Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Resul Yavuz, HİBYA muhabirine yaptığı açıklamada, Ali Durmuş Bey'in kısa notlar alarak bir hatıra oluşturduğunu söyledi.

Osmanlı Devleti'nin 1. Dünya Savaşı'nda 5'i Ortadoğu topraklarında olmak üzere toplam 8 cephede İtilaf Devletleri'ne karşı 4 yıl devam eden mücadelenin içine girdiğini, savaşın 1918 yılının sonbahar başlarında sona erdiğinde, seferber edilen Osmanlı askerlerinin önemli bir kısmının evlerine dönemediğini, dönen şanslı askerlerin ise Anadolu'da başlayan işgallere karşı Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde ortaya çıkan milli direnişe katılarak, tekrardan cepheden cepheye koşmaya devam ettiğini aktaran Yavuz, Ali Durmuş Bey'in de sayısı 100 binlerle ifade edilen bu askerlerden sadece birisi olduğunu duyurdu.

 

Yavuz, Ali Durmuş Bey'in Şam Harp Okulu'ndan mezun olduğunda, Osmanlı Devleti'nin Ortadoğu topraklarında başta İngilizlerin yıllar boyu devam eden bölgeye nüfuz mücadeleleri olmak üzere, Türk yönetiminden ayrılarak bağımsız bir oluşum gerçekleştirmek isteyen ayrılıkçı Arap örgütlerinin gizli çalışmalarıyla mücadele eder bir halde olduğuna işaret ederek, ''Ali Durmuş Bey, harp okulundan mezun olduktan sonra görevli bulunduğu Hicaz'dan Yemen'e gönderilen birlikler arasında genç bir teğmen olarak kısa notlar alarak bir hatıra tutmuştur. Hatırasında, kendisinin de içinde bulunduğu birliğin, Yemen'e sevk edilen birçok askerle beraber uzun süren bir yolculuk yaptığını ve bu yolculuk sırasında büyük sıkıntılar çektiklerini ifade etmektedir. Ali Durmuş Bey bu durumu, '...Askerlerin çoğu takatten düşmüş bir halde daha isyan bölgesine varamadan can vermekteydi.' cümleleriyle ifade etmekteydi.'' dedi.

Ali Durmuş Bey'in İmam Yahya birliklerinin kuşatması altındaki Sana'ya yardım amacıyla gönderilen kuvvetlerin içerisinde bulunduğunu, çatışmalarda büyük yararlılık gösterdiğini ve komutanından övgüler aldığını dile getiren Yavuz, şöyle devam etti:

''Buradaki çarpışmalarda Osmanlı kuvvetleri başarılı olmadığı gibi Ali Durmuş Bey de yaralanmıştı. Anılarında, 27 gün boyunca Sana yakınlarındaki sahra hastanesinde tedavi gördüğünü ifade eden Ali Durmuş Bey, iyileştiğinde tekrardan cephe hattına gönderilmişti. 1907 yılında Yemen'de yeniden Osmanlı yönetimine karşı isyan alevlendiğinden Ali Durmuş Bey, notlarında belirtmediği bir nedenden olsa gerek bölgeden ayrılarak Hicaz'da yeni bir göreve atanmıştır. Ali Durmuş Bey, süvari yüzbaşısı unvanıyla Medine-i Münevvere Taburu'nda Hicaz demiryolu hattının denetlenmesi ve yapımı sağlanan hattın güvenliğinin sağlanmasında görevlendirildi. çalışmalarını yakından takip eden Ali Durmuş Bey, notlarında hattın güvenliğinin sağlanması için kendisine bağlı süvari birlikleriyle sürekli devriye görevini sürdürdüğünü, civar köylerdeki Bedevi köylerinden demiryoluna herhangi bir saldırı yapılmaması için köylülerle irtibatına büyük önem verdiğini aktarmaktadır. Şüphesiz kendisinin Arap olması ve bölgeyi çok iyi tanıması onun bu görevinde de başarılı olmasına imkan tanımıştı.''

