Memleket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Nurdan Şahin Demirbağ, yetersiz tarımsal üretim, tarım ve hayvancılık alanında üreticilerin çözülmeyen sorunları ve gıda enflasyonu konulu bir basın açıklaması düzenledi. Memleket Partisi Genel Merkezi’nde gerçekleşen basın açıklamasında Demirbağ, iktidara “tüm girdilere zam, üretime nasıl devam?” sorusunu yöneltti. Partisinin çözüm önerilerini dile getiren Demirbağ, “Zengin toprakların yoksul çocukları olmayacağız” dedi. 

Demirbağ, “Yetersiz tarımsal üretim, tarım ve hayvancılık alanındaki üreticilerimizin çözülmeyen ayakta kalabilme sorunları tüketiciye gıda enflasyonu olarak yansımaktadır.  Bitkisel ve hayvansal üretimin tümü tarımsal üretimdir ve ülkemizin gıda güvenliğinin teminatıdır. Tarım siyaset üstü bir meseledir. Milli güvenlik kadar stratejik bir konudur; Muhalefeti iktidarı yoktur” diye konuştu.

ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEME DAİR BELİRSİZLİK ARTIYOR

İktidarın 2021 yılı Tarımsal Üretim performansını değerlendiren Demirbağ, “Tarım sektörüne 2021 yılına damgasını vuran en önemli gelişmeler, gübre, mazot, yem, zirai ilaç zamları, orman yangını, kuraklık ve sel baskınları oldu. Üreticinin girdi maliyetlerinden, tüketicinin gıda enflasyonu artışından mağdur olduğu bir yıl yaşandı. Dünyanın hangi ülkesinde üretirken yüzde 79,89, tüketirken yüzde 36.08 oranında açıklanan bir enflasyon rakamıyla, çiftçinin verimli ve kazançlı bir üretim yaptığı; tüketicinin de hayatını rahatlıkla sürdürdüğü söylenebilir ki! Daha da kötüsü, bu süreç önümüzdeki döneme dair belirsizlik ve kırılganlıkları da artırıyor” dedi. 

GIDA FİYATLARINDAKİ ARTIŞIN HABERCİSİ

“Gübre fiyatlarındaki geçen yıla göre sert yükselişler, kuraklıkla birlikte yeni sezonda verim kaybı riskini getiriyor” diyen Demirbağ, “Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin verilerine göre son 1 yılda, amonyum sülfat gübresi yüzde 441, üre gübresi yüzde 394, amonyum nitrat gübresi yüzde 373, DAP gübresi yüzde 259 ve 20.20.0 kompoze gübresinde yüzde 236’lık bir artış yaşandı. Bazı çiftçiler kışlık ekimde ya daha az gübre gerektiren ürünleri ekti, bazıları ya hiç gübre atamadı veya azalttı. Bu durum, yeni sezonda rekolte düşüşü ve gıda fiyatlarındaki artışın öncü habercisidir” diye konuştu. 

DEVLET BÜYÜKLÜĞÜNÜ HİSSETTİRMELİ

“Tarımda tasarruf olmaz” diyerek sözlerine devam eden Demirbağ, “Devletimiz büyük devlet olduğunu kendi üreticisine hissettirmeli, stratejik ürünlerde, çiftçimize ayni olarak gübre temin etmeli; kışlık ekimde taban gübresi zamanı geçmiş olsa dahi, ilkbahar üst gübre ve yazlık ürünlerin gübre desteğini mutlak yapmalıdır” dedi. 

GÜBRE SÜBVANSE EDİLMELİ

Gübrenin sübvanse edilmesinin önemine dikkat çeken Demirbağ, “Her önerinin hazineye elbette bir yükü olacaktır. Ancak unutulmamalıdır ki Toprak Mahsulleri Ofisi’nin (TMO) dünya piyasalarındaki yüksek fiyatlı buğday, arpa ve mısırı ithal ederek, un ve yem fiyatını düzenlemesi; düşük fiyatla iç piyasayı sübvanse etme çabası ve bunun öngörülemeyen maliyeti, gübrenin sübvanse edilmesinden daha fazla külfetli ve riskli olabilir” ifadelerinde bulundu. 

