Enflasyon, negatif reel faiz ve BİST… Yüksek enflasyon ve düşük faiz oranları nedeniyle yatırımcılar getiri arayışında borsaya yöneliyor. Mart sonunda %61’i aşan TÜFE'ye ve %115 olan karşı TCMB'nin faiz oranlarını değiştirmeyerek %50'ye yakın negatif reel faiz vermesi yerli yatırımcıları borsaya yönlendirdi. Enflasyonla mücadele büyük ölçüde para politikası araçlarından maliye politikasına ve liraizasyon stratejisine taşınmış görünüyor, dolayısıyla TL bazında faizlerin düşük kalmasını bekliyoruz. Küresel fiyatlardaki eğilim, enflasyon beklentilerini istikrarsızlaştıran ekonomi modeli yaklaşımları ve %115 olan ÜFE ilerleyen dönemde bizim enflasyonumuza dair riskleri de yukarı yönlü olarak göstermektedir. Bu da TL’nin negatif reel faiz pozisyonunun derinleşmesine sebep olabilecektir. Yabancı yatırımcı olmadığı için yön yerli yatırımcı tarafından verilmektedir.

 

BİST 100, enflasyon, politika faizi, reel faiz karşılaştırması… Kaynak: Bloomberg

 

Enflasyon ortamında şirketlerin yüksek bilanço beklentileri… Bankaların ilk çeyrek bilançolarının çok güçlü olması bekleniyor. Buna bağlı olarak borsanın performansı da olumlu etkileniyor... Piyasa çarpanlarının gösterdiği mevcut iskonto durumu, bankacılık hisselerinin de yurt dışı piyasalara göre daha ucuz olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla olumlu durum iyi bilançoların desteğiyle devam edebilir. BİST 30 hisselerinde özellikle bankacılık sektöründe tarihi bir kâr açıklaması bekleniyor. Benzer şirketlere göre yüksek iskontolu işlem gören bankalar yükselişin ana dinamikleri. TCMB faizi olan %14 ile ucuz fonlanan bankalar, %25 üzerinde kredi vererek temel bankacılık faaliyetlerinden kar potansiyelini artırırken, yüksek enflasyon ortamında TÜFE’ye endeksli bono getirileri de artan kar oranlarında katalizör etkisi oluşturuyor.

 

Enflasyon, artan maliyetleri ürün fiyatlarına yansıtabilen ve tedarik/arz sorunlarını yönetebilen, dış talep risklerine karşı pazar çeşitlendirmesi ile risk stratejisi oluşturabilen şirketlerin de ayrışmasını sağlayabiliyor. Devam eden arz sorunları, üretim maliyetleri ve pandemi sıkıntıları birçok şirketi stratejisini çeşitlendirmeye, operasyonel ve finansal riskleri iyi yönetmeye yönlendirdi. Rusya – Ukrayna savaşı ile beraber ciddi şekilde artan petrol, doğalgaz ve gıda fiyatları bu maliyet/fiyat yönetimi konusunda firmaları zorlayacak ve enflasyonist fiyatlamalara yönlendirecektir.

 

Makroekonomik analiz… Artan enerji ve gıda fiyatları enflasyon ve cari denge kalemlerinde Türkiye ekonomisini zorluyor. Rusya ve Ukrayna arasında patlak veren savaşın ekonomik ve jeopolitik etkileri hesaba katıldığı zaman, başta petrol, doğalgaz ve gıda fiyatları üzerinden direkt ve endirekt enflasyonist etkiler ilerleyen ayların fiyat dalgalanmalarına da temel oluşturacaktır. Rusya kaynaklı arz sıkıntıları da bu dönemde söz konusu olabilir, çünkü Avrupa Rusya’ya yönelik yaptırımları direkt petrol ve doğalgaz alımını durdurma kapsamına kadar genişletirse ikame edilmesi zor bir arz açığı oluşacaktır. Önemli bir ithalatçı olarak enerji açığı ve emtia fiyatlarındaki artışı ekonomimiz açısından olumsuz değerlendiriyoruz. Bu durum hem fiyatların yükselmesine neden olacak, hem de girdi açığı kaynaklı olarak Avrupa ekonomilerini yavaşlatacak, Türkiye’nin ihracat gelirlerini baskılayabilecektir. Türkiye’nin Rusya, Ukrayna ve Avrupa Birliği ile önemli ticari ilişkileri bulunmaktadır.

 

Türkiye rafine petrol ihtiyacının %41’ini Rusya’dan karşılamaktadır. Türkiye yılda yaklaşık 45-50 bcm de doğalgaz ithal ediyor. Toplam LNG ithalatının %31,33'ü ABD, Cezayir, Nijerya, Katar ve diğer birçok ülkeden spot teslimat olarak gelmekte. Türkiye'nin Rusya, İran ve Azerbaycan'dan boru hattı yoluyla ulaşan doğal gaz için uzun vadeli al ya da öde anlaşmaları bulunmaktadır. 2020 yılında doğalgaz ithalatında Rusya'nın %33,59, İran'ın %11,06 ve Azerbaycan'ın ise %24 paya sahip olduğu ve kalan doğalgazın LNG ithalatından geldiği görülmektedir. Bu uzun vadeli al ya da öde anlaşmalarının bazıları önümüzdeki yıllarda sona erecek ve Türkiye'nin daha fazla spot LNG ithal etmesi bekleniyor.

