Eğitim Bir-Sen ve Memur Sen İl Başkanı İbrahim Coşkun Türk siyasi tarihinin karanlık sayfalarında yerini alan ve 'Postmodern darbe' olarak nitelendirilen 28 Şubat ile ilgili basın açıklaması yaptı.

İşte Coşkun’un açıklaması:

Dün gece İdlib’te yapılan hunhar saldırı da şehit düşen askerlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz. Suriye rejiminin hadsizlikleri çizmeyi aşan boyutlara ulaşmış, milletin sabrı taşma noktasına gelmiştir. Memur-sen ailesi olarak devleti ve milleti ile bir bütün halinde durmayı önemsiyor, bu konuda üzerimize düşen tüm sorumluluğu yerine getireceğimizi tekraren ilan ediyoruz.

Türkiye’de tarihe 28 Şubat postmodern darbesi olarak geçen 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu kararlı üzerinden 23 yıl geçti. Devletin silah kullanmadan ancak devletin bütün kurumlarını bir vesayet kurumuna dönüştürerek milletin üzerinden silindir gibi geçirdiği 28 Şubat darbesiyle milletin öz değerlerine, inançlarına, varlık ve hayatiyetine kast edilmek istendi. Milletin maşeri vicdanında telafisi imkânsız yaralar açıldı. Arkasında emperyalist odakların olduğunu gayet iyi bildiğimiz bu darbeyle vesayet sistemi güçlendirildi, hayatın her alanında önüne konulmuş engelleri aşmaya başlayan milli irade baskılandı. Darbeci zihniyet ve kadrolar, dini hayatı kamusal alandan kovmakla kalmadı, ülkeyi yağmacıların talanına, emperyalizmin sömürü araçlarına açtı.

Dönemin merkez medya kuruluşları, kurmaca irtica haberleriyle darbeye zemin, milleti darbenin gerekliliğine ikna için faaliyet yürütmüş; dönemin Yükseköğretim Kurulu ile yüksek yargı başkan ve mensupları yaptıkları açıklamalar ve programlarla darbe çağrısı yapmış; dönemin yargısı, siyasi kararlarla sivil toplum örgütlerini, dinî camia ve cemiyetleri siyasi yargı kararlarıyla tasfiye etmiş; ‘Beşli Çete’ olarak da adlandırılan dönemin bazı sözde sendika ve meslek odaları darbeye toplumsal taban ve destek üretme rolü üstlenmiş; dönemin egemen ekonomi çevreleri, yükselen Anadolu sermayesini tasfiye hareketinin parçası olmuş; dönemin silahlı bürokrasisi geniş çaplı fişleme, brifing, gözaltı, baskı ve tasfiye işlemlerini yürütmüştür. Bu süreçte yaklaşık 6 milyon insan fişlenmiştir.

28 Şubat’ta, Millî Güvenlik Kurulu kararlarıyla kendini inkâra zorlanan, istifa etmesi için cunta tarafından tehdit ve baskıya zorlanan Refah-Yol hükûmeti istifa ettirilerek, millet iradesi tasfiye edilmiştir.

28 Şubat’ın cuntacı iradesi kendileriyle uyumlu bir hükûmet kurdurarak milleti topyekûn tasfiye programını başlatmıştır. Bu süreçte, inançlı ve değerlerine bağlı insanlar, devletten tasfiye edilerek, suçlu ve sakıncalı durumuna getirilmiştir. Bu süreçte 21 vakıf irticai faaliyet yalanıyla kapatılıp mallarına el konulmuştur. Binlerce kişi gözaltına alınmış, hapse atılmış, millete karşı geniş çaplı tedip ve tenkil hareketi içine girilmiştir.

Üniversitelerde, başta başörtülü kız öğrenciler olmak üzere, onlara destek veren, dinî kimliği belirgin on binlerce öğrenci üniversitelerden atılmış, MİT 418 öğretim görevlisini irticacı olarak fişlemiş, birçok öğretim görevlisi baskılara uğramış, 139 yükseköğretim kurumu personelinin görevine son verilmiştir. Okullarda cuntanın programı kesintisiz uygulanabilmesi için öğretmenlere baskı yapılmış, 4 bin 625 MillîEğitim Bakanlığı personeli fişlenmiş, 33 bin 271 öğretmen disiplin soruşturmasına uğramış, 11 bin 890 öğretmen disiplin cezası almış, 11 bin öğretmen istifa ettirilmiş, 3 bin 527 öğretmenin görevine son verilmiştir.

O dönemde 2 bin 639 kamu personeli MİT tarafından irticayla ilişki iddiasıyla fişlenmiştir. Devlet kurumlarında çalışan başörtülü kadın memurlar, tarihin en büyük ayrımcılık hareketine maruz kalmış, başlarını açmaya zorlanmış, başını açmayanların görevlerine son verilmiştir.

Yine o dönemde bin 635 Türk Silahlı Kuvvetleri personeli irtica suçlamasıyla ihraç edilmiştir.

Üniversitelere başörtülü ve mütedeyyin öğrencilerin girmemesi için imam hatipli öğrencilere katsayı zulmü uygulanmış, imam hatip okullarının orta kısmı kapatılmış, imam hatip liseleri öğrencisizleştirilmiş, sınavlara başörtülü öğrenciler alınmamış, başvurularda başı açık fotoğraf zorunluluğu getirilmiştir.

