Çocukluk çağı lösemileri kanserler arasında görülme sıklığı açısından ilk sıradadır. Akut löseminin başlangıç bulguları kısa sürelidir ve farklılıklar gösterebilir. Hastalar sıklıkla iştahsızlık, halsizlik, yorgunluk, huzursuzluk, aralıklı ateş, kemik ağrısı ve solukluk nedeniyle getirilir. Hastalık ilerledikçe kemik iliği yetmezlik bulguları ve kemik ağrıları daha belirgin hale gelir. Organ tutulumu nedeniyle lenf bezi, karaciğer, dalak, testislerde büyüme, solunum sıkıntısı ve sinir sistemi bulguları gelişebilir. Fiziksel incelemede solukluk, halsizlik, ciltte morluklar, cilt altı kanamalar, ağız içi ve diş eti kanamaları, lenf bezi, karaciğer, dalak ve testislerde büyüme, kemik veya eklem ağrıları genellikle vardır. Göğüs içi lenf bezlerinde ileri derecede büyüme nedeniyle solunum zorluğu da olabilir. 

Yeni Yüzyıl Üniversitesi Gaziosmanpaşa Hastanesi Pediatrik Kemik İliği Nakil bölümünden Prof. Dr. Barış Malbora ‘çocukluk çağı lösemileri ‘hakkında bilgiler verdi.

Erişkinlerden farklı olarak çocukluk çağında lösemilerin büyük çoğunluğu akut lösemidir; akut lenfoblastik lösemi (ALL) daha sık gözlenir. Yılda 100,000’de 3-4 sıklığında görülmektedir. Akut lenfoblastik lösemi görülme sıklığı özellikle 2-5 yaş arasında artış göstermektedir. Erkeklerde kızlara göre daha fazla saptanır. Çocuk ve ergenlerde akut miyeloid lösemi (AML) lösemilerin %20’sini oluşturur. AML’nin yılda görülme sıklığı ise milyonda 5-7’dir. İlk iki yaş görülme sıklığının en yüksek olduğu yaştır. Ergenlik döneminde sıklık yeniden artış gösterir. Kız ve erkeklerde eşit oranlarda izlenir.

Çocukların çoğunda lösemi gelişimini açıklayabilecek bir risk faktörü yoktur. Ancak bazı olgularda kalıtsal ve kazanılmış yatkınlık yapıcı risk faktörleri saptanabilir. Annenin gebeliği döneminde alkol, böcek öldürücü ilaçları, topoizomeraz II inhibitör içeren yiyecekler ve viral enfeksiyonlara maruziyet lösemiye yol açabilir. Çeşitli kromozom anormallikleri lösemiye yatkınlık yaratır. En sık Down sendromlu   çocuklarımızın özellikle AML’ye yatkın olduğu bilinmektedir. Kazanılmış risk faktörleri arasında radyasyon, bazı ilaçlar, petrol ürünleri, benzen gibi organik maddeler, herbisid ve pestisidler (böcek öldürücü ilaçlar) sayılabilir. 

Hastaların bazılarında tanıda sinir sistemi bulguları izlenebilir. Pıhtılaşma pulcuklarındaki (trombosit) azalma nedeniyle beyin kanaması, beyaz küredeki anormal artış nedeniyle inme, solunum sıkıntısı gelişebilir. Erkek hastaların %10-20’ü kadarında tanıda testis tutulumu olabilir. Böbrek tutulumu kanlı işeme, tansiyon yüksekliği, böbrek yetmezliği; sindirim sistemi tutulumu kanama, kemik tutulumu osteolitik lezyonlar görülebilir., kalp tutulumu hastaların az bir kısmında bulgu verir.

Teknik ve bilimsel gelişmeler sayesinde günümüzde çocukluk çağı lösemileri (kemik iliği kanseri, kan kanseri) tanısı, geçmiş yıllara kıyasla daha rahat konulmaktadır. Ülkemizde bu hastalıkların tanı ve tedavisini batı ülkeleri koşullarında yapılabilmektedir. Bizler çocuk kan hastalıkları ve kanser hekimleri olarak kendimizi şanslı hissediyoruz. Çünkü yetişkinlere kıyasla daha büyük sağ kalım oranına sahip çocuklarımız tedaviye daha iyi yanıt vermektedir. Çocuk yaşta görülen lösemilerin yaklaşık %85 kadarı sadece kemoterapi ile sağlıklarına kavuşmaktadırlar. Geriye kalan %15-20’si hastalığın tekrarı sonrası veya nüks etmeye yatkınlık nedenleriyle, kemoterapi sonrasında kemik iliği nakline ihtiyaç duymaktadır.

İlk olarak 2019 yılının sonlarında Çin’de görülen ve ardından 2020 yılının bahar aylarında ülkemizde de büyük bir sağlık sorununa dönüşen Covid-19 pandemisi toplumun her kesimini büyük-küçük demeden etkiledi ve etkilemeye devam etmektedir. Bir yandan hastalıktan korunmaya çalışırken diğer yandan biz sağlık çalışanları lösemili ve kemik iliği nakline ihtiyacı olan hastalarımızın tedavilerini aksatmamaya çalışıyoruz. Hastalıklar ne yazık ki pandemi dinlemiyor. Bu hastalarımızın sayısı pandemi döneminde diğer yıllardan daha az değil.

