Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, gündeme dair açıklamalarda bulundu. Karamollaoğlu, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
"Ülkemizin gerçek gündemini, konuşacağımız bu toplantının, hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Bir Zincirin Halkaları: Ekonomi, Adalet ve Dış Politika
Hafta boyunca öyle şeylere şahit oluyor ve öyle hadiseler karşılaşıyoruz ki şaşkınlık içinde hissediyoruz kendimizi.
Sürekli olarak o kadar çok gündem başlığı birikiyor ki; bizim gibi böyle olan bir başka ikinci ülke var mıdır; bilmiyorum..
Ekonomiden adalete, dış politikadan eğitime, tarımdan sağlığa; hemen her alanda büyük problemler ve derin kırılmalarla yüzleşiyoruz; hem de her gün...
Ekonomi, uzun süredir insanımızın öncelikli gündem başlığı olmaya devam ediyor.
Ekonomi dediğimiz zaman tek bir husus değil. Para politikası ayrı, sektör politikaları ayrı, dış ticaretimiz ayrı, istihdam, fiyat artışları her biri ekonomiyi farklı şekilde etkiliyor.
Ardından adalet... Adaletsizlik daha doğrusu… Toplumun her kesiminden insanımızın en çok muzdarip olduğu konuların başında geliyor.
Ve dış politikada yaşanan gelişmeler ve bunların ülkemize yansımaları...
Bu 3 başlık çerçevesinde değerlendirmeler yapacağız.
Her birinin, tıpkı bir zincirin halkaları gibi, birbirine bağlı olduğunu da ıskalamadan elbette...
Önce Adalet, Her Zaman ve Herkese Adalet
Elbette insanımızın öncelikli gündemi ekonomi herkesi ve her kesimi etkiliyor. İşçi ve memuru, dar gelirliyi başka, esnafı başka, üretici ve iş insanlarını başka şekilde etkiliyor.
Fakat sebep-sonuç ilişkisini takip ettiğimizde; adalet konusunda yaşanan eksikliğin, ekonomi başta olmak üzere, diğer tüm problemlerimizin kaynağı olduğunu görüyoruz.
Çünkü adalet; mülkün, devletin temelidir.
Adalet olmadan devletin varlığından bahsetmek mümkün olmaz!
Bunun için; “önce adalet, her zaman adalet ve herkese adalet” demek mecburiyetindeyiz.
Adalet olmadan olmaz, olmuyor da nitekim! Bir yerde adalet eksikliği varsa; başka hiçbir şey tam olmuyor!
Tabiri caizse adalet açığı kapanmadan; bütçe açığı ve cari açık kapatmak da mümkün değil.
Adalet tesis edilmeden, ne kadar çaba sarfedilirse edilsin, başka hiçbir alanda istenilen sonuçlar alınmaz!
Hz.Ömer'den, Ömer b. Abdülaziz'den, Fatih Sultan Mehmet'ten adalet kıssaları anlatmak değil, bunu anlamak ve yaşatmaktır önemli olan...
Kendisi veya yakınları zulme ve haksızlığa uğrarken "adalet nerede" diye haykırmak değil, kimden gelirse gelsin ve kime yapılırsa yapılsın; bir haksızlık karşısında "önce adalet" diyebilmektir insana yakışan...
Joplayanın ve Joplananın Kılık-Kıyafetine Takılıp Kalmıyoruz
Geçtiğimiz günlerde Adana'da, Furkan Vakfı Başkanına ve arkadaşlarına polisin sert müdahalesi gündeme yansıdı. Bu nasıl bir psikolojidir anlamak mümkün değil?
Sebebi ne olursa olsun; gerekçesi ve içeriği ne olursa olsun, basın açıklaması, yürüyüş ve protesto gibi en temel anayasal haklarını kullanan insanlara, böylesine şiddet uygulanması kabul etmemiz mümkün değildir... Kim olursa olsun!
Jopla, biber gazı ve hatta plastik mermilerle; insanları itip tartaklayıp, vurarak haddi aşanlar hakkında derhal işlem yapılmalıdır.
Yere kapaklanmış, kendini korumaya çalışan bir insana, hele de bir kadına vurulan o joplar, sadece o kişiye değil; bu ülkede adalet ve vicdan kavramlarına vurulmuş, yaralamış ve bir iz bırakmıştır
Biz joplayanın ya da joplananın kimliğine, kılık kıyafetine takılıp kalmıyoruz.
Bizim için esas önemli olan; o jopun o şekilde bir insanın sırtına inip kalkmasıdır! Hem de vattandaşları korumakla görevli emniyet mensupları tarafından.
Geçmişte Mağdur Oldukları Ne Varsa Şimdi Failleri Oldular
Muhterem arkadaşlar; bu ülkede güzel ve kötü birçok şeye tanıklık ettim...