 

Türkiye’nin gıda ürünleri ithalatında ise Rusya ve Ukrayna’nın toplam %15’lik bir payı bulunmaktadır. Buğday ithalatının %77’si Rusya ve Ukrayna’dan gelirken, bu iki ülke mısır ithalatımızda ise %59’luk bir paya sahiptir. Yani tahıl ürünlerinde direkt olarak bu iki ülkenin belirleyici bir etkisi bulunmaktadır. Soya ithalatımızda Rusya ve Ukrayna’nın toplam payı %26, ayçiçeğinde ise %45’tir. Bu iki ülkeden gelen arzın olumsuz etkilenmesi, içeride de gıda fiyatlarını artırıcı bir etkide bulunacaktır.

 

Turizm açısından normal şartlar altında pandemi sonrası toparlanma itibariyle artan havalimanı trafiği açısından iyi durumdayız ve Nisan-Mayıs döneminden sonra olumlu bir gelir katkısı alacağız. Ancak jeopolitik riskler Rusya ve Ukrayna kaynaklı turizmi olumsuz etkileyerek bu ülkelerden gelen potansiyeli sınırlayacaktır. Rusya ve Ukrayna hem savaştan dolayı ekonomileri zarar görmüş durumda, dolayısıyla insan sayısı kadar kişi başına düşen harcama da olumsuz etkilenebilir. Çatışma ve yaptırımlar nedeniyle de bu ülkelerden gelen mobilite azalma gösterebilir. 2021 yılında Rusya ve Ukrayna kaynaklı turizm, toplam turizmimiz içinde ziyaretçi sayısı bazında %27’lik bir paya sahiptir.

 

Söz konusu faktörlerin hem enflasyonun yüksek kalmasına, hem de cari açığı yıllık bazda 50 milyar dolar bandına yakın bir şekilde yükseltmesine yönelik beklentimiz mevcuttur.

 

Geri alım programları… Uzun bir süredir bazı şirketlerin hisse fiyatlarının indirimli işlem gördüğünü açıklayarak hisse geri alım programları başlatması, borsadaki çekimlerin sınırlı kalmasına neden oluyor.

 

MSCI endeksleri, Rusya, küresel portföy hareketleri… Borsadaki %36 seviyesine kadar gerileyen yabancı oranının yeniden artması noktasında, makro açıdan olumlu bakılabilecek ve portföy girişine konu olabilecek bazı gelişmelere ihtiyaç vardır. MSCI endekslerinden Rusya’nın çıkarılması ve Türkiye’nin ağırlıklarının artması, artı olarak yaptırımlar kaynaklı Rusya’ya yönlenmeyecek fonların olası girişi olumlu olabilir. Aynı zamanda Rusya – Ukrayna savaşında iyi bir denge politikası izleyerek barış için çaba sarf eden Türkiye stratejik anlamda da ABD ve AB açısından önemi anlaşıldığı için iyi bir devletlerarası ilişki geliştirme fırsatı oluşturmuştur. Ancak Fed’in faiz artırımlarının gelişmekte olan ülkeler aleyhine yaratabileceği portföy hareketleri, çok derin negatif reel faiz nedeniyle Türkiye’nin aleyhine bir etki yapabilir.

 

Sonuç? Uygulanmaya başlanan Yeni Ekonomik Model, yatırımcıyı Borsa'ya yönlendirdi. Bunun temelinde de %60 üzerinde olan enflasyona rağmen, Türkiye’nin sunduğu reel faizin eksi %50’ye yakın olması ve bunun da yatırımcıyı reel anlamda getiri arayışına yöneltmesi etkili oldu.  İçeride enflasyonun yüksek, faizin düşük olması nedeniyle yatırımcılar getiri arayışı nedeniyle borsaya yöneliyor. Yabancı yatırımcının da olmaması nedeniyle yönü yerli yatırımcı veriyor. Rusya-Ukrayna krizinin de etkisiyle hükümet birçok ülkenin liderleriyle görüşerek ikili ilişkileri yeniledi. Ayrıca Rusya'dan gelen fonların ileride Türkiye'ye girişte kullanılabilmesi ihtimali de belli ölçüde satın alındı. Bilançoların ise, özellikle bankalar nezdinde 1Ç22 dönemi için olumlu açıklanması ve yüksek kar artışına işaret etmesi bekleniyor. Bu gibi etmenler, küresel risk iştahı olumsuz olmasına rağmen Borsa İstanbul’un son dönemdeki lira bazında yüksek performansını açıklamaktadır.

Kaynak Tera Yatırım
Hibya Haber Ajansı