Aksakal; "Bu kirli savaşın herhangi bir şekilde tarafı olmamalı ve özellikle de Montrö Antlaşmasının çerçevesinin dışına taşacak bir stratejiye pirim vermemelidir."
Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Önder Aksakal, gerçekleştirdiği basın toplantısında yaşanan gelişmeleri, ülke ve dünya gündemini değerlendirdi.
Aksakal açıklamasında;
“Değerli basın mensupları, saygıdeğer arkadaşlarım,
Sağlık Bakanı Sayın Koca’nın "Salgın, toplumun tamamını aynı anda tehdit eden bir bulaşıcı hastalık olmaktan çıkıp, daha çok belli risk grupları üzerinde etkili bir olay haline gelmeye başladı.” dediği gün, yani dün 286 kişi yaşamını yitirdi.
Sayın Bakan’ın dediğine göre Covid-19 salgın olmaktan çıkmış (!) belli risk grubu dışında kalanların hastalanmaları önemini yitirmiş, ölmedikten sonra mesele yok noktasına gelinmiştir.
Uzun pandemi döneminde yürütülen yoğun mücadele stresinin, artık sayın Bakan’ın yılgınlık ve bıkkınlık seviyesine ulaştığını, “hasta olmayı normal sayacak” kadar rahat bir “Sağlık Bakanı” haline getirdiğine tanık oluyoruz.
Metal yorgunluğuna en çarpıcı örnek bir durumdur bu. Ama biz yine de tehlikenin hâlâ büyük olduğunu hatırlatıyoruz, “siz Sağlık Bakanına güvenip de kendinizi ve çevrenizi riske atmayın, rehavete kapılmayın!” diyoruz.
Değerli basın mensupları,
Dünya siyasi sistemi yeni bir sürece girmiştir.
Küresel emperyalizm, son paylaşım savaşından, yani ikinci dünya savaşından sonra ilk kez bu düzeyde ciddi bir siyasi krizi yaşamaktadır.
Özellikle 1987 yılından itibaren başlayan SSCB’nin dağılma sürecinden sonra bozulan siyasi dengeyi terör organizasyonuyla kurgulamayı tercih eden emperyalist sistem, geçen zaman içerisinde yarattığı bu canavarla mücadeledeki yetersizliğiyle bugün artık yüzleşmektedir.
11 Eylül saldırıları sonrasında kendi yarattığı terörle mücadele etme gerekçesiyle tüm dünyayı hegemonyası altına almaya çalışan ABD, bölgemizde milyonlarca insanın kanıyla oluşturduğu korku ikliminin gün gelip kendisini de esareti altına alabileceğini mutlak surette yaşayarak görecektir.
ABD’nin Ortadoğu’da ve coğrafyamız üzerinde kurgulamış olduğu planların bir benzeri Rusya tarafından doğu Avrupa ve Karadeniz’de planlanmış görünmektedir.
Kırım’ın ilhakıyla başlayan bu süreç, bugün gelinen noktada Ukrayna’nın doğu bölgesindeki Dombass’ta iki yeni devletin tanınmasına kadar getirilmiş ve devamında Dinyeper Nehrinin doğusundaki tüm bölgeyi hedefine koymuştur.
Tüm dünyanın gözü önünde gerçekleştirilen bu hukuksuzluğa beklenen düzeyde bir itiraz geliştiremeyen AB ve ABD, öyle anlaşılıyor ki Rusya ile başka örtülü anlaşmalarla dünyayı dizayn etme gayretindedir.
Bunun en açık göstergesi, hem ABD hem de Rusya’nın Suriye’nin kuzey-doğusunda oluşturdukları ve terör örgütlerinin denetimine bıraktıkları sözde Kürt devletinin ikinci etap bölgesindeki sessizlikleridir.
