TCMB, kredi büyümesini kontrol altında tutmak ve dövizin yerel para birimine çevrilmesini teşvik etmek amacıyla bankalar için bazı zorunlu karşılık kurallarını revize etti. Buna göre;

 

·        Merkez Bankası'nın Cumartesi günü yaptığı açıklamada, 1 Nisan'dan bu yana dört haftalık dönemler halinde kullandırılan ticari kredilerde %10 zorunlu karşılık uygulanacağı belirtildi. Merkez Bankası bankaların yerel para birimi cinsinden ticari nakit kredilerinin - küçük ve orta ölçekli işletmeler ile ihracat ve tarım kredilerini içerenler hariç - zorunlu karşılıklara tabi olacağını söyledi.

·        KOBİ tanımına giren işletmelere verilen krediler, esnaf kredileri, İhracat ve yatırım kredileri, Tarım kredileri, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun ekinde (I), (II), (III) ve (IV) numaralı tablolarda yer alan kurum ve kuruluşlar ile kamu iktisadi teşebbüsleri ile bunların kuruluşları, bağlı ortaklıkları ve iştiraklerine kullandırılan krediler, Kurumsal kredi kartları ve Finans kurumlarına verilen krediler bu uygulamanın dışında tutulmuştur.

 

Merkez bankasının zorunlu karşılık kararındaki diğer noktalar;

 

·        Döviz cinsinden hesapların liraya çevrilmesi hedefini karşılamayan bankalardaki kişisel hesaplar için de zorunlu karşılıklar artırıldı. Merkez bankası, yabancı para mevduat oranını %5'in altında olan bankalar için 500 baz puan, %5 ile %10 arasında olan bankalar için ise 300 baz puan artırdı.

·        31 Mayıs itibarıyla, 31 Aralık 2021 ile karşılaştırıldığında %20'nin üzerinde kredi büyüme oranına sahip bankalar için, bu tarihlerdeki ödenmemiş kredi bakiyeleri arasındaki fark, altı ay süreyle %20 oranında zorunlu karşılığa tabi olacaktır.

·        Merkez Bankası, finansman şirketlerinin %0 olan RRR'lerinin artık bankalarla aynı düzeyde belirleneceğini ve yurt içi kreditörlere olan yükümlülüklerinin zorunlu karşılık kapsamına alınacağını söyledi.

·        Değişiklikler, 27 Mayıs hesaplama tarihinden itibaren geçerli olacak.

 

Zorunlu karşılıkların revizyonu, enflasyonun %60'ı geçmesine rağmen merkez bankasının gösterge faiz oranını art arda dördüncü ay %14'te tutmasının ardından geldi. Yetkililer, Türkiye'nin faiz tamponuna katkıda bulunmak yerine, daha fazla döviz getirebilecek ve merkez bankasının rezervlerini artırabilecek diğer politikalara daha fazla eğiliyor. Para Politikası Kurulu, Nisan ayı faiz karar metninde, cari hesabı kontrol altında tutma ihtiyacına karşı uzun vadeli yatırım kredilerindeki büyüme beklentisini tarttığını söylemişti. Banka, son PPK’da zorunlu karşılıklarda olası bir hareketin sinyalini vererek, “Bu bağlamda, komite makroihtiyati politika setini güçlendirmeye karar verdi” demişti. Dolayısıyla makrohtiyati tedbirler konusu bir süredir piyasada vardı.

 

Son dönemde ticari kredilerde de bir momentum var ve özellikle bu özel bankalarda daha fazla artmış durumda. Bunun temel sebebi işletme sermayesine olan ihtiyacın artması. Sonuçta şirketler faaliyet döngüsüne devam etmek zorundalar. Bu ortamda maliyetler çok arttığı için, üretime de devam edebilmek noktasında yüksek enflasyonda daha fazla işletme sermayesi ihtiyacı söz konusu ve artık bu daha pahalı bir şekilde elde edilmek durumunda. Kredilerde görülen artışın yatırım kredilerine yoğunlaşması, fiyatlandırma belirsizliklerinden dolayı çok fazla söz konusu olamıyor. Özellikle rotatif ve spot kredilerde böyle bir durum var, yüksek enflasyon ve belirsizlik ortamları 1 yılın üzerinde finansal planlama yapmak konusunda gerek bankacılık sektörünü, gerekse de reel sektörü zorluyor. Kredilerdeki artışın büyük oranda dövize gittiğini düşündükleri için karar alıcıların belli kredi türlerini dışarıda tutarak bu kararı aldıklarını değerlendiriyoruz.

