Yazınsal hayata şiirle başlayan Sezai Akçalı, iki şiir kitabını okuyucularla buluşturmuş. İki kitabını da okuma fırsatım olmadı. İlk kitabı “Mutluluk Klinik Vaka” diyerek sağlıkçı olduğu da bu vesileyle anlamış bulunuyoruz. İkinci şiir kitabı “Bulutlara Merdiven…” Keşke okuyabilseydim, şiirdeki başarısının ne kadar romana aktardığını anlamış olurdum.
Bu kez okuyucularının karşısına “Göz Bakır” adıyla yayınlanan bir romanla görücüye çıkmış bulunmaktadır. Kitap fuarında yan yana iki standa bulunuyoruz. Şiir kitapları tükenmiş ancak romanını imzalayıp bana verme nezaketinde bulunması beni fazlasıyla mutlu etti.
Genç yaşta işten güçten zaman ayırarak, hem okuyan ve aynı zamanda kalem elinde düşmeden yazması, onun geleceğe emin adımlarla yürümenin ifadesi olsa gerek. Çünkü roman zor bir iştir. Yazar ne kadar kendine güvenirse güvensin onun başarısını okuyucu belirler. Yazar kendini çok başarılı olduğunu söylese de, esas mesele başarı ve başarısızlığın mihenk taşı okuyucudur.
Roman yazanın okurdan çok olduğu bir dönemden geçiyoruz. Böyle bir zamanda yüreğini ortaya koyarak ben farklıyım, ben varım, gelecek için azimliyim ifadelerini o söylemese de romanını okudukça böyle anlaşılmaktadır.
Yazarlar günümüzde büyük zorluklarla karşı karşıyadırlar. Kitap yazmak bir yana, bir de kitabı eline alıp yayın evlerini dolaşmak var. Bu yetmez günlerce beklersin, sonra basımına karar verildiğinde birde onlara bir ücret verirsin. Sonra çabala, didin kitapları satıp masrafını çıkarmak için kitapların pazarlaması ile uğraşsın.
Aslında yayın evleri bu işin elbette maddi yönüne bakmada haklıdır. Ancak şair ve yazarlara yaptığı hizmet bir noktada da geleceğe yatırım olmalıdır. Onlar da kitabın kalitesine bakmalı, içeriğini inceleyerek geleceğe umut verip vermediğini de tahmin edebilmelidirler.
Kitap fuarları her gün geçtikçe eski özelliğini yitirmektedir. Bu yitiriş aynı zamanda kalem erbaplarının morallerini de bozmaya sebep olmaktadır. Aslında yazar ve şair kitabı bir kazanç kapısı olarak görmemeli. Verdiği büyük emeğin, göz nurunun mutlaka bir bedeli olur. Ancak bunu zamana bırakmalı. Bu süreç işidir. Hiç bir şey “ol” demekle hemen olmuyar.
Sezai Akçalı’nın “Göz Bakır” romanına gelince; sade bir dil kullanması, ilgi çekici olayları peş peşe sıralaması, romanı okunacak duruma getirmektedir. Düşünceyi, duyguyu en yalın biçimde aktarması onun gelecek adına emin adımlarla yürüdüğünün ifadesidir.
Roman kahramanlarının hangisi cesur veya korkak, ayrıca hangisinin vefasız, nankör veya vefalı olduğu anlatımlarla ifade etmek gerekir. Sevgiye ihanet eden, kini ve öfkeyi kendine meslek edenler hangileridir, yazarın bunu okuyucuya tanıtması romana ayrı bir ses ayrı bir yetenek ve başarı kazandırır.
Romanın “Uyanış” başlığı ile başlayan ilk kısmını sizinle paylaşmak istiyorum. Daha romanın baş paragrafında bir heyecan sardığı gibi tedirginlik düşüyor insanın içine… “Bayan Nilsen kızınız nihayet gözlerini açtı…”Julia kaybolduğu karanlıklardan bir anda aydınlığa çıkarcasına, çöktüğü yerden ayağa fırladı.
“Tanrım şükürler olsun! Şükürler olsun! Meleğimi bize bağışladın!”
Julia bir anneydi ve doğal olarak kızının bıçak sırtında olan yaşam savaşını kazanması bu dünyada ondan daha fazla kimseyi mutlu edemezdi. Bu mutlu haberle ani bir sevinç yaşayan Julia bir an sendeledi.”
Roman okunmadan bir paragrafla hazına varılmaz. Çünkü olaylar peş peşe kederi, acıyı, sevgiyi, pişmanlığı, hasreti yaşamın bir parçası kabul eden insanların serencamını okuyacaksınız.
Romanlarda yerel lehçe ve dillerin kurulması romana ayrı bir tat katar. Çünkü kurmaca romanların bundan haberi olmaz. Ama yaşamın gerçek kesitlerinden alınan olaylar seni ister istemez o yöredeki dili yazmaya mecbur eder.
Sezai Akçalı’yı tebrik ediyorum. Kitaplarını kitap fuarından temin edebilirsiniz.