İTHALATA VERİLEN FİYAT TARTIŞMA KONUSU

2021 yılı için TMO’nun Türk çiftçisinden hububat ve bakliyat alım fiyatları ile yurt dışından yaptığı ithalat fiyatlarına dikkat çeken Demirbağ, “2021 yılı ekmeklik buğday alım fiyatı 2.250lira/ton, makarnalık buğday 2.450lira/ton, arpa, çavdar ve tritikale 1.750lira/ton, yulaf 1.900lira/ton; bakliyat ürünlerinden kırmızı mercimek 5.000 lira/ton, yeşil mercimek 4.150 lira/ton, nohut 4.050 lira/ton olarak açıklandı. Ancak TMO bu fiyatlarla çiftçiden ürün alamadı. 24 Haziran-21 Aralık arasında arpa ithalatı için 8, buğday ithalatı için 7 kez ihale yaptı. İthal buğday ve arpanın fiyatı açıklanan alım fiyatının iki katından fazla olunca, yapılan her ihalede Türk çiftçisine verilen fiyatla, ithalata verilen fiyat tartışma konusu yarattı” dedi. 

KURU BAKLİYAT ÜRETİMİ GERİLEYECEK

Buğday üretimindeki düşüşe dikkat çeken Demirbağ, “20 yıldır 20 milyon ton civarında seyreden Buğday üretimimiz, 2021 yılında TÜİK verilerine göre, 17 milyon 650 bin ton olarak gerçekleşti. Kuru bakliyat ürünlerindeki üretim yüzde 18,5 oranında düşeceği ve üretimin toplamda 1 milyon 292 bin tondan 1 milyon 53 bin tona gerileyeceği tahmin edilmektedir” diye konuştu. 

HER İTHALATLA GIDA ENFLASYONU DA İTHAL EDİYORUZ

Ayçiçeği başta olmak üzere, bitkisel yağlarda yüzde 100’ü aşan zamların 2021’e damgasını vurduğunu dile getiren Demirbağ, “Artan yağ fiyatlarını düşürmek için ayçiçeği, kanola ve aspirde ithalat vergileri sıfırlandı. TMO’ya verilen yetki çerçevesinde, yılın başı ve sonunda iki kez ham ayçiçeği yağı ithalatı yapıldı.  Buna rağmen fiyatlar düşürülemedi.  Neden mi? Kolaya kaçan bu ithalat politikaları ile sorun çözülemez ancak günlük olur da o yüzden. Yüzde 40 oranında dışa bağımlı olduğumuz Ayçiçek ham yağı üretiminde her ithalatla gıda enflasyonu da ithal ediyoruz. İthalat bağımlılığından kurtulmamızı sağlayacak ekim alanlarının arttırılması, doğru fiyat politikaları ve desteklemeleri gerekmektedir. Nasıl mı? Kısa vadede sulanabilir alanları arttırma, sulama projelerini ivedilikle tamamlama, modern sulama teknikleri ile verimliliği yüksek ancak maliyeti daha düşük sulama sistemlerine geçmeyle” dedi. 

ZARAR GÖREN ÇİFTÇİ OLDU

Kuraklık sorununa dikkat çeken Demirbağ, “Geçtiğimiz yıl, kuraklık ve su sorununu çok yakıcı bir şekilde yaşayan Özellikle Güneydoğu, Doğu ve İç Anadolu’da kuraklık nedeniyle ürünü yüzde 30-80 arasında zarar gören çiftçilerimiz oldu. Mayıs-Haziran aylarında oluşan kuraklık zararı, kuraklık zarar desteği olarak üreticilere, dekara 30 ila 100 Türk lirası arasında değişen rakamlarla, ancak Aralık ve Ocak ayında hesaplarına yatırıldı” diye konuştu. 

TARIM DESTEKLERİ GEÇ AÇIKLANDI 

Tarımsal desteklerin çok geç açıklandığını vurgulayan Demirbağ, “2021 Yılına ait Tarımsal Desteklemelere İlişkin Karar” Resmi Gazete’nin 11 Kasım 2021 tarihli sayısında yayınlanarak yürürlüğe girdi. Tarım destekleri yine tarihten de anlaşılacağı gibi çok geç açıklandı. Ayrıca da birçok destek kaleminde hiç artış yapılmadı. TBMM’de kabul edilen Tarım ve Orman Bakanlığı bütçesinde tarım desteklerinde sadece yüzde 12.5 oranında artış yapıldı. 2022 bütçesinde tarım destekleri için ayrılan kaynak 25.8 milyar Türk lirasıdır. Ayrıca bu desteklerin tekrar vurgulamak istiyorum 2021 yılına ait olup, 2022’de peyder pey ödenecek olmasıdır” dedi. 

