Müslümanlığı ferde indirgeyip, her konuşma ve yazmasında ferdi ele alan ve İslam’ı onun üzerinden tarif eden yazarlarımız, çizerlerimiz, akademisyenlerimiz, Şeyhlerimiz, Hocalarımız ve Vaizlerimiz, İslam’ın topluma ait emir ve yasaklarını bu topluma anlatmamışlardır. Uzun süre bu minval üzerine devam edince de zamanımızda Müslümanlık bir kalp işi olarak anlaşılmış, “fert olarak ben kendimi yetiştirirsem, cenneti garantiledim” anlayışı topluma hâkim olmuştur. Bu anlayışta bulunan insanların bir araya gelmesi ve bir Müslüman toplumu oluşturması (Medine İslam toplumu) artık mümkün olamamaktadır.
Mehmet Zahit Kotku Hazretleri (r.aleyh) bir sohbetinde; “Bugün biz ormanda ki ağaçlar gibiyiz. Eline baltayı alan oduncu, başlamış bir uçtan ağaçları kesmeye. Öbür ağaçlar, sıranın kendisine gelmesini beklemektedirler” demişti.
Yukarıda sıraladığım Müslüman Aydınlar; “Hayatın her safhasına ölçüler koyan, otururken, kalkarken, yerken, içerken, yatırken kalkarken ve hatta abdest bozmaya giderken bile ölçüler koymuş olan İslamın, iki veya daha fazla Müslüman’ın bir araya gelerek hangi ölçülere göre hareket edeceklerini…” düşünmemişler bile…
Böylece bu Aydınlarımız, bir taraftan İslam’a eksiklik izafe ederken, (İslam tam ve kamil bir dindir) diğer taraftan da bir araya gelemeyen Müslümanların bu zayıf hallerini bilen düşmanları (Yahudiler ve Hıristiyanlar) birleşerek Müslümanların üzerine yürümektedirler.
Bu güne kadar Hıristiyanlar, Müslüman ülkeler üzerine 29 Haçlı seferi oluşturmuş, önlerine gelen Müslüman ülkeleri ve buralardaki Müslümanları asıp kesmişler, bir çekirge sürünün ekin tarlasında yaptığı talan ve katliamı yapmışlardır.
Daha dün Hıristiyanlar, Katolik, Ortodoks diyerek 2. Dünya harbini yaptıkları birbirlerini yok ettikleri halde bu gün bunlar, Papa ve Patrik olarak bir araya gelmişler ve bu mezheplerdeki Hıristiyanları da bir araya getirmeye çalışmaktadırlar.
Bunların elinden, ne Irak, ne Suriye, ne Libya, ne Afganistan ve ne de Libya zulüm ve katliamlarından kurtulamamışlardır. Şimdi sırada başta Türkiye olmak üzere diğer İslam ülkeleri gelmektedir. Eğer bizlerde ki bu ferdiyetçi İslam anlayış devam ederse, hiç şüphe edilmesin ki tahrip edilmiş ülkeler halkasına katılacağımız günler yakındır.
MÜSLÜMANLAR NASIL BİRLEŞİR
İslam’ın toplum üzerine de emir ve nehiyleri bulunmakta ancak bunların bir sohbet halkasında kalmayıp fiilen uygulanır olması gerekmektedir. Çünkü bir Farzın sadece öğrenilmesi, o farzın sakıt olmasını (üzerimizden düşmesini) sağlamaz. Nasıl ki Namaz farzdır ve biz nasıl namaz kılacağımızı öğrenmemiz, namazın üzerimizden düşmesini sağlamazsa, Müslümanların oluşturacağı toplumu sadece konuşmak yetmez. Bunun adımını atmak ve mutlaka “Müslüman bir toplumu oluşturmak” mecburiyetindeyiz.
Bu konuda karşımıza iki kavram çıkmakta ve bunlara “Cemaat ve Ümmet” denmektedir. Cemaat yapısı tarikatlarda, bazı Müslüman gurupların bir araya gelerek oluşturdukları toplumlarda görülmektedir. Mesela ayrı ayrı bütün tarikatlar, Süleymancılar, Nurcular gibi… Bunların binlerce adamı olsa ve bu yapı dışında tek bir Müslüman kalsa bunlar cemaat yapısına sahiptirler demektir. Bunlar, kendilerinin de içinde bulunacağı bütün Müslümanların oluşturduğu Ümmet yapısına geçmeleri gerekir. Çünkü Ümmet yapısı, tek bir Müslüman’ın bile dışarıda kalmasına izin vermeyen ve bütün Müslümanları aynı çatı altına toplayan bir yapıdır.
BAZI ÖNEMLİ ÖZELLİKLER
Cemaatlerde her bir Müslüman’ın öğrenim ve eğitimini yapması, insan benliğinin eğitilmesi yani nefis terbiyesinin yapılması esasken, Ümmet anlayışında yardımlaşma ve dayanışmanın en yüksek seviyeye çıkartılması (Muhacir ve Ensar arasında olduğu gibi), Allahın dünya ve ahret saadetimizi sağlamak için gönderdiği emir ve nehiylerin yaşanmasına çalışılması yani hükmü ilahinin o toplumda geçerli olması (Veda hutbesini iyi anlayalım) ve dışarıdan gelebilecek her tehdide karşı organize olarak karşı konulmasıdır.
Cemaatlerde o gurubun başında ki insana “intisap – onun ailesinden olmak” edilirken, Ümmetin başında ki insana “Biat – kendi iradesi ile emre hazır olmak” denmektedir.
Cemaatlerin başında alim ve Şeyhler bulunurken, bütün Müslümanları oluşturduğu Ümmetin başına “Emir - lider, başkan, reis” bulunmaktadır.
Cemaatler içinde bulunmak veya bulunmamak, bir cemaatten diğer bir cemaate geçmek, yani ilim ve feyz aldığı kaynağı değiştirmek mümkünken, Ümmet yapısında Emir’e bağlanmak farz olup, bu emir kapsamı dışında kalmak haram kılınmıştır. “Vağtesimu bi haplillahi cemian vela teferragu… - Allah’ın ipine hepiniz sı sıkı sarılın ve ayrılıp tefrikaya düşmeyin” ayeti bunu açıkça bildirmektedir..
Ümmet yapısı içinde hiç kimse ne fikren ne de fiilen ayrı baş çekemez, kulis yaparak etrafına bir takım insanları toplayamaz, “Ben bu işi daha iyi yaparım. Benim etrafımda toplanın” diyemez. Yapacağı ne varsa onu (gençliğinden, sıhhatinden, ilminden, nefesinden ve malından vererek) Ümmetin içinde yapacak ve bu uğurda bütün gücüyle çalışacaktır.
Yine kitabımız Kur’an-ı kerim de (saff suresi 10. ve 11.Ayet ve daha birçok ayette) buyrulmaktadır ki “…mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihat edin” Yani Ümmet yapısına giren Müslümanların bu yolda kendilerine verilecek görevleri yapması, bu uğurda mal (para) vermesi, gerekirse canından bile vazgeçmesi gerekebilinecektir. Eğer Müslüman’a ölüm vakti gelmemişse ona “Gazi” denecek ve eğer ölüm vakti gelmişse bu ölüm onun için “şahadet” olacaktır.
HAY-DER Gen. Başk. Nevzat Laleli