Kürdistan'da PKK'nin sahneye çıkması ve 15 Ağustos 1984 yılında silahlı mücadeleyi aktif olarak başlatmasının ardından devlet, PKK'nin mücadelesini bastırmak için her türlü askeri ve politik yol ve yöntemleri izledi. Bunlar içerisinde en dikkat çekeni ise Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde kurulan JİTEM oldu. İlk olarak 1985'te Kürdistan'da faaliyetlerine başlayan JİTEM, ismi Kürdistan'da katliamlarla anıldı. Kurulduğu günden bu yana JİTEM tarafından binlerce kişi katledilirken, katledilenlerden binlercesinin nereye gömüldüğü bile bilinmiyor. JİTEM, Kürdistan'daki her eve bir faili meçhul ve kayıp hikayesi bıraktı.

Sanıklar 'güvenli' kentlerde de duruşmalara katılmadı

Yaklaşık 20 bine yakın faili meçhul cinayet ve kaybın failinin JİTEM olduğu her kes tarafından bilinmesine rağmen, yargıda bir adım ileri gidilmiyor. İşlenen yaklaşık 20 bin faili meçhul cinayet ve kayıpların failleri, ellerini kollarını sallayarak gezerken, Kürdistan'da işlenen sadece birkaç katliam için dava açıldı. Açılan bu birkaç davada, sanık avukatların "güvenlik" gerekçeli talepleri doğrultusunda yargılamaların yapıldığı mahkemelerce Yargıtay'a gönderildi. Yargıtay, önüne gelen her katliam dosyasını "güvenlik" gerekçesi ile Türkiye illerine gönderdi. Davalar kapsamında yargılanan dönemin üst düzey askeri yetkilileri, dava duruşmalarına katılmazken, her defasında kendilerine farklı bir gerekçe gösterdi. Bununla yetinmeyen sanıklar, Türkiye'de davaların nakledildiği "güvenli" kentlerde de dava duruşmalarına katılmadı.

Kürdistan'da 'faili meçhul' dava kalmadı!

Dava nakilleri, bir yandan kamuoyunda "sanıkların aklanması" şeklinde yorumlanırken, bir diğer yandan da bu davaların "göstermelik" olduğu yönünde değerlendiriliyor. Son bir yıl içerisinde Lice katliamı davası, Kulp Alaca Köyü katliamı, Kızıltepe JİTEM davası, Musa Anter davası, JİTEM ana dava ve en son olarak da Cizre JİTEM davası bir diğer adıyla Temizöz davası Türkiye kentlerine "güvenlik" gerekçesi ile nakledildi. Cizre JİTEM davasının Ankara'ya nakledilmesi ile birlikte Kürdistan'da "faili meçhul" ve kayıplara ilişkin açılan dava kalmamış oldu.

Aktar: Sanıklar bir şekilde aklanacak

Son dönemlerde ki dava nakillerine değerlendiren Diyarbakır Barosu Eski Başkanı Av. Mehmet Emin Aktar, Musa Anter davası, JİTEM ana davası ve Cizre JİTEM davalarının "güvenlik" iddiasıyla Ankara'ya nakledilmesi ile birlikte Kürdistan'da JİTEM davalarının kalmadığını söyledi. Güvenlik gerekçesiyle nakledilen davalarda şimdiye kadar hiçbir sorun yaşanmadığına dikkat çeken Aktar, "Cizre JİTEM gibi 5 yıldır sürdürülen ve tutuklusu bulunan bir davada bugüne kadar hiçbir güvenlik zafiyetinin yaşanmadı. Musa Anter'in katledilmesine ilişkin davanın bir yılı aşkın süredir sürdürülmesine rağmen hiç bir olayın olmaması ve buna rağmen nakledilmesi neyle açıklanabilir?" diye sordu.

'Temel neden AKP-cemaat çatışması'

Aktar, dava nakillerinin altında özellikle geçen yıl hükümete yönelik gerçekleştirilen 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonu ardından başlayan hükümet-cemaat arasındaki çatışmanın bir sonucu olduğunu ifade etti.

 

17-25 Aralık operasyonları sonrasında kolluk ve yargıda çok sayıda cemaate yakın polis, savcı ve hakimin görevden uzaklaştırıldığını ifade eden Aktar, ondan sonraki sürecin takip edilmesi gerektiğini belirterek, "Onun yerine kimler getirildi. Tamda burada her şey düğümleniyor. 90'lı yıllarda faili meçhul cinayetleri işleyen ekip, önemli ölçüde bu görevlere geri getirildi. Bu görevlere getirilenlerin içinde istihbaratın oluşturulması ve bir cezasızlığın yeniden gündeme getirilmesi oluşturuyor. Bunu son dönemde gündemde olan "Güvenlik paketi" ile düşündüğümüzde, bundan sonraki süreçte bu tür yargılamalarda yeni davaların açılmayacağı, açılan davalarında göstermelik yargılamalarla kapatılacağını belirtebilirim" ifadesinde bulundu.

 

'AKP halkı karamsarlığa itiyor'

 

Aktar, dava nakillerinin çözüm süreci açısından çok fazla önem taşıdığını kaydederek, PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın yıllardır dile getirdiği ve çözüm sürecinde de en fazla üzerinde durduğu konulardan olan "Hakikatleri Araştırma Komisyonu"nun kurulmasının engellendiğini söyledi. Aktar, "Sonuçta o tür davalar hakikat komisyonlarının bir parçası. Hakikat komisyonlarının amacı Kürdistan'da işlenen bu tür katliamların kirli yüzünü ortaya çıkarmaktır. Kamuoyu tarafından bu tür katliamların bilinmesini sağlamak. Bu tür gelişmeler bunu sekteye uğratacak" diye konuştu.

 

Okçuoğlu: Siyasi bir karardır

 

Kürt Bilge Musa Anter'in katledilmesine ilişkin açılan davada Anter ailesinin avukatlığını yapan Av. Selim Okçuoğlu da, Kürdistan'da işlenen "Faili meçhul" cinayetlere ilişkin sınırlı sayıda dava açılabildiğini söyledi. "Faili meçhul"lere ilişkin başlatılan çoğu davanın zaman aşımına uğradığını, diğer kısmının da zaman aşımı ile karşı karşıya olduğunu dile getiren Okçuoğlu, "Bu tablo karşısında açılan davaların birer birer bölge mahkemelerinden kaldırılarak, batı mahkemelerine nakledilmesi düşündürücü bir durum. Münferit bir olay gibi görünmüyor. Bilinçli ve yanlı bir çalışma olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla temel amacı kısıtlı sayıdaki yargılamaların içini boşaltmak olduğu anlaşılıyor. Bu durumda siyasi bir karar olduğu söylenebilir. Burada temel amaç, alakasız yerlerde, gözden uzak bir şekilde yargılama yaparak, davaları sonuçlandırmak" olduğunu söyledi.

 

'Güvenliği sağlayamayacak olan bir devlet, adaleti nasıl sağlayacak'

 

Kürdistan'da "Faili mechul" cinayetlere ilişkin dönemin üst düzey askeri yetkilileri hakkında açılan davalarda her hangi bir "güvenlik" zafiyetinin yaşanmadığını aktaran Okçuoğlu, "Güvenliği sağlayamayacak olan bir devlet adaleti nasıl sağlayacak. Kürdistan'da yargılama yapamıyorsa, mahkemeleri kaldırsın" diye konuştu. DİHA