SÜT İNEKLERİ KESİLDİ

Yem fiyatlarındaki artışa rağmen, üreticinin sattığı et ve süt fiyatının düşük kaldığının altını çizen Demirbağ,  “Yem fiyatlarındaki artışa rağmen çiğ süt fiyatının üreticide düşük olması, süt ineklerinin kesilmesine neden olmaktadır. Süt, hayvancılık sektörünün lokomotif ürünüdür. Büyükbaş hayvancılığın ayakta kalabilmesi ve kırmızı et üretiminde sıkıntı yaşanmaması, ancak sütün istikrarlı ve güvenceli bir pazara sahip olmasıyla mümkündür. Sürdürülebilir bir hayvancılık için uluslararası kabul gören süt/yem paritesine göre yetiştirici 1 litre süt sattığında bununla 1 buçuk kilo yem alabilmelidir. Türkiye’de bu parite uzun yıllardan beri 1.3 olarak kabul ediliyor. Yani 1 litre süt ile 1 kilo 300 gram yem alınması öngörülmektedir” diye konuştu. 

SÜT PARASI ÇİFTÇİNİN CEBİNE GİRMEDEN MALİYETLER ARTTI

Demirbağ sözlerine şu şekilde devam etti: “Ulusal Süt Konseyi, en son yaptığı toplantıda pariteyi 1.1 olarak deklare etti. Yani üretici 1 litre süt ile 1.1 kg yem alamazsa konsey toplanacak ve süt fiyatını yeniden değerlendirecekti. 8 Aralık’tan geçerli olmak üzere çiğ süt referans fiyatını litre başına 3 lira 20 kuruştan 4 lira 70 kuruş, artı 20 kuruşluk destekleme primi ile 4.90 kuruşa çıkardı. Ancak süt parası çiftçinin cebine girmeden artan yem zamları ile fiyat yeniden maliyetin altında kaldı” dedi. 

SÜT ÜRETİCİSİNE HAKSIZLIK YAPMAYIN

“Şu an da Süt/Yem Paritesi 1.1’in altına düşmüştür, buradan Ulusal Süt Konseyine sesleniyoruz” diyen Demirbağ, “Acilen toplanıp tekrar, ya süt prim desteğini 20 kuruştan 1 TL ye çıkarın ya da yeme prim desteği verin. Bu konuda 1 gün bile önemlidir. Bu düzenlemeyi her ay yapınız. Süt üreticilerine haksızlık yapmayınız” ifadelerinde bulundu. 

ÇÖZÜME AHIRDAN VE TARLADAN BAŞLANMALIDIR

Demirbağ sözlerine şu şekilde devam etti: “Çiğ süt fiyatı gıda enflasyonunu artırıyor gerekçesiyle müdahaleye maruz kalmakta, buna karşılık yem, tarımsal ilaç, elektrik, sanayicilerin satış fiyatları ve marketlerdeki tüketici fiyatları hiçbir müdahaleye uğramamaktadır. Enflasyonun yükselişine bir gerekçe aranıyorsa sorun sadece üretici fiyatlarında değil, tüm zincirde aranmalı, çözüme ahırdan ve tarladan başlanmalıdır. Süt hayvancılığında olduğu gibi, besicilikte de en önemli sorunun artan yem fiyatı olduğu unutulmamalıdır. Türkiye'de şu an besi çiftlikleri ortalama yüzde 25-30 kapasite ile çalışıyor. İşletmeler gitgide küçülüyor. Bu işten çıkanları yeniden sektöre döndüremezsiniz"

BESİ ÇİFTLİKLERİNİN KAPASİTESİ DÜŞÜYOR

Besi çiftliklerinin düşen kapasitesine dikkat çeken Demirbağ, “Son 1 yılda yem maliyetleri yüzde 104’ün üzerinde zam gelirken, kırmızı et fiyatları yüzde 27 arttı. Sürdürülebilir bir kırmızı et üretimi için ise kırmızı ette de parite 1 kg karkas etle 22 kilo yem alınabilmesidir. Karkas et maliyeti 65 TL iken, üreticinin satış fiyatı yaklaşık 55 TL civarında kalmaktadır. İşte bu yüzden Türkiye’de besi çiftliklerinin kapasitesi her geçen gün düşmektedir” dedi. 

