Suça sürüklenmiş çocukların yaşam hikayeleri de birbirine benziyor. Uzmanlar, çoğunluğunun yaşamlarının ilk yıllarından itibaren aile içi şiddet, ihmal, istismar, yoksulluk gibi yoğun ve sürekli şiddete maruz kalmış çocuklar olduğuna dikkat çekiyor. “Şiddet, şiddeti ve mağdur olmayı, mağdurluk ise suça sürüklenmeyi tetiklemektedir” uyarısında bulunan uzmanlar,  “Aile ortamında olumsuz yaşam olaylarına, şiddet, ihmal ve istismara maruz bırakılan çocukların suça eğilimi artmaktadır. Bu nedenle, aileler çocukları ile daha iyi etkileşim ve iletişim içinde olmalı, onları olası risklerden korumalıdır.” diyor.

Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nurper Ülküer, suça sürüklenen çocuklara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Suç ve çocuk kelimelerinin aynı cümlede yer almasının bile çocuk haklarının ihlal edilme ihtimali olduğunu belirten Prof. Dr. Nurper Ülküer, “Bu çocukların neden suça sürüklendiğinin araştırılması ve onları zorlayan şartları ortadan kaldırması için gerekli önlemlerin alınması şarttır.” dedi. 

Geçen yıl 117 bin çocuk suça sürüklendi

Geçtiğimiz yıl ülkemizde ortalama yarım milyona yakın çocuğun güvenlik birimleri ile tanıştığını belirten Prof. Dr. Nurper Ülküer, “Bu rakam geçen yıla oranla daha düşük olmakla birlikte yine de hatırı sayılır bir sayı. Kolluk kuvvetlerine gelen çocuklar, daha çok mağdur olarak geliyorlar. 4’te biri kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği yani suça sürüklendiği için, daha az bir kısmı fiili işlediği iddiası ile küçük bir kısmının ise bilgisine baş vurma amacı ile veya buluntu çocuklar olarak güvenlik birimlerine geliyorlar. Bu grup içinde 117 bin çocuk suça sürüklenen çocuk olarak tanımlanıyor. Çocukların yaşları büyüdükçe oransal olarak sayıları da artmakla birlikte, her 10 çocuktan ikisinin 11 yaş altı olduğu da raporlarda yer alıyor. Yine istatistiklere göre, oğlan çocukları kızlara göre daha fazla suça sürükleniyorlar.” diye konuştu.

Çocuğun gelişiminde aile ve çevreyle etkileşim çok önemli

Çocukların gelişimlerinin, doğuştan getirdikleri genetik özelliklerinin yanı sıra çevreden aldıkları uyarınların etkisinde şekillendiğini kaydeden Prof. Dr. Nurper Ülküer, “Son yıllarda giderek daha da önem kazanan nörolojik beyin gelişim çalışmaları, çocukların beyin gelişiminin mimarisini çocuğun çevreden aldığı uyaranların ve ona verdiği tepkilerin oluşturduğunu kanıtlamıştır. Diğer bir deyişle, çocuğun duyularının, duygularının (ki bunun içinde duyguların kontrolü ve tanınması da vardır) dil gelişiminin, öğrenme becerilerinin kazanılmasında çocuğun doğduğu andan itibaren, başta anne-babası veya diğer önemli yetişkinlerle etkileşimlerinin önemli olduğu artık bilinmektedir.” diye konuştu.

Yoğun ihmal ve istismar ömür boyu süren etkiler bırakıyor

Çocukluğun ilk yıllarının bu nedenle en kritik yıllar olarak karşımıza çıktığını ifade eden Prof. Dr. Nurper Ülküer, “Birçok sosyal-duygusal gelişimsel sorunların yine bu dönemdeki olumsuz etkiler sonucu ortaya çıktığı bilinmektedir. Bilhassa, toksik stres yani yoğun ihmal ve istismarın uzun süre devam etmesi şeklinde tanımlanan durumun, çocukluk döneminin ilk yıllarında beyinde geri-dönülmez sinirsel izler bıraktığı ve bu etkilerin yaşam boyu devam ettiği bilinmektedir.” dedi.

Suça sürüklenmiş çocukların yaşam hikayeleri birbirine benziyor

Suça sürüklenmiş çocukların yaşam hikayelerinin birbirine benzer olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nurper Ülküer, “Çoğunluğu yaşamlarının ilk yıllarından itibaren yoğun ve sürekli şiddete maruz kalmış (aile içi şiddet, ihmal, istismar, yoksulluk..) çocuklardır. Şiddet, şiddeti ve mağdur olmayı, mağdurluk ise suça sürüklenmeyi tetiklemektedir.” dedi.

Çocukların suça sürüklenmesinde çevresel etkilerden çok genetik etkilere daha fazla sorumluluk atfeden araştırmalar da bulunduğunu kaydeden Prof. Dr. Nurper Ülküer, “Genetik etki, akıl hastalığı ve suç davranışı eğilimi, çeşitli anti-sosyal davranış türleri ve bu tür davranışları destekleyebilecek dürtüsellik dahil olmak üzere ebeveynlerden gelen kalıtsal faktörlerle ilişkili olduğu da bilimsel çalışmalarla desteklenmektedir. Ancak bu etkilerin çocukların maruz kaldığı çevresel risklerin genetik risk faktörlerinin etkisini arttırdığı da bildirilmiştir.” dedi.

