Nevzat Ağabey
Sevgili çocuklar,
Yusuf, zindanda iken Mısır kralının gördüğü bir karışık rüyayı doğru olarak yorumladığı için Kral onun zindandan çıkarılmasını istemişti.
Sonra da adamlarına emir vererek;
“Onu yanıma getiriniz, kendime vezir (yardımcı) edineyim” dedi.
Yusuf’u zindandan çıkardılar. Bir hamama götürüp yıkadılar. Elbise olarak yeni elbiseler giydirdiler ve kralın huzuruna çıkardılar.
Kral onu ve geçmişini sordu. O da doğru olarak cevapladı.
Kral, Yusuf’un hayatını öğrenip, onun kendinden emin konuştuğunu ve bilgili bir genç olduğunu görünce;
“Sen bu günden itibaren yanımızda mühim bir mevki (makam) sahibisin. Emin (kendine güvenilir) bir yardımcımsın” dedi.
Yusuf, yeri geldiğine inandığı bir sözü krala söyledi;
“Beni” dedi, “Memleketinin hazineleri üzerine yetkili (Maliye Bakanı) tayin et”
Ve devam etti; “Çünkü onları (hazinedeki paraları) ben iyi korurum. Ayrıca para toplamada ve harcamada adalete riayet ederim (adil olurum) dedi.
Kral da kendisini Hazinelerinin üzerine Aziz (kral yardımcısı) tayin etti (atadı).
KENAN İLİNDE (ÜLKESİNDE) KITLIK
Yusuf’un doğduğu, 17 yaşına kadar yaşadığı şimdi ise babası Yakup Peygamber ile 11 kardeşinin yaşadığı Kenan ilinde de büyük bir kıtlık baş göstermişti.
Ekinler yetişmedi, sebzeler ve meyveler daha çiçekken dalında kurudular. Depolarda sakladıkları bir miktar erzak ta (yiyecek maddeleri) bitince açlık ve yokluk başladı.
Yakup (a.s) Yusuf’un kayboluşuna o kadar üzülmüştü ki günlerce ağlaya ağlaya artık gözleri de görmez olmuştu.
Yusuf’un acısı üzerine bir de ülkelerinde ortaya çıkan kıtlık onu daha çok sarsmış, yaşlılığın verdiği haksizlik de omzuna yüklenince iyiden iyiye çökmüştü.
Ama yanına gelen gidenden ülkenin ve komşu ülkelerin durumlarını soruyor oralardan bilgiler alıyordu.
Bu arada Mısır ilinde Krala çok akıllı ve iyi yürekli birisinin vezir olduğunu da duymuştu.
Bir gün evlatlarını yanına çağırdı;
“Evlatlarım. Görüyorsunuz, kıtlık belimizi büktü. Bizler, çoluk çocuğumuz ve komşularımız açlık ve yokluk içerisinde kıvranmaktalar. Duydum ki Mısır ilinde iyi kalpli bir vezir varmış. O, kıtlık yaşanacağını önceden sezmiş ve büyük miktarda erzak depolamış. Siz gitseniz de ondan biraz erzak alarak getirseniz” dedi.
YUSUF, KARDEŞLERİNİ KARŞILIYOR
Yakup (a.s) ın oğulları hazırlıklarını yaptılar. Mısır’a gidecek bir deve kervanı hazırladılar ve yola çıktılar.
Uzunca bir yolculuktan sonra Mısır’a vardılar.
Saraya giderek; “Biz mübarek (kutsal) Kenan ilinden geliyoruz. Sizin vezirinizle görüşmek istiyoruz” dediler.
Saray nöbetçileri Kenan ilinden bir kervanın geldiğini ve kendisiyle görüşmek istediklerini Yusuf’a ilettiler.
Yusuf bu haberi alır almaz, çok heyecanlandı.
Gözünün önünden bir film şeridi gibi, doğduğu topraklar, yaşadığı hayatı, babası Yakub’u ve kardeşlerini hatırladı. Acaba bu gelenler onlardan bir haber verebilirler mi? diye düşündü. Haber veren nöbetçiye;
“Gelsinler” dedi.
Biraz sonra Kenan ilinden gelen kervanın sahipleri (ki bunlar 10 kişi idiler) Vezir Yusuf’un huzuruna çıktılar.
Yusuf bir de ne görsün(!) Bu gelenler onun ağabeyleri değil mi?
Yusuf onları tanıdı ama ağabeyler Yusuf’u tanıyamadılar. Öyle ya kuyuya attıkları, sonra köle diye sattıkları Yusuf, hiç Mısır sultanının veziri olabilir miydi?
Hâlbuki onlar bilmiyorlar di ki Allah (c.c) dileyince (isteyince) her şey olurdu. İşte yine Allah’ın dilemesiyle Yusuf Mısır’a sultan olmuştu.
Yusuf onlara dedi ki; “Siz hepiniz bu kadar mısınız?” Onlar da;
“Bünyamin adında bir kardeşimiz daha var. Ama babamız onu bizimle göndermedi” dediler.
Yusuf, kardeşleri duymadan adamlarına; “Develere yüklerini tam olarak koyun. Bize getirdikleri sermayelerini (paraların) de erzakın içerisine yerleştirin” dedi. Onlara dönerek;
“Bir daha gelişinize küçük kardeşinizi de getirin. Yoksa size erzak vermem” dedi.
Sevgili çocuklar yine yerimiz bitti. Hikâyenin kalan kısmını bundan sonra ki yazımda okuyalım olur mu?