Bu ülkede bürokratlık yaptım, belediye başkanı ve milletvekili oldum, özel sektörde çalıştım; Cenâb-ı Hâkk'a hamdolsun, Allah birçok güzel günleri bendenize nasip etti..
Aynı zamanda darbeleri de yaşadım, cezaevinde de yattım, üyesi olduğum partiler kapatıldı,
İnanın, adaletsizliğin bu denli zirve yaptığı bir dönem olmadı bu ülkede desem yanlış olmaz!
İhtilal mahkemeleri hariç, askeri vesayet dönemlerinde bile, mahkemelere bu kadar müdahale olmadı.
Bugün iktidarda bulunanlar, geçmişteki iddialarının tümüyle kendileri vuruldular! Daha doğrusu bunu kendi elleriyle meydana getiriyorlar. Kimleri tenkit etmişlerse aynı şeyleri iktidarda bulunanlar yapıyorlar.
Geçmişte mağdur oldukları ne varsa; şimdi failleri oldular!
Öte yandan; bu iktidar, mahkemelerde beraat edenlerin haklarını vermezken, bazı ülke devlet başkanlarının talebi ile suçluları serbest bırakıp, memleketlerine gitmelerine izin verildi. Bu çifte standardı kabul etmek mümkün değil. Maalesef dışarıdan bizim mahkemelerimize müdahale edebiliyor. Gerek ABD’nin gerekse Almanya’nın istediği isimler hem serbest bırakıldı hem de özel uçakla memleketlerine gönderildi.
Bu olayın birinci derecede faili olan İçişleri Bakanı başta olmak üzere, bu görüntülere sebep olan kim varsa haklarında işlem başlatılmalı ve gerekli cezalar tatbik edilmelidir.
Bunun ama'sı, fakat'ı olmaz, olamaz! Hiçbir bahane ve gerekçe bu görüntüleri AK-la-ya-maz!
Paranız mı Yok, Yoksa O Menüyü Başka Hiçbir Yerde Bulamayacağınız İçin mi?
Değerli arkadaşlar; adaletten ekonomiye geçiş yapmak istiyorum.
Fakat öyle bir konu var ki; hem adalette, hem ekonomide hem de sistem anlamında geldiğimiz noktayı tek başına anlatmak için yetiyor. Önce ona bir temas etmek istiyorum.
Yeni Bir Seçim yasası sunuldu. Bu seçim yasasına göre Cumhurbaşkanına göre herkes hizaya girecek ama Cumhurbaşkanı devletin imkanlarını kullanabilecek. Cumhurbaşkanı elbette geniş yetkilere sahiptir ama layüsel değildir. Bir takım kurallar onu da bağlar, bağlamalıdır.
Bununla şuraya temas etmek istiyorum. Pazartesi akşamı Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde verilen bir yemek...
Kimlere veriliyor o yemek? Geçmişten bugüne Ak Parti'nin il başkanları ve milletvekillerine!
Hangi sıfatla, hangi hakla ve hangi ahlaki değerle bu yemek organize edilmiş; ben şahsen anlayamadım.
Bu yemekli toplantı, geldiğimiz noktayı tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermiştir adeta.
Paranız mı yok, yoksa Külliye'nin menüsünü, şatafatını başka hiçbir yerde bulamayacağınız için mi orada bu toplantıyı yaptınız?
Oldu olacak, yer geniş nasıl olsa; yapın oraya bir de otel, kamplarınızı falan da orada yapın, Kızılcahamam'a ve Afyon'a toplantı için gitme zahmetinde bulunmayın!
Gerçi bunu söylüyorum ama akıllarına da düşürmeyelim; bu kadar da olmaz herhalde dediğimiz ne varsa oluyor çünkü bu sistemde! Bir bakıyorsunuz "nas"lara atıfta bulunuluyor, ama esas uymamız gereken "nas"lar ihmal ediliyor.
Hz. Ömer'in Mum Kıssası
Sık sık atıfta bulunma ihtiyacı duyduğum, Hz. Ömer'in adaletini anlatmak kolay, ama uygulamak zordur!
Bakınız; Hz. Ömer halife iken, bir gece makamına bir sahabe gelir ve selam verip oturur. Fakat selamı alınmaz. Hz. Ömer önündeki işle meşguldür ve konuk merak içinde bekler.
İşini bitiren Hz. Ömer, önünde yanan mumu söndürdükten sonra ikinci mumu yakar ve konuğunun gözlerinin içine bakarak “Aleyküm selam...” der.
Konuğu sorar: "Ya Ömer, niçin hemen selamımı almadın ve bir mumu söndürüp diğer mumu yaktıktan sonra konuşmaya başladın?