Akabe günleri

Doç. Dr. Resul Yavuz, Ali Durmuş Bey'in anılarında da belirttiği gibi, bölgeyi çok iyi tanımasından dolayı 1910 yılında Jandarma teşkilatına geçirilerek, Medine-i Münevvere Taburuna bağlı Suriye Alayı'nda Hecin Süvari Bölük Komutanlığına tayin edildiğini söyledi.

Başarılı çalışmalarından ötürü Medine jandarma komutanı tarafından kendisine takdirname verildiğini aktaran Yavuz, ''Ali Durmuş Bey'in eldeki notlarından, bu tarihten sonra kendisinin Akabe (Ürdün'de bir liman şehri) Müfreze Komutanlığına görevlendirildiğini ve Akabe'nin Osmanlı yönetiminin elinden çıktığı tarih olan Temmuz 1917'ye kadar burada görev yaptığını görmekteyiz. Ali Durmuş Bey, müfreze komutanlığı görevi sırasında, Tiran ve Sanafir adalarında, gerekse Akabe'de güvenliğin sağlanması amacıyla Arap Bedevi aşiret üyelerinden oluşturulan jandarma birliklerinin sorumluluğunu üstlendi. Onun bedevilerden ilk defa vergi alınmasında da başarılı olduğunu görmekteyiz.'' dedi.

Yavuz, 1. Dünya Savaşı başladığında, Ali Durmuş Bey'in, Akabe bölgesinde istihbarı hizmetler başta olmak üzere, genel asayişin sağlanması göreviyle meşgul olduğunu, bu hizmetlerinde gösterdiği başarıdan dolayı İstanbul'dan gönderilen özel bir emirle Akabe Havalisi Komutanlığına tayin edildiğini dile getirdi.

 

Lawrance'ye yakın takip

Resul Yavuz, savaşın başlamasıyla İngilizlerin Akabe'yi Kızıldeniz üzerinden abluka altına alma durumlarının buradaki birliklerin sürekli teyakkuz halinde bulunmasına neden olduğunu bildirdi.

Savaşın ilk aylarında Akabe Kaymakamlığına gönderilen bir yazıda, Akabe Körfezi başta olmak üzere, civarının asi bedeviler ve İngiliz saldırılarına karşı ivedilikle savunulmasının istendiğini anlatan Yavuz, İngilizlerin daha savaşın başından itibaren Suriye'yi ele geçirmek ve buradaki işgali devamlı kılmak için Akabe'nin alınmasını zaruri gördüğünü söyledi.

Yavuz, dünya savaşının başlamasıyla İngiliz casuslarının Ortadoğu'da etkinliklerini artırmasının Ali Durmuş Bey ve bağlı bulunduğu jandarma komutanlığının onlarla daha etkin bir şekilde mücadele etmesi anlamına geldiğini ifade ederek, şu bilgileri verdi:

''Başta Lawrance olmak üzere birçok casusun bu bölgede olduğuna dair Akabe Komutanlığı ciddi istihbarat almıştı. Nitekim daha Arap isyanının ortaya çıkmadığı, ancak Şerif Hüseyin ve MacMahon arasında Şubat 1914'ten beri devam eden yazışmaların sürdüğü bir aşamada Lawrance arkeolog olarak Akabe civarında bulunmaktaydı. Osmanlı Hükümeti'nin onu, o an için sınır dışı edecek bir hali yoktu. Ancak başında Ali Durmuş Bey'in bulunduğu jandarma istihbarat birimi onu her yerde takip etmekteydi. Nitekim Lawrance'nin Akabe'de olduğu haber alındığında Ali Durmuş Bey ve Akabe kaymakamı, onun çadırına bir gece tebdili kıyafetle baskın yaptı. Baskın sırasında Ali Durmuş Bey, beline kadar sakallı bir vaziyette ve bedevi kıyafetleri giymiş haldeydi. Çadırına bir anda tanımadığı Bedevilerin girdiğini gören Lawrance, neye uğradığını şaşırmış bir halde baskın yapan kişilerin kimler olduğunu öğrenmeye çalıştı. Ali Durmuş Bey, baskın yaptıkları kişinin doğru kişi olduklarından emin bir şekilde Lawrance'den Akabe topraklarını terk etmesini istedi ve bunun için kendisine 1 günlük süre verdi. Ertesi gün Ali Durmuş Bey ve Akabe kaymakamı tekrardan aynı yerde Lawrance'nin çadırına bir kez daha baskın yaptı. İkinci baskında Ali Durmuş Bey, çadırı incelerken Osmanlı Devleti'nin Arap topraklarının paylaşımıyla ilgili bazı haritaları gördü. Ali Durmuş Bey, bu haritaları sinirinden paramparça edip, Lawrance'ye oldukça sert davranıp, onu Akabe'den kovdu.''