Kırım’ın ilhakı, Lugansk ve Donetsk’in birer bağımsız devlet olarak tanınmasıyla birlikte Dinyeper’in doğusunda kalan tüm bölgenin ele geçirilmesi hayali olan Rusya, Suriye’nin kuzey-doğusunda PKK/PYD’ye tahsis edilen toprak karşılığında Suriye’nin Hatay ve Kilis’i topraklarına katması konusunda ABD ile pazarlığı bitirmiş de sayılabilir.
Türkiye büyük bir kıskacın eşiğindedir!
Bu kirli savaşın herhangi bir şekilde tarafı olmamalı ve özellikle de Montrö Antlaşmasının çerçevesinin dışına taşacak bir stratejiye pirim vermemelidir.
Bugün yaşanan ekonomideki dengesizlikler ve oluşan kriz ortamının ulusal çıkarlarımızın hassasiyetle korunması iradesinin güçlendiği her dönemde yaşananlardan farklı bir tarafının olmadığı artık anlaşılmalıdır.
İçeride ve dışarıda yaşanan bunca sıkıntının birinci derecede sorumlusu elbette 20 senedir tek başına iktidarda bulunan Ak Parti hükümetleridir. Bunun aksini iddia etmek en hafif deyimiyle samimiyetsizlik olur. Ancak gün yanlışları tartışmaktan öte, bugün dayattığı sorunları çözümleme sorumluluğunu hepimizin omuzlarına öncelikli görev olarak yüklemiştir.
Her zaman belirttiğim gibi; başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere, siyaset kurumunun tüm aktörleri komplekslerini bir kenara bırakıp el birliğiyle çözüm yöntemi geliştirmek mecburiyetindedir. Zira bu topraklar kolay kazanılmamıştır.
Değerli basın mensupları, değerli arkadaşlarım,
2023 seçimlerine doğru giderken hakikaten enteresan olaylarla karşı karşıya kaldığımızı ifade etmek isterim. Bakın bugün parlamentoda bulunan bir terörvekili’nin ayrılıkçı zihniyetini açıkça ortaya koyduğu bir konuşmasına tanık olduk.
Diyor ki bu terörvekili; “Doğu'daki insanlar dediğiniz Kürtlerin yaşadığı bölgelerdir. Kürdistan coğrafyasıdır. Gelmiş terör edebiyatı yapıyor. Uçağa ben binince neden Kürtçe anons yapılmıyor. Benim yaşam hakkım yok mu? Diyarbakır'da kalkan uçakta İngilizce anons yapılıyor, Mardin'den Hakkari'den ama Kürtçe anons yok." diyor, bu laflara karşı muhalefet sıralarından bir tek itiraz dahi gelmiyor.
“Ne demektir Kürdistan coğrafyası?” demiyor, o bölgede Türk, Türkmen, Arap, Süryani birçok kökenden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı da yaşıyor, bu topraklar üzerinde yaşayan her yurttaşın ortak bir dil kullandığını, “Anayasa’nın 3.maddesinde; Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.” denildiğini bu terörvekili’nin yüzüne vurmuyor.
Neymiş efendim? Uçakta Kürtçe anons istiyormuş! Oldu. Bu topraklar üzerinde Rum kökenli, Ermeni kökenli, Balkan ülkeleri kökenli, Çerkes, Abhaza, Arnavut, Boşnak onlarca kökenden insan yaşıyor hepsine ayrı anons yapılsın.. var mı başka arzunuz?!
Bu meclis nasıl bir meclistir, bu ülke nasıl bu hale getirildi gerçekten anlamakta zorluk çekiyoruz. Bu kutsal çatı altında görev yapanlar ilk gün şerefleri ve namusları tahtında ettikleri yeminde Anayasaya sadakatten ayrılmayacaklarına söz vermediler mi? Biz mi yanlış hatırlıyoruz.
Ondan sonra da milletin gözünün içine baka baka bu terörvekillerinin sözde partisinin saygınlığından dem vuruluyor.
Değerli arkadaşlar, şu kadarını söylemeliyim ki, bu iş iyiye gitmiyor!
