Şırnak'taki saldırı sonucunda yaşamını yitiren asker kardeşi için cenazeye katılan yarbayın, acılı ve mahzun hali insaf sahibi herkeste şüphesiz büyük bir üzüntüye yol açmıştı.''Ali'm Ali'm...'' diyerek kardeş acısının yükü altında adeta ezildiğini hissettiriyordu.
Her şeyin sustuğu, sadece ama sadece acının konuştuğu bir anı yaşıyordu.
Yarbay acı içerisinde kıvranırken, yüreğinin derinliğinden gelen bastırılmaz sesleri de açığa vurmaktan geri duramadı. Sırça köşklerde oturup, zırhlı arabalara binerek, koruma ordularıyla gezerek şehit olmayı istemenin ve şehit yakınlarına ölümü çok güzel bireymiş gibi anlatmanın ona ne kadar koymuş olduğunu; cenaze töreninde tepki vererek haykırıyordu.
Yarbay'ın vermiş olduğu tepki zerre-i miskal kadar siyasi bir içerik taşımıyordu. Tam anlamıyla insani ve vicdani bir tepki, feryattı bu.
Tayyip Erdoğan'ın her asker cenazesinde, cami avlusunda yapmış olduğu şeyin adı hamasi siyaset olsa da yarbayın ve diğer acılı ailelerinki insani bir durumdan ibarettir.Zira yarbayın kardeşi doğuda askerlik yaparken gencecik yaşta yitip gitmişti, Erdoğan'ın oğlu ise çürük raporu alarak askerlikten kaytarmıştı.
İnsani hiçbir özelliği kalmamış bazı kimselerin, yarbayın acısını anlamak bir yana dursun; onun acısını ikiye katlayan ifadeler kullanmaları, bizleri sırf bu insancıklarla aynı varlık ailesine mensup olmaktan ötürü büyük bir utanca boğdu.
''Kardeş acısı yaşayan birinin böyle konuşması normaldir. Acılı halde insanın dili her şey söyler ve yarbayı da bu bağlamda hoşgörüyle karşılamak gerekir'' demeyi bırakalım; onu PKK’lı paralel vatan haini ilan ettiler hemen. Haysiyet cellatlığına soyunmuş, lakin kendileri haysiyet yoksunu insanlardı bunlar.
Ayrıca zaman kaybetmeksizin yarbay hakkında askeri soruşturma başlatıldı. Devletin, kardeş acısıyla yıkılmış bir insana böyle bir muameleyi reva görmesinin anlamı ne olabilirdi acaba? Aslında sorunun cevabı gayet basittir: Asker cenazelerinde vatan sağ olsun demeyip, ölümleri sorgulayan ailelere karşı caydırıcı bir şekilde tedbir almaya çalışıyorlar. Özellikle üst düzey bir asker olan yarbayın kamuoyunda geniş yankı bulan isyanı,devlet açısından son derece sakıncalı bir gelişmeydi doğrusu. Bunun yansıra cenazeye katılan iki vatandaş da Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hakaretten tutuklandı.
Cenaze töreni esnasında kardeşinin tabutuna sarılarak feryat-ı figan eden Yarbay Mehmet Alkan, yüreği sızlar bir haldeyken o an belki bütün toplumun sormak isteyip de sormaya yeltenemediği soruyu ortaya atıvermişti:
''Daha önce çözüm çözüm diyenler, niçin bugün sonuna kadar savaş diyor? Kimdir benim kardeşimin katili?''
Sorduğu soruyla kimleri hedef tahtasına oturttuğunu pekala anlayabiliyorduk.Önceleri çözüm süreci deyip sürece ve onun aktörlerine toz kondurmayan Akp,ne oldu da bugün sonuna kadar veya Erdoğan'ın tabiriyle ''kıyamete'' kadar savaş diyordu!
Çözüm sürecinde birçok şey yolunda gitmekteydi ve artık silahsızlanma tarihini konuşma safhasındaydık.Ne oldu ne değişti de 180 derece bir dönüş yapıldı ve şiddet sarmalına girilerek bugünkü çatışmalı vaziyete gelindi.
İzleme heyeti İmralı’ya gidecek ve akabinde hakikatleri araştırma komisyonu kurulacaktı. PKK de bu iki adımın atılmasıyla beraber, Öcalan’ın çağrısı ve devletle anlaşma gereği silahsızlanma kongresini toplayacaktı. Hepsi buydu, barışın gelmesi için onca adımdan sonra geriye sadece bu iki adım kalmıştı.
Kardeş acısı yaşayan Yarbay'ın haklı sorusunun esas cevabı ise, 7 haziran seçim sürecinde gizlidir...
Hatırlandığı üzere seçimlerin yaklaştığı bir zamanda Öcalan, 2015 Newroz mesajını Türkiye kamuoyuyla paylaşmıştı.Dolmabahçe mutabakatı çerçevesinde ve bazı teknik şartlara bağlı olarak (yani izleme heyeti ve hakikatleri araştırma komisyonu),Pkk'yi Türkiye'ye karşı silahsızlanmak üzere bahar aylarında bir kongre toplamaya çağırmıştı.Net bir tarih vermemesinin altında yatan sebep ise, daha sonra ortaya çıkacaktı.