Osmanlı'ya 15 yıldan fazla hizmet

Resul Yavuz, Ali Durmuş Bey'in 1903 yılından 1918'in Ekim ayına kadar Yemen, Hicaz, Akabe ve Suriye'de Osmanlı ordusunun sadık bir subayı olarak, 15 yıldan fazla süre hizmet ettiğini söyledi.

Bu süre zarfında, kendi ifadesiyle, üstlerinden hiçbir uyarı veya cezaya maruz kalmamış, bilakis başarıyla yürüttüğü görevleri neticesinde, aralarında Padişah 5. Mehmet Reşat, Harbiye Nazırı ve Başkomutan Vekili Enver Paşa, Bahriye Nazırı Cemal Paşa, Yıldırım Orduları Komutanı Liman von Sanders Paşa olmak üzere birçok üst düzey devlet adamı ve komutandan ödül ve takdirname aldığını anlatan Yavuz, ''1904'teki Yemen isyanı ve 1917'deki Akabe Muharebeleri sırasında yaralanmış, Ekim 1918'de Şam'ın düşmesi sırasında esir olmuştur. Faysal'a bağlı kuvvetlerce esir edildiğinde kendisine yapılan teklifi kabul etmeyerek Haziran 1919 yılında bir şekilde Anadolu'ya kaçmış ve notlarındaki ifadesiyle 'Milli mücadelenin başından sonuna kadar her safhasında bizzat görev...' almıştır.'' dedi.

Yavuz, İstiklal Madalyası sahibi Ali Durmuş Bey'in Türk istiklal mücadelesinde yaptıkları hizmetlerin oldukça fazla olduğunu belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:

''İstiklal Savaşı'nın kazanılıp, Cumhuriyet'in ilan edilmesiyle, sırasıyla Ankara, Yozgat ve Tekirdağ'da jandarma alay komutanlığı görevini yürüten Ali Durmuş Bey, soyadı kanununun çıkarılmasıyla Atatürk'ün önerisiyle 'Özakıncı' soyadını almıştır. Gerek Ali Durmuş Bey'in geride bıraktığı not ve yüzlerce fotoğraflardan gerekse aile fertleriyle yapılan röportajlardan anladığımız kadarıyla kendisi, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, İsmet İnönü, Kazım Karabekir, Refik Koraltan, Kazım Özalp gibi İstiklal Savaşımızın kahramanlarıyla savaştan sonra yakın dostluklarını sürdürmüştür. Kızı ve gelininin ifadesiyle, TBMM'de gerçekleştirilen oturumlardan sonra birçok milletvekili ve üst düzey komutan Ali Durmuş Bey'in Ankara'daki çiftlik evini ziyaret etmeyi bir gelenek haline getirmişlerdi. 1947 yılında emekli olduktan sonra Ankara'ya yerleşen Ali Durmuş Bey, bir dönem Cumhuriyet Halk Partisi'nden milletvekili olmak için girişimlerde bulunmuş, ancak daha sonra bundan vazgeçmiştir. 1957 yılında Ankara'da vefat etmiştir.''

Hibya Haber Ajansı