli olmamaları sebebiyle iş bulamamakta ve dilencilik, gasp, hırsızlık, kadın pazarlama gibi kanunen suç sayılan yollara sapmaktadırlar. Şanlıurfa’da bulunan Suriyelilere mensup olan suça meyilli olanlar yetmezmiş gibi İstanbul ve diğer illerde dilencilik yapan ve gayri ahlaki işlerle iştigal eden Suriyeliler toplanıp, Şanlıurfa da toplama kamplarına gönderilmektedir. Kamplarda ki güvenlik önlemlerinin yeterli düzeyde olmaması nedeniyle kamplardan kaçıp şehirde yeni bir hayat kurmaya çalışmaktadırlar. Toplum için âdeta suç odağı haline gelmiş bulunmaktadırlar.
Bahse konu Suriye vatandaşı olan ve kamplarda ikamet ettirilmeyen şahısların suç işleme durumlarında devletin, ülkesinde ki savaş nedeniyle Türkiye’ye gelmiş olan şüphelileri kampa yerleştirip, gerekli ihtiyaçlarını karşılaması ve kamp dışına çıkmamaları için güvenlik önlemlerini alması gerekirken, bu yükümlülüğünü yerine getirmeyerek idari hizmetin kötü işlemesi nedeniyle idarenin kusurlu olarak sorumlu tutulabilmesini sağlamaktadır.
Somut olaylara baktığımızda suç işlemiş olan F. D. , M. E. A. ve A. S. İsimli şahısların işlemiş oldukları ölümlü gasp suçunda verdikleri ifadelerde de görüleceği üzere kendilerini Türkiye’ye kabul eden hükümetin ‘’madem bizi buraya Türkiye getirdi, bize bakmakta, bize iş bulmakta Türkiye’nin görevidir’’ gibi ifadeler kullandığı görülmektedir. Velhasıl-ı kelam Türkiye devletinin geçimlerini sağlama konusunda zorunlu olarak yükümlü olduğunu ve bu yükümlülüğünü yerine getirmemiş olmasından dolayı da kendi geçimlerini sağlamak için böyle illegal yollara başvurmayı huy edinmiş hale gelmektedirler.
Suriye vatandaşı olan kişilerin kamp gibi güvenli yerlerde tutması gerekirken başıboş şekilde, yiyecek ekmek dahi bulamaz bir şekilde sokaklarda yaşamasına göz yumup, vatandaş için kendi mülkünde dahi rahat bir şekilde hayatını idame ettiremez noktaya gelmesine yol açması karşılığında idarenin en azından maddi ve manevi tazminat yönünden sorumlu tutulabilmektedir.
Av. Mehmet Emin TAKI