1 ADET ORTA BOY YUMURTANIN MALİYETİ 1 LİRA 7 KURUŞ

“Yumurta Üretimi de artan yem maliyet artışlarından nasibini almıştır” diyerek sözlerine devam eden Demirbağ, “Üreticinin sattığı 1 yumurtanın üretim maliyeti 200 gram yeme eşittir. Üreticilerin aldığı civcivin tanesi geçen sene 2.2 liraydı bugün 6 liradır. Ayrıca, artan aşı ve ilaç fiyatlarını da bu maliyete eklemek gerekiyor. Yumurtanın konulduğu ambalaj yani viyolün 250'lik paketi geçen yıl 90 liraydı, bu sene 215 lira. Nakliye, işçilik, yem ve diğer maliyetleri hesaba katınca 1 adet orta boy yumurtanın maliyeti 1 lira 7 kuruş civarında. Fakat üreticiler çoğu zaman 1 liranın altında satmak zorunda kalıyor” dedi. 

SORUN PLANLAMA EKSİKLİĞİ

Birçok üründe olduğu gibi yumurtada da en önemli sorunun üretimdeki planlama eksikliği olduğunu vurgulayan Demirbağ, “Üretici, ne olacağını kestiremediği maliyet artışları karşısında nasıl üretime devam edecek, nasıl geleceğini planlayacak? Nasıl işletme ölçeğini büyütecektir? Üreticilerimizi sektörden küstürmemek, üretimden koparmamak, sektöre tutunmalarını sağlamak gerekiyor” dedi. 

TÜM GİRDİLERE ZAM ÜRETİME NASIL DEVAM

Demirbağ sözlerine şu şekilde devam etti: 
“Özellikle  küçük aile işletmelerine sahip ülkemizde küçük ve orta ölçekli işletmelerin tarım ve gıda piyasasının istikrarı açısından ne kadar stratejik olduğunun bilincinde olmalıyız !  Tarım, serbest piyasaya kurban edilemeyecek kadar değerlidir. Bunu bilip devletin korumacı, kollayıcı politikaları ile ne olursa olsun üreticimize destek olması gereklidir. Tarım ve Orman Bakanlığının önünde, yüksek binalara seslerini duyuramayan üreticinin sesi olup, diyoruz ki tüm girdilere zam, üretime nasıl devam?”

İŞTE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Memleket Partisi’nin çözüm önerilerini sıralayan Demirbağ, “Çözüm, üreticinin tüm banka, Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarının faizlerini silin! Ana para borcunu 5 taksite bölün, üretici suçlu değil, sadece borçlu. Üreticinin kullandığı hiçbir krediden faiz almayın. Mazotta Özel Tüketim Vergisini kaldırın. Gübrede ayni destek yapın, Üreticiyi hem üretime zorlarken, hem de kırsaldaki yaşam maliyetleri altında ezdirmeyin. Üretimde arz talep dengesini gözeterek, ülkemizin havzalarındaki su varlığını dikkate alıp, yetiştirilecek ürün desenini bir an önce planlayın. Yapılacak tarım desteklerini buna yönelik yapın. Para veren değil para kazandıran bir destekleme yapın! Unutmayın! Tarım da sürdürebilirlik ve gıda güvenliğimiz için üreticinin para kazanması şarttır, para kazanması için de verimlilik gerekmektedir.  Verimlilik için de eğitim, teknik ve gençlik gereklidir. Büyük bir tarımsal potansiyele sahip olan kadim Anadolu coğrafyasında, ülkemize zenginliğin üzerinde oturup fakirlik çektirmeyin. Zengin toprakların yoksul çocukları olmayacağız” diye konuştu.


Hibya Haber Ajansı