 

Son 2-3 haftada da yoğunlaşan regülasyonlar söz konusu ve bunların perspektifi de genel anlamda Merkez bankasının döviz biriktirmesine yardımcı olmaktır. Ekonominin ciddi bir döviz ihtiyacının olduğu ve buna bağlı olarak da sistemin devam da etmesini sağlayacak tedbirlerle ekonomi yönetiminin döviz biriktirmeye yönelik düzenlemelerinin geldiği anlaşılıyor. Bundan önceki güncel düzenlemeleri de hatırlayacak olursak;

 

·        İhracat tarafındaki FX bedellerinin Merkez bankasında TL’ye çevrilmesi gerekliliği %25’ten %40’a çıkarıldı.

·        Menkul alım satımındaki ödemeler, kontratlar dövizle olsa dahi TL ile yapılacak. Bu bilhassa şirketleri zorlayacak bir adımdır.

·        Merkez bankası ihracatçıların yurtdışında tuttukları bedeller ile alakalı olarak da değişiklik yaptı. İhracatçıların gelirlerinin 30K USD’yi aşan kısmı ülkeye getiriliyordu, bunun altındaki bedelleri ülkeye getirmek zorunlu değildi. Bu sınır 15K USD’ye indirildi. Bugünden itibaren, 15 bin doların üzerindeki ihracat geliri yurda getirilecek.

 

Derinleşen ticaret dengesizlikleri ve fiyatlara göre ayarlandığında dünyanın en negatif borçlanma maliyetleri, Fed liderliğindeki küresel sıkılaştırmanın yoğunlaştığı bir zamanda Türkiye ekonomisini giderek daha kırılgan hale getirdi. Enflasyonun %60-70 arasında olduğu bir ortamda, ABD’de de faizler %3’e dayanmışken dış borçlanma maliyeti de ülke riskinden ve ekonomik dengesizliklerden dolayı artmakta. Alışılmışın dışında politikaları tercih etmek, bu yıl şimdiye kadar merkez bankasının kasasını sınırladı. Altın varlıkları hariç brüt rezervler, 15 Nisan'da sona eren haftada 2021'in sonuna göre yaklaşık %5 düşüşle yaklaşık 69 milyar dolar oldu.

 

Sonuç olarak; Ekonomi yönetimi ve Merkez bankası kredilerdeki momentumun ve hızlanmanın şiddetine bağlı olarak, biraz da dövize kaçış gördüklerinden dolayı bu belli kredileri dışarıda tutarak bu ZK kararını almış görünüyor. Enflasyon %70’lere gidiyor ve bir kontrol kaybının olduğu çok net. Kredilerin faizleri artacaktır, söz konusu ZK adımı bankaların maliyetlerine yansıyacağı için kredilerde 2,5-3 puanlık mark-up söz konusu olacaktır. Bu da %20-21 oranında olan ticari kredi faizlerinin %24 civarlarına çıkması demek olacaktır. 15 Nisan haftası itibariyle TL üzerinden açılan ticari kredilerin ağırlıklı ortalama faiz oranı %20,35 seviyesinde ve bir süredir bu oranlar düşme eğilimindeydi. Yeniden bir artış olacaktır.

 

Kredilerdeki momentumun ise bu döviz ve işletme sermayesi ihtiyacı ortamına yavaşlamasını beklemeyiz. Tüketici kredileri tarafında da belli oranda bir eğilim oluşmuş durumda. Reel bazda bakıldığında, %60’larda olan enflasyon düşünüldüğünde döviz ihtiyacı ve talebi üzerinden kredi çıkışları daha maliyetli oranlarda devam edebilir. Firmalar daha pahalı oranlardan elde ettikleri bu işletme sermayesi kaynaklarını satılan mal ve hizmetlerin fiyatına da yansıtacağından dolayı enflasyon etkisi olabilir. Bu da aslında makroihtiyati tedbirler altında ZK’lar nezdindeki veya diğer regülasyon kaynaklı etmenlerin enflasyonla mücadelede sonuca muhtemelen ulaştıracak bir etki yaratmaktan uzak olacağını ortaya koymaktadır.

Kaynak Tera Yatırım-Enver Erkan
Hibya Haber Ajansı