Eğitim-Sen Şanlıurfa Şubesi üyeleri, özel okullarda çalışan öğretmenlerin yaşadığı sorunları duyurmak için bir açıklama yaptı. Özel bir okulun önünde toplanan sendika üyeleri adına Eğitim-Sen Şanlıurfa Şube Başkanı Mahmut Binici açıklama yaptı. Özel okullardaki öğretmenlerin ayrımcı uygulamalarla karşı karşıya kaldığını öne süren Binici, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, bir televizyon programında katıldığı canlı yayında, eğitim emekçilerinin tamamına yakınını tarafından eleştirilmesine rağmen yasalaşan Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun uzman öğretmenlik, başöğretmenlik, kadrolu, sözleşmeli öğretmenler ile özel öğretim kurumlarındaki öğretmenleri de kapsadığını iddia etmiştir.
‘ SON DERECE DÜŞÜNDÜRÜCÜDÜR’
Ataması yapılmadığı için özel öğretim kurumlarında çalışmak zorunda bırakılan, iş güvencesi, ücret güvencesi ve istihdam koşulları açısından son derece olumsuz koşullarda çalışan özel okul öğretmenlerinin yaşadığı ağır sorunları yok sayarak ‘MEB’in açtığı eğitimlere katılabilir, sınavlara girebilir ve sertifikasını alabilir’ şeklinde bir ifadenin kullanılması son derece düşündürücüdür.
Devlet okullarında öğretmenler kadrolu, sözleşmeli, ücretli vb gibi farklı sıfatlarla tanımlanırken, özel öğretim kurumlarında durum pek farklı değildir. Özel Öğretim Kurumlarında öğretmenler ders ücretli, yarım kadro, tam kadro, stajyer, uzman eğitici vb statüde çalıştırılmaktadır.
Özel okullarda yasal olarak 12 aylık sözleşme düzenlenmekte ve MEB’e gönderilmekte ancak 9-10 aylık hazırlanan ve öğretmenin çalışmasını fiilen bağlayan ve yasal olmayan ikinci bir sözleşme yapılmaktadır.
‘ANGARYA İŞLER YAPILIYOR’
Özellikle yeni mezun öğretmenlerin stajyerlik durumu özel öğretim yöneticileri ve sahipleri tarafından yoğun olarak istismar edilmekte ve bu durum öğretmenlerin kayıt, fotokopi, el ilanı dağıtmak, evrak işleri, ücretsiz sınav gözetmenliği gibi pek çok angarya işler yapmalarına yol açmaktadır. Yeni mezun ve ataması yapılmamış öğretmenlerin asgari ücret ve hatta bazı yerlerde bu ücretinde altındaki ücretlerle çalıştırıldığı bilinmektedir. Sektörde öğretmenlerin ücretlerini kontrol eden ya da denetleyen bir mekanizma bulunmamaktadır.
Özel okullarda çalışan öğretmenlerin ücretleriyle ilgili bir başka sorun ücretlerin zamanında ödenmemesidir. Çalışma koşullarının son derece olumsuz olması üstüne bir de az verilen maaşlarını dahi almakta zorluk çeken öğretmenlerimiz bazen eğitim yılı ortasında iş bırakabilmektedir. Bu sorunla karşılaşmak istemeyen özel eğitim kurumları yöneticileri, sözleşme yaparken öğretmene boş senet imzalatmaktadır.
Oysaki Anayasa’nın 55/1. maddesinde; ‘Ücret emeğin karşılığıdır.’ seklinde bir tanıma yer verilmiş, 4857 sayılı İş Kanununda 32. maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
‘ÜCRET GÜVENCE ALTINA ALINMIŞTIR’
Türkiye’nin de onayladığı Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 95 sayılı sözleşmeye göre de ‘Ücret, yapılan veya yapılacak olan bir is için veyahut görülen veya görülecek bir is için yazılı veya sözlü is akdi gereğince bir işveren tarafından bir isçiye her ne nam altında ve hangi hesaplama sekli ile olursa olsun ödenmesi gereken ve nakden değerlendirilmesi kabil olup karşılıklı anlaşma ve ulusal mevzuatla tespit edilen bedel veya kazançtır.’ olarak ücreti tanımlamış ve güvence altına almıştır.
İş sözleşmesinin tarafları, asgari ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. Asgari ücret, işverenlerin işçilere ödemesi gereken en düşük ücret olup, her yıl asgari ücret miktarını Asgari Ücret Tespit Komisyonu belirlemektedir. Kural olarak işveren asgari ücretin altında ücret ödeyemez. İş akitlerine ve toplu iş sözleşmelerine bunun aksine hükümler konamaz, konulsa bile geçerli olmaz.”
İşte O Açıklama
BASINA VE KAMUOYUNA
Özel Okullarda Çalışan Öğretmenlere Yönelik Ayrımcı Uygulamalar Son Bulmalı,
Özel Okul Öğretmenlerinin Ekonomik, Sosyal Ve Özlük Hakları Güvence Altına Alınmalıdır!
Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, bir televizyon programında katıldığı canlı yayında, eğitim emekçilerinin tamamına yanıkını tarafından eleştirilmesine rağmen yasalaşan Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun uzman öğretmenlik, başöğretmenlik, kadrolu, sözleşmeli öğretmenler ile özel öğretim kurumlarındaki öğretmenleri de kapsadığını iddia etmiştir.
