Vücudun fabrikası konumunda olan karaciğer, herhangi bir sebepten dolayı hasar gördüğünde yaşamsal fonksiyonlar olumsuz etkileniyor. Günümüzde kronik karaciğer yetmezliğine neden olan hastalıkların başında ise karaciğer yağlanması geliyor. Karaciğer nakli ise yetmezliğin en etkin tedavisi olarak öne çıkıyor. Ülkemizde canlı vericiden yapılan nakil sayıları istenilen düzeyin de üstündeyken, organ bağışının da bu anlamda ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. Organ bağışının artmaması nedeniyle canlıdan nakillerin sayısı gün geçtikçe artıyor.
Karın boşluğunun sağ üst kısmında bulunan karaciğer vücudun en büyük organıdır. Bunun yanında karaciğer pek çok yaşamsal fonksiyonu da üstlenir. Vücudun fabrikası olarak çalışan bu organın bazı sebeplerden dolayı hasar görmesi sonucu pek çok hastalık ortaya çıkabilir. Bu hastalıkların pek çoğunun ortak özelliği erken evrelerde belirti vermemesidir. Bu hastalıklar arasında alkole bağlı karaciğer yağlanması, alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması, Hepatit B ve C, Wilson, Hemokromatoz, primer biliyer siroz, primer sklerozan kolanjit, biliyer artrezi sayılabilmektedir. Bu hastalıklar öncelikle siroza sebep olmaktadır. Siroz toplumda bir hastalık olarak bilinse de, aslında karaciğer yapısının bozulması anlamına gelmektedir.
Prof. Dr. Koray Acarlı, ilerleyen karaciğer hastalığında tek tedavinin karaciğer nakli olduğunu söyledi.
Karaciğer sirozu da ilerleme durumuna göre evrelere ayrılabilir. İlk iki evrede hastalarda düzenli hekim kontrolü sağlanarak sorunun ilerlemesi minimuma indirilebilir. Tedavilerde genelde karaciğerde sertleşmiş skar dokusunun ilerlemesinin önüne geçmek, sorunun yol açtığı komplikasyonları engellemek esastır. Bu süreçte karaciğere zararlı olan ilaç kullanımından, alkolden, sağlıksız besinlerden uzaklaşmak önem taşımaktadır. Eğer siroz otoimmün bir durumdan dolayı olmuşsa bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar, hepatitten kaynaklanıyorsa antiviral ilaçlar kullanılır. Ancak durum ileri düzeye ulaşırsa tek tedavi yöntemi karaciğer naklidir.
Prof. Dr. Koray Acarlı, mutlaka karaciğer yağlanmanız olup olmadığını öğremeniz konusunda uyardı.
Genelde en yaygın karaciğer nakli sebebi Hepatit B, Hepatit C, alkole bağlı karaciğer hastalığı görünürken son yıllarda alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması nedeniyle karaciğer nakli olanların sayısı artış göstermektedir. NASH olarak bilinen bu hastalık dünya üzerinde de en yaygın karaciğer nakli sebepleri arasında neredeyse birinci sıraya yerleşmek üzeredir ve toplumda hemen hemen herkeste karaciğer yağlanması görülmektedir. Pek çok kişi karaciğer yağlanmasını önemsememekte, hayatlarına bir engel olacağını düşünmemektedir.
Koray Acarlı, karaciğer yağlanması ilk etapta belirti vermediğini belirtti.
Başlangıçta yağlı karaciğere sahip kişilerde karaciğer fonksiyonlarının normal olduğu görülür. Karaciğerin bozulduğu ilk aşamalarda kan tetkikleriyle anlaşılmaz. Ancak biyopsi veya fibroscan gibi yöntemlerle karaciğerin yapısının bozulması anlaşılır. İlk etapta belirti vermediği için de tehlikeli bir durumdur. Bu nedenle karaciğer nakline gitmemek adına yağlı karaciğer sorunu olan hastaların kilo vermesi, sağlıklı beslenmesi, egzersizlerine önem vermesi gerekmektedir. Gerek Batı toplumlarında, gerekse Doğu toplumlarında karaciğer açısından en tehlikeli hastalıklardan biri olduğu için özellikle buna dikkat edilmelidir. Yapılan bilimsel çalışmalarda bu konu ile ilgili çarpıcı veriler ortaya konulmuştur. Kilo sorunu olmayan kişilerde de karaciğer yağlanması görülmektedir. Bu tamamen sağlıksız beslenmenin ve hareket eksikliğinin bir sonucudur. Kilolu olmayan kişilerde karaciğer yağlanması oranı yüzde 15 iken, NASH oranı yüzde 3’tür. Birinci ve ikinci sınıf şişman olanlarda NASH oranı yüzde 20, aşırı kilolularda NASH oranı yüzde 40 civarındadır. Türkiye'de yetişkin nüfusun yüzde 66,8'i fazla kilolu, yüzde 32.1'i obez durumdadır. Obezite karaciğer yağlanmasını; dolayısıyla da karaciğer nakillerini getirebilmektedir.
Acarlı, ülkemizde canlıdan organ bağışının arttığını fakat kadavradan organ bağışının istenilen düzeyde olmadığını belirtti.
Canlıdan nakil oranları yüksek olsa da, kadavradan organ bağış rakamları bir türlü istenen seviyeye gelememektedir. Oysa organ bağışı, önemli ve hayat kurtarıcı niteliktedir. Organ bağışı sayesinde başka birinin hayatını kurtarmak ve onun hayata tutunmasını sağlamak mümkündür.
Acarlı, organ bağışının gündelik hayata engel olmadığını vurguladı.
Organ bağışı gündelik hayata engel olacak bir durum değildir. Organ bağışı, para bağışı gibi bir şey değildir. Belki para bağışı yapılırken bireyler, “Belki bir kazak alırdım” diyerek bağış yapmaktan geri durabilir. Fakat organ bağışında böyle bir durum bulunmamaktadır. Üstelik organ bağışı bu anlamda ekonomik olmanın yanında manevi açıdan da huzur verici niteliktedir. Çünkü organ bağışı kişinin öldükten sonra farklı bir bedene hayat vermesi, farklı bir bedende hayatına devam etmesi anlamına da gelir. Pek çok kişi organ bağışına kendi başına bir hastalık gelene kadar mesafeli durmaktadır. O zaman da istenilen organ bulunamadığında canlı nakil seçeneği devreye girmektedir. Kişiler karaciğeri ya da böbreği hastalandığında yakınlarından organ alabilmektedir.
Hibya Haber Ajansı