Dünyada var olan onca haksızlık için, On Aralık İnsan Hakları günü ne yazayım düşüncesinde iken, caddede elime bir kitapçık iliştirdiler. “Avrupa Birliği 6. İnsan Hakları Film günleri” Ankara, İstanbul, Giresun, Mersin ve Şanlıurfa’da ücretsiz film izleme günleri ile ilgili bir film kataloğuydu.
İnsan Hakları Günü, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nin kabul edildiği gün olan 10 Aralık 1948'den bu yana her 10 Aralık'ta kutlanan gündür. İnsan hakları nedir diye kısaca izah etsek bu sözler kafi gelir sanırım. İnsan hakları, ırk, din, dil ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin bu haklardan yararlanmaktır.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra bir araya gelen dünya devletleri insanlara tanınan hak ve özgürlüklerin önemsenerek teminat altına alınması konusunda bir itifak geliştirdiler. Bu birleşim İnsan Hakları Bildirisi, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu tarafından Haziran 1948’de hazırlandı ve 10 Aralık 1948’de Genel Kurulun Paris’te yapılan oturumunda kabul edildi. Oturumda, 6 sosyalist ülke bu ilkelerin bazılarının “Burjuva sınıfından olan insanların sınıf çıkarını koruduğu ve işçi sınıfının egemen sınıflarla uzlaşmak zorunda bırakacağı” gerekçesiyle çekimser kaldı. Bildiri, bu çekimser ülkeler ile Suudi Arabistan ve Güney Afrika Birliği dışında kalan ülkelerin oylarıyla kabul edildi.
Neden böyle bir güne ihtiyaç hasıl oldu dersiniz. İnsan hakları ihlalleri dünyanın hemen her köşesinde gerek insanlar gerekse devletler tarafından artarak işlenmektedir. Onbinlerce insan çatışmalarda, hayatını kaybediyor. Yaralananlar, sakatlananlar her gün sayıları çığ gibi artmaktadır.
Bazıları yurdunu yuvasını terk ediyor. İstatistikler bu sayının her gün katlanarak arttığını ispatlamaktadır. Bunun önüne geçilir mi, neden geçilmiyor? Dünya devletleri neden bir kez daha bir araya gelip tüm bu terörü, göçü, insan hakları ihlallerini kaldırmak ya da asgariye indirmek için uğraşmıyor.
Hiç kimse terörün yarattığı şiddetten uzak değildir. Dün başkasına, bu gün bana, yarın kime olmayacağı kimse inkar edemez. Yalnız terör değil; günlük yaşamın her alanında insan hakları ihlallerinin işlendiğini görüyoruz. Savaş ve terör olaylarını çıkarırsak en büyük şiddet mağduru kadınlar ve çocuklardır.
Girizgahı hayli uzattım. Esas yazmak istediğim insan hakları binbeşyüz yıl önce Mekke de Hıl’f-ul Fudul (erdemliler topluluğu, insan haklarını koruma) derneği kuruluyor ve Peygamber efendimiz de bu derneğin üyesidir. Diyorum ki neden islamiyetin bize sunduğu o insan haklarını koruma ve kollama topluluğunu görmeyip Avrupanın dayatması günlere uyuyoruz. Adımız müslüman o zaman neden bu kadar hak ihlalleri aramızda işleniyor. Yeri geldiğinde küfre karşı tek vucüt olduğumuzu söyleriz. Ama uygulamaya geldi mi zalimden daha zalim oluyoruz.
İnsan hakları nedir diye sorarsanız, bana göre bu haklar sokak da, iş yerin de, cami de, sosyal yaşamın her alanında, komşuluk ilişkilerinde, evde, yemek adabından yürüyüş ve konuşmaya kadar hepsini kapsar. En basit bir şey, sokak da tükürmek, camiye kirli çorapla girmek ve daha müzdarip olduğumuz nicesi…
Sizlerle paylaşmak istediğim İslam öncesi Mekke de kurulan dernektir Uzun süren Ficâr savaşı esnâsında Mekke'de âsâyiş bozulmuş, can ve mal güvenliği kalmamıştı. Özellikle dışarıdan mal getiren yabancıların malları yağmalanıyordu. Vâil oğlu Âs, Mekke'ye gelen Yemen'li bir tâcirin bütün malını gasbetmiş, haksız olarak elinden almıştı. Yemen'li, Ebû Kubeys dağına çıkarak uğradığı haksızlığa karşı, bütün kabîleleri yardıma çağırdı. Yemenlinin bu feryâdı üzerine Peygamberin amcası Zübeyr, Kureyşin bütün ileri gelenlerini çağırdı. Cüd'ân oğlu Abdullah'ın evinde toplandılar.
"Mekke'de zulmü önlemeğe yerli-yabancı hiç kimseye karşı haksızlık ettirmemeğe" verilen kararla haksızlığa uğrayan kimselere yardım edeceklerine yemin ettiler. Yemenlinin hakkını Âs'tan alıp geri verdiler. Mekke'de asayışi yoluna koydular. Onların bu yeminlerine "Hılfu'l-fudûl" (Fadılllar, erdemliler yemini) denildi. Daha önce de Cüd'ân oğlu Abdullah'ın evinde aynı konuda yapılan yemine de bu sebeple "Hılfu'l-fudûl" denildi. 20 yaşında iken bu toplantıda amcaları ile beraber üye olarak bulunan Peygamberimiz bu cemiyetin çalışmalarından son derece memnun kaldığını Peygamberliğinden sonra da ifade etti: "İslâm'da da böyle bir cemiyete çağrılsam, yine icâbet ederim", sözleriyle ifâde etmiştir.
Bu söylem insan haklarına verilen önemi göstermektedir.