Hz. Ömer cevap verir; "Evvelki mum devletin hazinesinden alınmıştı. O yanarken özel işlerimle meşgul olsaydım Allah indinde mesul olurdum. Seninle devlet işi konuşmayacağımız için, kendi cebimden almış olduğum mumu yaktım, ondan sonra seninle konuşmaya başladım."
Sahabenin gözleri yaşarır, ellerini kaldırarak şöyle dua eder; "Ya Rabbi! Hz Ömer’i bizim başımızdan eksik etme."
Tarihteki bu gibi vakalara atıfta bulunuyoruz. Ama mesele bu hadiseleri hatırlamak değil. Bunlar ışığında hayatımızı tanzim etmek, bunları uygulamak!
Gözlerinden Işıltı Saçan Ekonomi Bakanı
Muhterem arkadaşlar; şimdi gelelim insanımızın canını son günlerde en çok yakan konulara…
Ekonomide konuşulacak çok şey var ama bugüne kadar konuştuğu gibi konuşmaması gereken biri var ki; o da Ekonomi Bakanı!
-Akaryakıt fiyatları can yakıyor; şehirlerarası otobüs biletlerine %20 bir zam daha yapıldığı açıklandı.
-Kırmız et fiyatlarına %48 zam yapıldı. Bu arada antiparantez, ülkemizde besiciler Doğu Anadolu’da özellikle hem süt ineklerinin hem de besi hayvanlarını besleyemedikleri için kesime başladılar, haberiniz olsun.
Bu süratle tedbir alınmazsa önümüzdeki günlerde hayvancılığın da iflas etmesi anlamına geliyor.
Et Süt Kurumu Başkanı’nın açıklaması da evlere şenlik. Niye %48 zam yapmışlar? Çünkü et çok ucuzmuş. Millet kuyruğa giriyormuş, o kuyrukları önlemek içinmiş. Allah akıl fikir versin! Zam yapınca kuyruklar duracak millet rahat edecek güya.
Ekmeğe, süte, patatese... Aklınıza gelen ne varsa, en temel gıda maddeleri başta olmak üzere, her gün her şeye yeni bir zam geliyor...
Alım gücü ilk iki ayda bile yarı yarıya düştü, insanımız çarşı-pazara çıkamaz, evinde de kombisini, lambasını yakamaz hale geldi.
"Gözlerinden ışıltı saçan Bakan" ise hamasi söylemlerde bulunmaya devam ediyor.
Gözlerindeki ışıltıyla, sözlerindeki pırıltı ve gürültüyle ekonomiyi düzelteceklerini sanıyorlar hâlâ!
Ekonomi Bakanı Nebati'nin Konuşmaması Ekonomimiz İçin Hayatidir
Daha doğrusu kendileri de böyle düzelmeyeceğini biliyor ama "ya tutarsa" mantığıyla konuşmaya devam ediyorlar.
-Kur Korumalı Mevduat'ın yükü Hazine'nin, yani hepimizin sırtına yüklenmeye başladı.
-Döviz, kontrol altına alınamadı; zamlar durdurulamadı...
Dövizde yavaş ama istikrarlı bir artış var. Dolar düştüğü yer olan 18 liraya tekrar çıkacak gibi duruyor.
-Sarıldılar yine o sihirli cümlelere; "Bayrak inmeyecek, ezan susmayacak.."
Bu acziyetin ifadesidir. Böyle bir endişe mi var? Böyle bir tehlike mi var? Bu ülkede kimse ezanı susturmaya bayrağı indirmeye teşebbüs edemez. Ne biz, ne de milletimiz böyle bir şeye izin vermez!
-Ardından hemen bir de itiraf cümlesi geldi ; "Türk Lirası en düşük durumda, ama rahat olun.."
Güler misin, ağlar mısın?
Öncelikle; bu ülkede, bir Allah'ın kulu bayrağımızı indiremez, ezanı susturamaz! Bizler ve aziz milletimiz buna izin vermeyiz!
Ama susması gereken ve o koltuklardan inmesi gereken birileri var elbette!
Konuştukça dökülüyor, gözlerinize baktıkça da ışıltınız sönüyor; bu milleti her geçen gün yoruyorsunuz; artık buna son vermenin zamanı gelmiştir.
Müslümanlar Bir Tarağın Dişleri Gibi Yan Yana Olmalı
Muhterem arkadaşlar, kıymetli basın mensupları;
Son olarak dış politikaya da temas ederek toplantımızı sonlandırmak istiyorum.
İç politikadaki gelişmeler öylesine yoğun ki, zaman zaman dış politika ihmal ediliyor..
Ama Türkiye, herhangi bir ülke değil ki! Dış politikayı ihmal etme lüksü hiçbir ülkenin yok ama Türkiye'nin hiç yok! Dünyanın en stratejik konuma bulunan ülkesidir Türkiye.