Ebeveynler, bakım verenler ve akran gruplarının rolü büyük

Genelde iki önemli çevresel faktörün çocuğun suça sürüklenmesinde rol oynadığını kaydeden Prof. Dr. Nurper Ülküer, “Birincisi çocukluğun ilk yıllarında ebeveynler/bakım verenler, ikincisi ise daha sonraki yıllarda akran gruplarıdır. Genellikle akran grupları birbirine benzer olumsuz deneyimler geçirmiş çocukların birbirini bulması ile oluşmakta ve böylece olumsuz davranişlar karşılıklı kabul görüp, pekiştirilelerek benimsenmektedir.”dedi.

100 çocuktan 70’i travmatik olaylar yaşamış

Çevresel faktörlerden bir diğerinin ise çocukluk travmaları olduğunu belirten Prof. Dr. Nurper Ülküer, “Dünyadaki her 100 çocuktan 70’inin  fiziksel istismar, cinsel istismar gibi travmatize edici olay yaşadığı çeşitli raporlarda dile getirilmiştir. Çocuklukta bu ve benzeri olaylara maruz kalma, gelişimsel gecikmeler, madde kullanımı ve intihar dahil olmak üzere bir dizi olumsuz duygusal, gelişimsel, davranışsal ve akademik sonuçları beraberinde getirdiği gibi, psikiyatrik bozuklukların temelini oluşturmaktadır.” diye konuştu.

Prof. Dr. Nurper Ülküer, “Travma sonrası stres bozukluğunun yaygın bir semptomu olan aşırı uyarılma, saldırgan davranış gibi kolayca tetiklenen ve aşırı öfke içeren davranış kalıpları çocukların suça sürüklenmesine katkıda bulunabilir. Travmatik stresin bir sonucu olarak kişinin kendisinin veya başkalarının duygularını tanımadaki eksiklikleri gibi duygu işlemenin değişmesi, başkalarında düşmanca niyet görme gibi değişen bilişsel süreçler ve insanlara bağlanmada zorluk gibi değişen kişilerarası süreçler de çocuğun suça sürüklenmesini etkileyen süreçler içine dahil edilmektedir.” dedi.

Cezalandırmak yerine; suç öncesi alanda iyileştirme yapılmalıdır

Suça sürüklenen çocukların içinde bulundukları durumlar göz önüne alındığında, yasalar yoluyla çocuğun toplumsal ve psikolojik tehlikelere karşı korunması için tedbirler alınması gerektiğini kaydeden belirten Prof. Dr. Nurper Ülküer, şunları söyledi:

“Gerektiğinde, eğer ailenin ihmal ve istismarı söz konusu ise çocuğun aileden de korunması gerekir. Çocuğun gelişiminin sürekliliğinin desteklenmesi ve olumsuz deneyimlerin etkilerinin azaltılması için önleyici, koruyucu ve onarıcı kurumların olması gerekir. Diğer taraftan, adalet sistemi, bilhassa Çocuk Koruma Kanunu (ÇKK) çerçevesinde çocuğun haklarını korumakla yükümlüdür. Çocukları cezalandırmak yerine; suç öncesi alanda onları iyileştirmek önemli bir ilke olmalıdır. Yine ÇKK çerçevesinde çocuğu suça götüren süreci engellemek, önleyici tedbirler alarak çocuğun suça sürüklenmesinin önüne geçmek önemlidir. 

Koruyucu ve destekleyici tedbirler alınmalıdır

ÇKK temel olarak; çocukların cezalandırılması yerine denetim altına alınmalarını, ailelerinden koparılmadan aile ortamlarında korunmalarını ve cezalandırılmaya en son çare olarak başvurulması hususlarını kabul etmektedir. Çocuğun suç işleyerek adli makamlarla karşılaşmasından sonra, çocuğun dış ve iç dünyası ile ilgili olan bağlarının yeniden onarılması ve çocuğun toplumsallaştırılmasına yönelik çalışmalara daha çok yer verilmelidir. Koruyucu ve destekleyici tedbirler, çocuğun korunması ve desteklenmesi amaçlarını taşımaktadır.”

Aileler bu konuda neler yapabilir?

“Çocuğun gelişim sürecinin başladığı ilk sosyal çevre olarak aile ortamının iyiliği çocuğun gelişiminde önemli etkiye sahiptir” diyen Prof. Dr. Nurper Ülküer, “Çocuğun dünyaya açılan ilk kapısı olan aile ortamında olumsuz yaşam olaylarına, şiddet, ihmal ve istismara maruz bırakılan çocukların suça eğilimi artmaktadır. Bu nedenle, aileler çocukları ile daha iyi etkileşim ve iletişim içinde olmalı, onları olası risklerden korumalıdır.”dedi.

Çocuklar suçlu doğmazlar

Ailelerin, bilhassa yoksulluğun, sınırlı ekonomik şartların olumsuz etkilerinden korunabilmeleri, çocukları için daha uygun ev ortamları hazırlayabilmeleri desteğe ihtiyacı olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Nurper Ülküer, “Ailelere, bilhassa risk grubunda olanlara, ebeveynlik danışmanlıkları verilmesi, psiko-sosyal ve finansal destek sağlanması şarttır. Bu çerçevede toplum merkezlerinin düzenli aralıklarla yapacakları taramalar ile aileye yönelik risk faktörlerini önceden farkedip önlem alması gerekir. Unutmayalım, çocuklar suçlu doğmazlar veya ortada bir neden yokken suça sürüklenmezler. Devletin, yerel yönetimlerin ve ailelerin, ‘kendine güvenen, mutlu ve öğrenmeye açık çocuklar yetiştirmek’ birinci görevleri olmalıdır. Ancak bu şekilde çocuklarımızın güvenliklerini sağlayabilir  onların iyi vatandaşlar olmalarına yardımcı olabiliriz.” dedi.


Hibya Haber Ajansı