Öğretmenlik Meslek Kanunundaki özlük haklara yönelik düzenlemelerle ilgili özel okul öğretmenlerinin durumunun ne olacağının sorulması üzerine Özer, “Kanun, uzman öğretmenlik, başöğretmenlik, kadrolu, sözleşmeli öğretmenlerimiz ile özel öğretim kurumlarındaki öğretmenlerimizin tamamını kapsıyor. Dolayısıyla tüm öğretmenlerimiz, özel öğretim kurumlarında da 10 yılını doldurmuş öğretmenlerimiz, Milli Eğitim Bakanlığının açtığı eğitimlere katılabilir, sınavlara girebilir ve sertifikasını alabilir. Ama ücret artışları sadece devlet okullarında yer alırlarsa yararlanır.” şeklinde konuşmuştur. Milli Eğitim Bakanı’nın bu sözleri öğretmenlik mesleğini sınavlara girmeye ve sertifika almaya indirgeyen ve öğretmen emeğini değersizleştiren bir yaklaşımdır.
Ataması yapılmadığı için özel öğretim kurumlarında çalışmak zorunda bırakılan, iş güvencesi, ücret güvencesi ve istihdam koşulları açısından son derece olumsuz koşullarda çalışan özel okul öğretmenlerinin yaşadığı ağır sorunları yok sayarak ‘MEB’in açtığı eğitimlere katılabilir, sınavlara girebilir ve sertifikasını alabilir’ şeklinde bir ifadenin kullanılması son derece düşündürücüdür.
Devlet okullarında öğretmenler kadrolu, sözleşmeli, ücretli vb gibi farklı sıfatlarla tanımlanırken, özel öğretim kurumlarında durum pek farklı değildir. Özel Öğretim Kurumlarında öğretmenler ders ücretli, yarım kadro, tam kadro, stajyer, uzman eğitici vb statüde çalıştırılmaktadır.
UNESCO ve ILO’nun 5 Ekim 1966 tarihinde ortaklaşa kabul ettikleri Öğretmen Statüsü Tavsiye Kararına göre öğretmenlerin çalışma koşulları, eğitimin en yüksek derece etkinliğini sağlayacak nitelikte olmalı ve öğretmenlere kendilerini tümüyle mesleksel uğraşlarına adama olanağı vermelidir. Bu durumun öğretmenlerin kamu ya da özel sektörde çalışmasına göre değişmemesi gerekirken, Türkiye’de tam tersi bir durum yaşanmaktadır. Özel okullarda yasal olarak 12 aylık sözleşme düzenlenmekte ve MEB’e gönderilmekte ancak 9-10 aylık hazırlanan ve öğretmenin çalışmasını fiilen bağlayan ve yasal olmayan ikinci bir sözleşme yapılmaktadır.
Özellikle yeni mezun öğretmenlerin stajyerlik durumu özel öğretim yöneticileri ve sahipleri tarafından yoğun olarak istismar edilmekte ve bu durum öğretmenlerin kayıt, fotokopi, el ilanı dağıtmak, evrak işleri, ücretsiz sınav gözetmenliği gibi pek çok angarya işler yapmalarına yol açmaktadır. Yeni mezun ve ataması yapılmamış öğretmenlerin asgari ücret ve hatta bazı yerlerde bu ücretinde altındaki ücretlerle çalıştırıldığı bilinmektedir. Sektörde öğretmenlerin ücretlerini kontrol eden ya da denetleyen bir mekanizma bulunmamaktadır.
Özel okullarda çalışan öğretmenlerin ücretleriyle ilgili bir başka sorun ücretlerin zamanında ödenmemesidir. Çalışma koşullarının son derece olumsuz olması üstüne bir de az verilen maaşlarını dahi almakta zorluk çeken öğretmenlerimiz bazen eğitim yılı ortasında iş bırakabilmektedir. Bu sorunla karşılaşmak istemeyen özel eğitim kurumları yöneticileri, sözleşme yaparken öğretmene boş senet imzalatmaktadır.
Oysa ki Anayasa’nın 55/1. maddesinde; “Ücret emeğin karşılığıdır.” seklinde bir tanıma yer verilmiş, 4857 sayılı İş Kanununda 32. maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
Türkiye’nin de onayladığı Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 95 sayılı sözleşmeye göre de “Ücret, yapılan veya yapılacak olan bir is için veyahut görülen veya görülecek bir is için yazılı veya sözlü is akdi gereğince bir işveren tarafından bir isçiye her ne nam altında ve hangi hesaplama sekli ile olursa olsun ödenmesi gereken ve nakden değerlendirilmesi kabil olup karşılıklı anlaşma ve ulusal mevzuatla tespit edilen bedel veya kazançtır.” Olarak ücreti tanımlamış ve güvence altına almıştır. İş sözleşmesinin tarafları, asgari ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler.Asgari ücret, işverenlerin işçilere ödemesi gereken en düşük ücret olup, her yıl asgari ücret miktarını Asgari Ücret Tespit Komisyonu belirlemektedir. Kural olarak işveren asgari ücretin altında ücret ödeyemez. İş akitlerine ve toplu iş sözleşmelerine bunun aksine hükümler konamaz, konulsa bile geçerli olmaz.
EĞİTİM SEN URFA ŞUBESİ