Milletimizin görüşü, tarih boyunca denenmemiş ve sonuçları gözlemlenmiş bir görüştür. Uygulandığı dönemlerde sadece milletimize değil inancı farklı insanlara da mutluluk veren bir görüştür. Bu görüş sayesindedir ki biz, hem bütün insanların adaletle yönetilmelerini sağladık ve hem de bütün dünyanın tek hâkimi olduk.
Osmanlı devletinin kurucusu Osman Bey, bir küçük beylikten koskoca bir İmparatorluğu kurarken, taşıdığı değer, milletin görüşü yani milli görüş idi.
Ceddimiz, her işini milli görüş ışığında yapar ve büyük neticeler alırdı. Bir ara öyle bir duruma gelindi ki “Ak deniz bir Osmanlı gölü haline geldi.” Yani artık Ak denizde hiçbir Batılı korksan gemisi ne gelip geçen gemileri soyabiliyor, ne de limanları basarak, masum insanları öldürebiliyordu. Osmanlı hemen yetişerek bu korsanların dersini veriyordu.
Sultan Fatih, İstanbul’u feth ederken gönlünde taşıdığı değerler, bizim milli görüşümüzdü. Hepimiz biliyoruz ki Sultan Fatih, ne liberaldi ve ne de solcuydu.
İstanbul’un fethi esnasında İstanbul Rumları; “Biz kardinal şapkası görmektense Müslüman sarığı görmeye razıyız” demeleri, milletimizi ve onun görüşünü beğenip tasvip etmeleri (uygun görmeleri) manasını taşımaktaydı.
Çanakkale savaşlarında yedi düvel (ülke) üzerimize gelmişken, 250 bin şehit verme pahasına da olsa, onları püskürten Mehmetçiğin görüşü şüphesiz ki milli görüş idi.
Topların vinçleri kırılmış, düşman gemisi Çanakkale’yi geçerek Hilafetin baş şehri İstanbul’a doğru yol aldığı bir anda, 250 okkalık bir top mermisini “Ya Allah…” diyerek yüklenen ve o mermiyi topun içine süren… Sonra da o mermiyi ateşleyerek “Yarım dünya” adıyla anılan düşman zıhlı gemisini Çanakkale’nin sularına gömen Seyyit Çavuş, milli görüş sahibi bir insandı.
NEDİR BİZİM GÖRÜŞÜMÜZ
İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy, bakın Milli Görüşü nasıl tarif ediyor; “Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete ram ol./ Yol varsa budur. Bilmiyorum başka çıkar yol.”
Her işimizde, otururken, yatarken, kalkarken, yerken, içerken… Bütün işlerimizde, ama bütün işlerimizde Allah’ın var olduğunu bilmek ve her işimizde ona dayanmak ve ondan istemek birinci derecede önemli bir konudur.
İkinci önemli konu, “sa’ye sarılmak” tır. Yani çalışmak, çalışmak, çalışmak… Elde edeceğimiz bütün neticeler bizim çalışmamızın karşılığı olacaktır. Çalışmadan hiçbir şey elde etmemiz mümkün değildir.
Hemen belirtmeliyiz ki kendi başına çalışmak büyük neticeler doğurmaz. Bizim bir organizasyon içerisinde çalışmamız büyük neticeler doğuracaktır. Kendimizi üretim yapan bir fabrikanın bir makinası veya bir dişlisi gibi görmemiz, bize verilen görevi hakkıyla yerine getirmemiz, üretimi birlikte yaptığımız tüm makine ve dişliler ile birlikte büyük işlere imza atmamız mümkündür.
Bir üçüncü derece önem verilen konu, “hikmete ram olmak” tır. Yani çalıştım, çalıştım ama hep kötü netice aldım, dememek… Bazen bir şey bize iyi gibi görünür. Ama Allah o şeyin arkasında şer murat etmiştir. Bazen de bize bir şey kötü gibi görünür. Ama Allah o şeyin arkasında hayır murat etmiştir. Bir şeyin hakkımızda hayır mı, şer mi olduğunu biz bilemeyiz.
Biz yetişemediğimiz otobüse, “Eyvah kaçırdık” derken, otobüsün bir müddet sonra kaza yaptığını ve içinden birçok kişinin öldüğünü veya yaralandığını duysak, bizim otobüsü kaçırmamızın hakkımızda hayır olduğunu sonradan görürüz.
SON DEVREDE MİLLİ GÖRÜŞ
Bütün bir tarih boyunca milli görüşe sarılan Hükümdarlar, o gün oralarda nasıl efsanelere imza atmışlarsa, son devirde tekrar ortaya çıkan ve siyasi platform da kendine yer açan milli görüş de büyük icraatlara imza atmıştır.
İşte “Kıbrıs Barış harekâtı… Papaz Maryos’un eliyle Kıbrıs’ta bir büyük katliam başlamışken 1974 yaptığımız Kıbrıs barış harekâtıyla katliam sona erdirilmiş ve Kıbrıs adasına huzur ve barış getirilmişti.
İşte yıllarca montaj sanayi, gazoz ve kola fabrikaları ilde oyalanan ülkemize “fabrika yapan fabrikalar yani 200 adet Ağır sanayi fabrikası kurma çalışmaları…” Bu cümleden olarak motor fabrikaları, traktör fabrikaları, elektronik sanayi, elektromekanik sanayi, hidrolik cihazları sanayi, uçak sanayi fabrikası, eskivatör, grayzer, silindir üretim fabrikaları, baraj makinaları, türbün ve jeneratör üretim fabrikaları, azot (gübre) şeker fabrikaları, et üretimi ve kombinalar, Alkoloid (haşhaştan ilaç ham maddesi üretimi), çelik konsriksiyon fabrikaları…
İşte ahlakın dejenere olduğu (bozulduğu) ülkemizde yeniden ahlaka dönüş… çalışmaları… Bütün okullara “din ve ahlak dersleri…” konması, kur’an kurlarının artırılması, o zamana kadar 30 kadar olan İmam Hatip okulu varken, bir anda 300 İmam Hatip okuluna çıkması… Binlerce çocuğumuzun ahlak ve maneviyat sahibi olmasını sağladı…
Ekonomide sömürü düzenin aralanması ve milli ekonomiye geçilmesi. Devletin iç ve dış borçlanmasının önüne geçilmesi, Devlet kuruluşlarının elindeki paraları bir havuzda toplayarak “havuz sisteminin oluşturulması”
Dünyayı sömüren güçlerin sözcülüğünü ve ameleliğini yapan Avrupa devletleri ile birlikte olmak yerine 8 tane Müslüman ülkenin bir araya gelerek “D-8” i kurması…
Bizi yıllarca kandıran ve sömüren Batılılara karşı yapılacak siyasi hareketin görüşü, milli görüş olmak zorundadır. Yoksa kimse sadece konuşmalarıyla, kıyafetleriyle milli görüşçü olamaz.
Yaşanılabilir bir ülke, Yeniden büyük Türkiye ve Yeni bir dünya kurulmasının önündeki en büyük engel, Batılıların ve onların içimizdeki işbirlikçilerinin ayağımıza taktıkları çelmelerdir.