Ukrayna’nın bugün düşürüldüğü durumun ibretle izlenmesini öneriyorum. Amerika’ya, Avrupa’ya güvenerek yola çıkanların nelerle karşılaştığının en çarpıcı örneğini yaşıyoruz. Herkesin aklını başına toplaması zarureti had safhadadır.
Değerli basın mensupları,
Küresel gelişmeler elbette ülke ekonomisinin rotasını belirleyen en önemli etkenlerin başında gelmektedir. Şu husus artık açıkça ortaya çıkmıştır ki; defaatle söylediğimiz üzere başarısız bir ekonomi yönetimi vardır, üretimsizlik nedeniyle ülkemiz hızla bir borç batağına doğru gitmektedir.
Bakanlığa atandığı gün gözleri ışıl ışıl parlayan Bakan sayın Nebati, hakikaten adı üzerinde ekonomiyi “nebati hayata” sokmuştur, İngiltere’de tefecilerle pazarlık yapmaktan, onların gönlünü hoş etme gayretiyle çırpınmaktan gözlerinin feri kaybolmuş hale gelmiştir.
Vatandaş ciddi anlamda bunalımdadır. Semt pazarları neredeyse öğlen saatlerinde açılmakta gecenin karanlığında fakir-fukara ıskartaya çıkmış sebze-meyve seçmeye mecbur hale getirilmiştir. Bu söylediklerim asla ve asla konuyu ajite etmek değildir, ayniyle vakidir.
Elektrik, doğalgaz, su faturaları zaten evlere şenlik denilecek haldedir. Kur garantili mevduat sistemi ile de döviz zengini kesimler devlet koruması altına
alınmış, emeğiyle ekmek kazanmaya çalışan milyonlara sabır ve metanet telkin edilmektedir.
Bakınız; Genel Merkezimizin her zaman 3 bin lira civarında gelen elektrik faturası son zamlarla 10 bin beş yüz lira olmuş, bu sıkıntıyı konuşmak için bir siyasi parti olarak biz bile muhatap bulamazken sıradan vatandaş ne haldedir bunun izahını gerçekten yapamıyorum.
Buradan başta Sayın Cumhurbaşkanımıza, yani hükümetin başında bulunan Sayın Tayyip Erdoğan’a seslenmek istiyorum; etrafınızdaki perdeleri biraz olsun aralamaya gayret edin, milletin sesini size duyurmuyorlar biliyoruz, hiç olmazsa siyasi partilere kulaklarınız açın.
Bu iş böyle gitmez!
Tenceresinde et kaynatanlarla taş kaynatanlar arasında ciddi boyutta bir uçurum oluşmuştur. Bunu tek başına küresel krizle izah edemezsiniz. Derhal ve acil çözüm üretmek mecburiyetindesiniz.
Daha büyük bir kriz masasını kurmak zorundasınız. Başka Türkiye yok. Bugün işbirlikçi komprador sermaye gemi azıya almış, kendisinden başka hiçbir şeyi düşünmüyor.
Mecliste hâlâ daha varlığını sürdüren terör partisi misyonunun gereğini yerine getiriyor, iyice zıvanadan çıkmış vaziyette artık uçaklarda bile “Kürtçe anons” talep ediyor.
Bu kadim millet tarihinin hiçbir döneminde bu denli aşağılanmamıştı.
Değerli basın mensupları,
Ülke olarak önümüzde çok büyük sorunlar ve olası badirelerin tehdidi altında 2023 seçimlerine doğru hızla yol alıyoruz.
İnanıyorum ki asil Türk milleti her zaman olduğu gibi üstün ferasetiyle her şeyin doğrusunu tespit edecek ve kadim Türk Devletinin bekası öncelikli olmak üzere halkın refah ve mutluluğu temelinde en doğru kararını verecektir.” ifadelerini kullandı.
Hibya Haber Ajansı