Tarihi müktesabıtımız, coğrafi konumumuz ve sorumluluklarımız gereği biz asla edilgen bir dış politika yürütemeyiz.
Şimdi bakıyoruz dünya genelinde yaşanan gelişmelere; hakikaten insan kahroluyor.
-Türkiye nasıl böyle edilgen, yönsüz ve savrulmuş bir dış politika yürütebilir,
-İslam alemi nasıl bu kadar dağınık olabilir ve herkes nasıl sadece kendi başının çaresine bakar hale gelir; kabullenmek mümkün değil!
Bizlerin, bir vücudun azaları gibi birbirine bağlı ve bir tarağın dişleri gibi yan yana olmamız gerekir.
Dünya Kamuoyu Müslümanların Uğradığı Zulüm Karşısında Kör, Sağır ve Dilsiz
Ama bugün ne yazık ki İslam alemi darmadağınık ve Müslümanlar sahipsiz...
Bakınız; Ukrayna'da yaşanan gelişmeler karşısında dünya kamuoyu ayağa kalktı.
NATO ve AB ülkeleri, ABD ve Rusya herkes aktif...
En çok koşturan da herhalde Türk yetkililer...
Ama yıllardır Filistin, Suriye, Irak, Keşmir, Yemen, Libya, Uygurlar, Hindistan ve diğer tüm İslam ülkelerinde yaşanan zulümler karşısında herkes kör, sağır ve dilsiz adeta..
Bu onların değil, İslam ülkelerinin yöneticilerinin kabahatidir daha çok..
Onlar inancının gereğini yapıyor; peki biz inancımızın gereklerini ne zaman yerine getireceğiz?
-Ne zaman Filistin meselesinde nutuk atmaktan öteye geçeceğiz?
-Ne zaman katil İsrail devletiyle "normalleşme" adımları atmaktan vazgeçeceğiz?
-Allah rızası için ne zaman Suriye'ye kulak vereceğiz?
-Ne zaman Hindistan'ın zulmüne dur diyecek, Keşmir'e yardım eli uzatacağız? Şimdi bir de başörtüsü meselesini çıkardılar!
Ne Zaman Üzerimizdeki Bu Uyuşukluğu Atacağız?
-Biz ne zaman üzerimizdeki bu uyuşukluğu atacak ve Doğu Türkistan'dan arş-ı alaya ulaşan mazlum kardeşlerimizin feryadını dindireceğiz?
-Ne zaman Irak'ta ve Libya'da ne oldu anlayacak; bugün Arakan'da, Yemen'de, Sudan'da, Tunus'ta, Lübnan'da neler oluyor idrak edecek ve harekete geçeceğiz?
-Ne zaman Türkiye, "şahsiyetli bir dış politika"yla; bölge ülkelerini ve İslam alemini derleyip ve geri bırakılmış mazlum ülkeleri toparlayacak?
-Ne zaman Herzog'tan, Putin'den, Biden'den esirgenmeyen dostluk, İslam ülkelerinin yöneticileri arasında neşet edecek?
-Biz nasıl bu zulümlere sessiz kalabiliyor, emzikli bebeklerin bombalar altında can vermesine duyarsız, Müslüman kardeşlerimizin evlerinden , yurtlarından sürgün edilmesi karşısında hissiz kalabiliyoruz Allah aşkına?
Allah aşkına artık kendimize gelelim, üzerimizdeki bu ölü toprağını atalım; mazlumlara ve meselelerimize sahip çıkalım, sorumluluklarımızı kuşanalım..
Mehmet Akif Ersoy'un 110 Yıl Öncesinde Bizlere Yaptığı Çağrı
Sözlerime "İstiklal Şairimiz" M. Akif Ersoy'un şu dizeleriyle son vermek istiyorum:
Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak…
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
*
Ey dipdiri meyyit, ‘İki el bir baş içindir.’
Davransana… Eller de senin, baş da senindir!
*
His yok, hareket yok, acı yok… Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana… Sen böyle değildin.
*
Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz?
*
Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver… Kalma yolundan.
*
Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
*
Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.
*
"İş bitti… Sebâtın sonu yoktur!" deme, yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye’se kapılma."
Merhum Akif'in, ruhu şâd olsun; 14 Mart 1913'ta yazdığı bu satırlar, aradan geçen 110 yıl sonra hepimize bir çağrıdır. Bizi kendimize getirecek, sarsacak bir çağrıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle toplantımıza katılımınız için sizlere teşekkür ediyor, ekranları başında bizleri takip eden kıymetli vatandaşlarımız muhabbetle selamlıyor, hayırlı günler diliyorum."
Hibya Haber Ajansı