Hayatın her alanından dini tasfiye etmek için bütün devlet kurumları seferber edilmiş, devlet kendi halkına karşı topyekûn bir zulüm politikası uygulamıştır. Bütün bunlar olurken, yönetimlerine emekli askerlerin getirildiği bankalardan 17,3 milyar dolar hortumlanarak milletin birikimi, ülkenin zenginliği yağmalanmıştır. Bu süreçte darbenin neden olduğu ekonomik zarar 381 milyar dolardır.

 

Dönemin cuntacıları tarafından ‘bin yıl süreceği’ beklenirken, 28 Şubat darbe düzeni, en fazla 10 yılda millet tarafından tasfiye edilerek hak ettiği yere, tarihin çöp tenekesine atılmıştır. Millet, kamusal alan yalanıyla silinip atılmak istenen siyasi iradesini, iktisadi teşebbüslerini, dinî hürriyetini yeniden tesis etmiştir.

Darbenin askeri ayağı mahkeme salonunda, siyasi ayağı da sandıkta hesap vererek bedelini ödemiştir. 28 Şubat’ın bürokraside, eğitimde, askeriyede, ekonomide ve siyasette kurduğu bütün düzen millet tarafından 10 yılda çökertilmiş; uygulamaları bir bir ortadan kaldırılmıştır. Başörtüsüne ve Kur’an kurslarına tam özgürlük gelmiştir.

Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen olarak topladığımız 12 milyon 300 bin imzayla tarihin en ilkel yasağını ortadan kaldırdık. Devletin dinî hayata karşı takındığı tahkir edici, dışlayıcı tavır yerini olması gerektiği tavra, yani hürriyete ve hürmete bırakmıştır. Her ne kadar gerek darbe sürecinde yer alan kadrolarla hesaplaşılmış gerekse mağduriyetlerin giderilmesi bakımından çok büyük mesafeler katedilmişse de, kanayan bir tek vicdanın, yükselen bir tek ahın, hesap vermemiş bir tek kişinin dahi kalmaması son derece önemlidir. Bu bakımdan, milletin iradesiyle tasfiye ettiği, teveccühünü esirgeyerek gayrimeşru saydığı 28 Şubat’ın sivil, akademik, medya, yargı ve siyasi ayağıyla yargı önünde de hesaplaşmanın gerekliliğine inanıyoruz. 28 Şubatçı zihniyet, kadro ve kurumlar eliyle darbe öncesi ve sonrasında üretilen ne kadar mağduriyet varsa giderilmesi, mağduriyeti giderilmemiş tek kişinin dahi kalmaması gerektiğini ifade ediyoruz.

Bu yönüyle, o dönemde siyasi/brifingli yargı kararlarıyla verilen mahkûmiyetler yeniden gözden geçirilmeli, mağduriyetler sonlandırılmalıdır. Okuma hakkı ellerinden alınmış, üniversiteyi zamanında bitirmesine engel olunduğu için bugün KPSS engeline takılarak mağduriyet yaşayan kişilerin mağduriyetlerine çözüm üretilmeli, talepleri dikkate alınmalıdır.

Bunların yanı sıra, o gün hangi alanda olursa olsun mağduriyet yaşamış kişilerin sesine kulak verilmeli, mağduriyetler tamamen giderilmelidir.

Eğitim-Bir-Sen olarak, her zaman sivil iradeden, özgürlüklerden ve adaletten yana olduk; 28 Şubat’la hesaplaşmanın, yasakları kaldırmanın, özgürlük alanlarını genişletmenin mücadelesini verdik. Aynı azim ve kararlılıkla vesayete, darbeci zihniyete karşı verdiğimiz mücadeleyi, bu ülke aynı acıları bir daha yaşamasın diye kesintisiz sürdürdük, sürdürüyoruz. Vesayeti tasfiye etmekle yetinmedik, bir daha prangalarını bu milletin ayaklarına geçirmesin diye teyakkuz hâlinde kazanımları korumaya azmettik. Her zaman söyledik, bir daha vurguluyoruz:

Bu ülkenin garantisi millettir. Millet kendi iradesine sahip çıkmayı, darbelere maruz kala kala öğrenmiş, 15 Temmuz’da meydanlara çıkarak ağır silahlara karşı çıplak elleriyle Türkiye’nin kesintisiz darbe düzenini sona erdirmiştir. Millet, sırtını kendisine dayamayan, meşruiyetini kendinden almayan hiçbir iradeyi meşru görmemiştir, görmeyecektir.

Bizler, milleti tasfiye, vesayeti takviye etmeyi amaçlayan bu darbeyi, arkasındaki güçleri, darbenin açtığı yaraları, ürettiği mağduriyetleri, karanlık ilişkilerini, arkasındaki ideolojik anlayışı, millet düşmanlığını unutmadığımız gibi, her zaman bu anlayışa ve sinsi işleyişe karşı teyakkuzda olunsun diye çocuklarımıza, gençlerimize ve gelecek nesillere de anlatacağız, unutturmayacağız.

Kahrolsun ilkel vesayet düzeni, yaşasın millet iradesi!