Geriye dönüp baktığımızda son bir yıl hepimiz için çok zor geçti. Zorlu noktalardan birisi tedavi boyunca çok ihtiyaç duyduğumuz eritrosit, trombosit ve plazma gibi kan ürünlerine ulaşmamızdaki güçlüklerdi. Bu kan ürünlerinin tek kaynağı maalesef ve yalnızca sağlıklı gönüllülerdir. Pandemi döneminde gönüllü sayımızda çok belirgin azalma oldu. Toplum genelinde nadir bulunan kan grubuna sahip çocuklarımız bu durumdan çok daha fazla etkilendiler. Kan bağışçısı gönüllülerimizin bağışçı olmaktan vazgeçmesinin en büyük nedeni pandemi nedeniyle hastane ortamında bulunmak istememeleri ve ‘virüs bana bulaşır mı?’ korkusuydu. Aslında hepimizin artık çok iyi bildiği maske, mesafe ve hijyen koşullarına sıkı bir şekilde uyarak, endişelenmeden kan bağışçısı olmamız mümkün. Bu savaşın ön saflarında bulunan biz sağlık çalışanları, kurallar çerçevesinde sağlık hizmeti vermeye devam etmekteyiz. Yani hepimizin aşina olduğu önlemlerle hastanede bulunmak sağlığımıza zarar vermeyecektir. Buradan tüm gönüllülerimize sesleniyorum: Özellikle bu zorlu pandemi döneminde lütfen kan bağışlamaktan vazgeçmeyiniz. Lösemi, diğer kanserler ve yaşam için düzenli kan transfüzyonu gerektiren Akdeniz anemisi (talasemi) gibi kan hastalıkları pandemi nedeniyle mesaisine ara vermiş değil. Bu hastalarımızın yaşama şansı sizde, sizin yapacağınız kan bağışında gizli.

Yaşanılan bir diğer sorun da tedavi sürecinde hastalarımızın veya hasta yakınlarımızın Covid-19 enfeksiyonu ile yüzleşmesi. Hepimizin bildiği üzere Covid-19 enfeksiyonunun hangi bireyde nasıl seyredeceğini kestirmek kolay değil. İleri yaş ve kronik bir hastalığa sahip olmak gibi bilinen durumlarda risk daha fazla. Kanser veya kemik iliği nakli için kullanılan kemoterapi ve bağışıklık baskılayıcı ilaçlar Covid-19 enfeksiyonunun daha ağır geçirilmesine hatta hastalarımızın yaşamlarını kaybetmelerine neden olmaktadır. Burada başta hasta yakınlarımız olmak üzere toplum olarak hepimize büyük sorumluluklar düşmektedir. Hem kendimiz için hem de ağır hastalıklarla savaşan bu çocuklarımız için lütfen maske, mesafe ve temizlik kurallarına titizlikle uyalım.

Yaşadığımız sorunlardan bir diğeri kemik iliği nakli olması gereken hastalarımızla ilgili. Ülkemizde kök hücre nakillerinin yaklaşık dörtte biri kardeş, anne, baba veya akraba içi kişilerden temin edilmektedir. Geriye kalanlar ise dünya ve ülkemizdeki gönüllü havuzundan oluşan kemik iliği bankalarından sağlanmaktadır. Ülkemizde Kızılay çatısı altında kurulan ve çok genç bir kurum olmasına karşın hem ülkemiz hem de diğer dünya ülke insanlarına umut olan TÜRKÖK birçok hastaya şifa olmaya devam etmektedir. Şu ana kadar TÜRKÖK aracılığıyla 1500’ü aşkın hastaya kemik iliği bağışçısı bulunmuştur.

Pandemi döneminde ne yazık ki bu konuda da sorunlar yaşanmaktadır. Sorunların başında hasta ile doku grubunun eşleştiği sağlıklı gönüllülerin bağışçı olmaktan vazgeçmesi gelmektedir. Bazı hastalarımızın akraba dışı bağışçı sayısı birden fazla olmaktadır. Bu hastalarımız pandemi döneminde şanslı olan gruptaydılar. Tüm dünyada sadece bir gönüllü bağışçısı olan hastalarımız ne yazık ki o kadar da şanslı değillerdi. Tek bağışçısı olup nakil süreci başlatılan ve bu dönemde pandemi mazereti ile donör olmaktan vazgeçen vatandaşlarımız da oldu. Maalesef bu bizim için en zor yönetilen durumlardan birisi.

Bu durumda hastamızın sağlığı için yapabileceklerimiz maalesef çok sınırlı. Buradan tüm yurttaşlarımıza şunu söylemek istiyorum: Lütfen kök hücre bağışçısı olun ve bir hasta ile eşleştiğinizde bağışçı olmaktan vazgeçmeyin. Özellikle geçtiğimiz bu zorlu günlerde bu çocukların yaşamları sizlerin elinde.


Hibya Haber Ajansı