Ben 1973 yılından itibaren üniversiteyi okuduğum yıllarda üç yıla yakın Urfa Noterinde çalıştım. O zamanlar Urfa’da bir tek noter vardı. Notere zaman zaman Türkçe bilmeyen, Kürtçe konuşan vatandaşlar gelirdi. Noter tarafından Kürtçe bilen ve gerektiğinde yeminli tercümanlık yapanlar vardı. Bende bunlardan biriydim.

 

Öncesinden ve aynı dönemde mahkemelerde de mübaşirlerin, adliye de çalışan ve Kürt olanların tercümanlık yaptıklarına tanık olurduk. Bu tercümanlık halen devam etmesine karşın, “bilinmeyen dil” denilmesine rağmen tercümanlıkta devam etmektedir.

 

            Beraber yaşayacaksın, acı ve mutluluğu paylaşacaksın, ülkenin kurtuluşunda sırt sırta verip savaşacaksın, sonra Kürtlerin gösterdiği kahramanlıkları takdir edeceksin ve ardından;  “Türkün Türk’ten başka dostu yoktur” diyeceksin. Bu cümle  inananlar için hezimettir. Çünkü bu cümle ümmet fikrinin düşmanıdır.

Varlığını inkâr etmeniz mümkün olmayan Kürtlerin dillerinin okuma ve yazma dili olmasını ret edeceksin.  Sonra “Kürtler vardır, dillerini evlerinde rahatlıkla konuşabilir” diyeceksin. Ya da “Kurs açtık gidip öğrensinler” diye gülünç ve alaycı bir tavır sergileyeceksin. Bir dil öğrenilecekse okulda öğrenilir. Yetişkin insanlar herhangi bir kurstan dil öğrenme gibi bir yasak olmadığı herkesçe bilinmektedir.

 

            Kürtler Mezopotamya’nın kadim halklarındandır. Ortadoğu’da yaşayan Araplar, Türkler, Farslar kadar kültürleri ve dilleri ile varlıkları inkâr edilemeyecek tarihi bir geçmişleri vardır. Kürt dili lehçeleri ile birlikte yok saymak, kendi dillerine ve kültürlerine karşı ihanettir. Tanımamak beraberinde zıddını getirir.

 

Farklı dilleri, milliyetleri yok sayabilirsiniz hatta tarihi de istediğiniz şekilde yazabilirsiniz, bu sizin büyüklüğünüzü veya güçlülüğünü göstermez, bu ne kadar korku içinde olduğunuzun göstergesidir. Hiçlediğiniz dillerden kelimeler alıp kendi dilinize uyarlayabilirsiniz, bu dilinizin çok zengin olduğunu değil ne kadar kısır olduğunu gösterir. Böyle bir çalışmayı kimse men edemez. Ancak tarihi gerçeklik tüm bunları ret ettiği gibi sizi de tarihin çarmıhında teşhir eder.

 

            Kürtçe sözlü olduğu kadar yazılı anlamda da dil bilimcilerin dikkatini çekmiş, üzerinde çalışmalar yapılmaktadır. Mela’ye Batê’nin beyüz yüz yıl önce ilk Kürtçe mevlidi yazdığı bazı kimselerin örnek aldığı gerçeği Kürtçenin varlığını ölümsüzleştirmiştir. Romeo ve Juliet, Leyla Mecnun klasiklerini aratmayan Ahmed’i Hani tarafından yazılmış olan Mem u Zin gibi bir eserin bu güne kadar yasaklanıp yok sayılması ne kadar acı… İlk versiyonu Kürtçe olan Ferhat ile Şirin’in hikâyesi, Siyabend u Xece ve daha nice sayısız Kürtçe yazılmış eser bilinmeyen bir dille nasıl yazılmış ve nasıl çevirisi yapılmıştır.

 

Bu bilinmeyen dilin bu gün mü insanlar farkında oldular. Melayi Ciziri, Feqiye Teyran, Şêxê Senan, Cegerxwin (cegerxwin’in eserleri yirmi bir dile çevrilmiş) gibi daha nice şairlerin şiirlerini bilinmeyen bir dille yazılmış olması olacak bir iş mi? Kürt edebiyatının bu önemli şaheserlerinin Türkler tarafından bu gün fark edilmesi olunması üzüntü verici. Dünya klasikleri diye evlerimizin kitaplıklarında yer alan kitapların arasında Kürtçe kitaplarının olmayışı ırkçılıktan, şovenizmin bağnaz düşüncesinden öte ne olabilir.

 

            Yapılan etimolojik çalışmalar sonucu Kürtçenin kendine özgü, doğal bir dil oluşu, morfolojisi, filolojisi, grameri ile belli kuralları olan bir dildir. Cümle yapısı ile Arapça ve Türkçeden farklıdır. Türkçe Altay dil grubuna mensup, Arapça ise Sami bir dildir.  Kürtçenin Hint-Avrupa dil grubundan olması kendi ailesi içinde olduğu kadar farklı dillere fazlasıyla kelime aktarmıştır. Bu Kürtçe dilinin ne kadar zengin ve evrensel olduğu anlamındadır.

 

            Kürtçe bilinmeyen bir dil ise, Kürt diye bir millet yoksa elbet Kürt sorun olmaz. Var olduğunu bile bile görmezden gelmek yarar değil zarar verir.  Hala Türkiye’nin parçalanma fobisini aşamamışsanız ve çıkardığınız yasalarla bir milleti bastırmak, susturmak ve ötelemek çabasında iseniz demek ki kendi kendinizle bir çelişki içindesiniz. Asimilasyon, imha ve inkâr ve  “biz olun” sözleri fayda etmiyorsa bir yerlerde hatalar vardır. Bu hataların telafisi yok saymakla, ötelemekle değil çözüm yolları aramaktır.

 

Siyasetin toplumu geleceğini belirlemesi anlamında eşit ve birlikte yaşama adına barışçıl çözümlere yol açmaktan geçer. Kürt dilini yok saymak, Kürtleri terörle özdeştirerek “en iyi kürt ölü kürttür” demeye getirmek bir kazanç değil; kendi ülke vatandaşına karşı ihanettir.  Çatışma yerine uzlaşmacı davranmak, korku yerine sevgiyi, karamsarlık yerine umudu koymak, bu ülkeye barışın gelmesine vesile olur. Bu siyasetçilerin işi olduğu kadar bu ülkede yaşayan her vatandaşın kendine görev edinmesi elzemdir.