Dünyanın birçok yerinde ciddi bir su kıtlığı ve kirlilik gözlenirken, içme suyu kaynaklarını, sanitasyon sistemlerini, çiftçiliği, endüstriyi ve ekosistemleri besleyen yer altı sularının korunması için çözüme yönelik somut adımların hızla atılması gerekiyor” dedi. 

Birleşmiş Milletler tarafından 1993 yılında ilan edilen ve o tarihten bu yana her yıl 22 Mart’ta farklı bir tema ile kutlanan Dünya Su Günü, bu yıl toprağın derinliklerinde saklanan ve dünyanın en değerli kaynaklarından olan yer altı sularına dikkat çekiyor. Yaşamın kaynağı olan suya hak ettiği değerin verilmesini, temiz ve güvenli suya erişemeyen 2 milyardan fazla insanın fark edilmesini ve küresel su krizine karşı harekete geçilmesini odağına alan Dünya Su Günü ile, altıncı Sürdürülebilir Kalkınma Amacı altında yer alan “2030 yılına kadar herkes için su ve sanitasyon” hedefinde somut ilerlemeler kaydedilmesi amaçlanıyor. 

“Hastalıkların yüzde 80’inden fazlası, temiz suya erişim sorunundan kaynaklanıyor” 

Escarus  (TSKB Sürdürülebilirlik Danışmanlığı A.Ş.) Genel Müdürü Dr. Kubilay Kavak, Dünya Su Günü kapsamında yaptığı açıklamada, “Yer altı sularını yüzeye çıkarmadan görmek kolay olmasa da bu suların kalite ve miktarlarında bir değişiklik olması durumunda oluşan etkileri her yerde görmek mümkün. Günümüzde ekonomik gelişme ve nüfus artışı ile doğru orantılı olarak artan kirleticiler, su kaynaklarının kirlenmesine neden oluyor ve kişi başına düşen temiz su miktarı gün geçtikçe azalıyor. Kirletici yükü yüksek olan sular, sanitasyon ve hijyen sorunlarını da beraberinde getiriyor. Dünya üzerinde 3,6 milyar kişinin güvenli bir şekilde yönetilen sanitasyon hizmetine sahip olmaması ve 2,3 milyar kişinin evinde su ve sabun bulunan bir el yıkama düzeneği bulunmaması, maalesef düşündürücü bir istatistik olarak önümüzde duruyor. Özellikle sanitasyon ile ilişkili olan problemlerin, gelişmekte olan ülkelerde hastalıkların yüzde 80’inden fazlasının temel kaynağı olduğu biliniyor. Pandemi ile birlikte temiz suya erişimin ne denli önemli olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Diğer yandan, küresel ısınmaya bağlı olarak yaşanan sıcaklık artışları da suyun miktarını ve kalitesini her geçen gün daha büyük ölçekte etkiliyor” dedi.

Dünyadaki tatlı suyun neredeyse tamamının yer altı sularından oluştuğunun altını çizen Kavak, sürekli artan su ihtiyacı ve değişen iklim koşullarının yer altı suları üzerindeki baskıyı hızla artırdığını; dünyanın birçok yerinde ciddi bir su kıtlığı ve kirliliğinin gözlendiğini; içme suyu kaynaklarını, sanitasyon sistemlerini, çiftçiliği, endüstriyi ve ekosistemleri besleyen yer altı sularının korunması için çözüme yönelik somut adımların atılmasının önemli olduğunu ifade etti. 

“Türkiye su azlığı çeken ülkeler arasında yer alıyor”

Dr. Kubilay Kavak, yer altı sularının görünmeyen bir kaynak olduğu sektörlerin başında “tarım” sektörünün geldiğini belirterek sözlerine şöyle devam etti: “Tarımsal sulama amacıyla kullanılan suyun yaklaşık yüzde 40’ı yer altı sularından temin ediliyor. Diğer yandan, tarım sektöründe pestisit ve gübrelerin kontrolsüz kullanımı neticesinde meydana gelen ve noktasal kaynaklı kirliliğe kıyasla kontrol altına alınması oldukça zor olan yayılı kirlilik riski, su kaynaklarını tehdit etmeye devam ediyor. Yer altı sularının sürdürülebilir yönetimi, iklim değişikliğine uyum yönünde de kritik bir rol oynuyor. Tüm canlılar için elzem olmasının yanında, bazı canlılar için yegâne yaşam ortamı olan suyun korunması, sadece insanlık için değil, tüm canlılık için son derecede önemli. Ülkemizde kişi başına düşen su miktarı, 2020 yılı itibarıyla 1.346 metreküp. Bu veri, ülkemizin su azlığı çeken ülkeler arasında yer aldığını gösteriyor. Diğer yandan, bu değerin 2050 yılında 1.120 metreküpe kadar düşeceği ve su kıtlığı için sınır değer olarak kabul edilen 1.000 metreküpe yaklaşacağı tahmin ediliyor. Tüm bu veriler göz önünde bulundurulduğunda, suyun kıt bir kaynak olarak ele alınması, yer altı su kaynaklarının tükenmesinin yaratacağı sorunlardan kaçınmak için enerji, arazi kullanımı ve sulama konusunda tutarlı politikalar geliştirilmesi gerekliliği net bir şekilde ortaya çıkıyor. Toplumun farkındalığının artırılması ve bireysel su savurganlığını önlemeye yönelik çalışmalar da su kıtlığı ile mücadele ve su kaynaklarının korunması noktasında kilit bir role sahip. Bu bağlamda, suyun değeri ve korunmasının önemine ilişkin eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarının yaygınlaştırılması problemlerin çözümü için yürütülmesi gereken başlıca faaliyetler arasında yer alıyor. Biz de Escarus olarak Dünya Su Günü’nde su kaynakları konusunda bütüncül bir yaklaşımla hareket etmenin ne denli önemli olduğunun altını çizmek istedik. Sadece bir gün değil, her gün su günü olsun!”

Hibya Haber Ajansı