Öcalan'ın çağrısından hemen birgün önce,Erdoğan yurtdışı seyahati sırasında gazetecilerle sohbetinde izleme heyetini doğru bulmadığını ve ayrıca izleme heyetinden haberdar olmadığını ifade etmişti.
O günden sonra Saray ve Akp arasında gözle görülür bir biçimde çatlak meydana geldi. Bülent Arınç Newroz mesajını alır almaz çıkıp kesin bir dille Erdoğan'ı yalanladı ve atılan her adımdan Erdoğan'ın haberdar edildiğini söyledi.Hatta Cumhurbaşkanını eleştirerek ''Acaba Cumhurbaşkanımız dün böyle bir açıklamada bulunmasaydı, Öcalan'ın bugün verdiği mesaj çok daha olumlu olmaz mıydı?Mesela, Öcalan tarafından kesin bir tarih veriliebilirdi'' ifadelerini kullanmıştı.Bir de ekleme yaparak, İzleme heyeti ve hakikatleri araştırma komisyonu hususlarında hükümetin kararlığına vurgu yapmıştı.Ancak Davutoğlu,Arınç ve diğer akp'li yetkililer Erdoğan'a fazla direnememiş atılacak adımlar rafa kaldırılmıştı.
Başta İmralı heyeti ve devlet heyeti olmak üzere tüm herkes çok iyi bilmektedir ki,Erdoğan bütün olan bitenler hakkında irade ve bilgi sahibiydi,hatta bizzat kendisi süreci yönetmişti.Fakat seçim sürecine girmemizle beraber,Erdoğan daha evvel söylediklerini ve yaptıklarını çöpe atmaya karar verdi.Çünkü Akp'nin oy kaybettiğini görüyordu ve bunu da çözüm sürecine bağlıyordu.Oysa toplumda çözüm sürecine destek,yüzde 80 oranındaydı,düşüsün nedeni başka yerlerdeydi.Ne yazık ki Erdoğan oy düşüsünü barış sürecine bağladı ve dolayısıyla çözüm sürecini askıya aldı.
7 hazirana yaklaştıkça Erdoğan'ın sürece dair yaptığı açıklamalar,askıda duran çözüm sürecini iyice rayından çıkarıyordu.
''Dolmabahçe resmi doğru değildir.Ortada mutabakat diye birşey yok. İmralı'nın 10 maddesinin demokrasiyle falan alakası yok.Dolmabahçeyi mutabakatını tanımıyorum'' , ''Kürt sorunu yoktur,daha ne istiyorsunuz'' ve '' Sillahlar gömülmeyene kadar,en ufak bir adım atılmayacak'' açıklamalarında bulunmuştu.
İşte bu açıklamalardan sonra,dananın kuyruğu kopma noktasına gelmişti.KCK yöneticileri,dolmabahçe mutabakatını tanımayan ve izleme heyeti-hakikatleri araştırma komisyonunu kabul etmeyen bir zihniyetle çözüm sürecini yürütümeyeceklerini belirttiler. KCK açısından çözüm sürecinin bitmiş sayıldığını beyan ettiler.Murat Karayılan ise,herşeye rağmen koalisyon hükümetine veya erken seçime kadar bekleme pozisyonunda kalacaklarını söylemişti.Suruç patlamasından sonra ise hiç kimsenin anlamadığı bir şekilde kendimizi tekrar savaş ortamının içerisinde bulduk.
Baldıran zehri içerek çözüm sürecine başkoyduğunu ve siyasi hayatına dahi mal olsa bu sorunu çözeceğini söyleyen Erdoğan,seçim anketlerini ve 7 hazirandaki gerçek seçimi gördükten sonra inanlması güç derecede başkalaşıma uğradı.Çözüm sürecinin mimarlarından biriyken,en büyük karşıtı konumuna geçti.
O kadar cesur ve zor adımları atıp son iki kolay adımı atmayı başaramadı veya başarmak istemedi.Denizi geçip derede boğuldu ve çözüm sürecini fiilen bitirmiş oldu.
Akp ile Erdoğan başkanlık sistemini ve en kötü ihtimalle bile kendilerinde tutacaklarını sandıkları tek başına iktidarı elde edemeyince,ülkenin huzurunu da unuttular çözüm sürecinden de vazgeçtiler.
Yarbay Mehmet Alkan'ın feryat-ı figan ederek sorduğu haklı sorunun cevabı, tam da burda açığa çıkıyor.İktidar için ve başkanlık-yeni türkiye-2023 için önceleri çözüm sürecinden başka birşey düşünmüyordunuz.Fakat Akp 13 yıllık iktidarınızı kaybedince ve başkanlık-2023-yeni türkiye hayalleri suya düşünce;bütün gemileri yakarak çözüm sürecini bitirdiniz . İktidar hırsıyla,tekrardan sonuna kadar savaş demeye başladınız...
Gaphaberleri.com