Tezek kırsal alandaki yaşamla içselleşmiş bir yakacak türü idi. Hayvan dışkısından yapıldığını bilmeyen yoktur. Çağdaş yaşamdan, modern kent olma özelliklerine kavuşmamış, şehrin varoşlarında, hayvancılıkla uğraşanların evlerinde fazlasıyla tezeğe rastlanırdı. Büyük baş hayvanların ahırda toplanan dışkıları (reğ, serkül) birlikte belli bir yere dökülür. Bunun genel adı Tezek (zibil) döküldüğü yere de zibillik denir. Günlerin ısınması, sıcakların basmasıyla bu dışkılar ayaklarla yoğrulur ve yuvarlak kasnaklara dökülerek şekil verilir. Böylece Kara Tezek denilen bu yakacak türü elde edilirdi.
Bir başka tezek türü de küçükbaş hayvanların altından alının dışkılardır. Bunlara bişkul diyoruz. Bunlar ya alınıp kurutulur ya da samanla karıştırılarak harç haline getirilir ve elle yuvarlak kaplumbağa sırtı gibi düzeltilerek güneşte kurumaya bırakılır. Bir yakacak türü olmasına rağmen büyükbaş hayvanların tezekleri gibi fazla ısısı yoktur. Daha çok ocakta pişirilen yemek ve sac ekmeği pişirilmekte kullanılır.
Son dönemlerde Rusya ile gerginleşen hava hepimizi derinden üzmüşken birileri; “Rusya doğal gazı kesecekse kessin, tezek en iyi yakacağımızdır” deyip nesli tükenen tezeğin yeniden yakarak göstermelik de olsa yılların ilkelliğine özenenlerin yaşamlarına bir bakınız. Fedakarlık sözde olmaz. Onu yaşayanları görüp ibret almak lazım...
Ayrıca bir tezek türü var ki yöremizde buna “kerme” denir. Bu büyük baş hayvanların ayağı altında kalıp zamanla kuruyandır. Halk arasında “sê kerme bergendi kevirekiye” (üç kerme bir taşa bedeldir) sözüyle kermenin sertliği ve kışın uzun süre yanmasındandır. Zavallı insanlar için hani “tepesine vur, elinden ekmeğini al” denir ya! Bu deyim Kürtlerin söylemi hayli ilginç; “Nên li dest bistine serginê bi destade.” (Ekmeği elinden al tezeği ver.)
Çocukluğumun geçtiği kenar mahallenin köyden farkı yoktu. Her evde inek, keçi türü hayvan beslenirdi. Onların dışkısından tezek yapılırdı. Şehirleşmenin gelişmesi, sağlık nedenleri göz önüne alındığında hayvan besiciliği de kalkınca tezek diye bir şey de kalmadı.
Çocukluğumda unuttuğum tezekle 1980 yılında öğretmen olarak atandığım köyde tekrar tanıştım. Kışın gelmesiyle soğuk bir havada biz yakacak derdine düşmüşken köylünün biri “öğretmenim buraya teneke bir soba alın, çocuklarda her sabah birer tezek getirsinler” deyince “nasıl olur” diyecek halim yoktu. Kabullendim. Şehre giden bir köylüye kocaman bir soba aldırttık. Boruları döşeyip tezekle doldurduk. Her sabah çocuklar okula gelince bir ellerinde kalem, defter, koltuklarında bir tezekle gelirlerdi. Tezek getirmeyenlerin büyük baş hayvanları olmadığı ya da tezek yapacak kimseleri olmadığındandı.
Tek odalı köy evinde bozulma hampara taşında yapılma okulda güzel ısınmaya başladık. Ancak soba sönünce içeride ateş yanmamış gibi bir soğukluk eserdi. Sobanın külünü boşatmakta çocukların işiydi. Külü çıkarmak yerine sobanın dirseğinden söküp külünü küllüğe döker her seferinde yeni baştan sobayı yakardık. Bazen içeri duman dolar çocukların trahomlu gözleri tezek dumanından fazlasıyla kızarırdı. Köylünün biri “siz dumandan şikâyetçisiniz. Millet deve verip duman almış” esprisine gülecek halde değildim.
Tezek halkımız arasında çok kullanıldığı bir dönemi de anımsıyorum. Şimdi yaşamdan silinen, mahallemizden eşek ve deve yüküyle tezek geçtiği dönemlerde şehrin merkezinde de tezeğin yakıldığı göstergesiydi. Tezek halkımız arasında çeşitli fıkralara neden olmuş. Olaylara meydan vermiş ölümlerle sonuçlanan tezek için kavgalar olmuş.
Günlerden bir gün soğuk bir kış günü adamın biri ölür. Köyün hocası bu adamın yoksul biri olduğunu biliyor lakin yinede ıskatını sormadan edemiyor. Kadın “hiç bir şeyimiz yok” der demesine de ancak fekalerden biri koşar hocasına; “bu adamın dam dolusu tezeği var” deyince hoca hemen kadına haber salar. Bu adamın ıskatının dağıtılması için evde ne varsa getirsin. Kadında tezeklerin varlığını itiraf etmek zorunda kalır. Hoca bir parça tezeği bir beze sarıp ıskatı olarak devir eder. Neticede ıskat oturumu biter ve kadının evinden tezek hocanın evine taşınır. Hoca o kış çocukları soğuktan üşümeyi böylece kurtarmış olur.
Gurbet, sıla hasreti yürek acısıdır, gözyaşı olmadan olmaz. Ülkemizde süren kaosun izlerini gördükçe o göz yaşı nedir ki dedirtiyor. Kimisi ocak başında ateşe kimisi ışığa, kimileri bir tas suya, kimileri ayaklarını uzatıp rahat uyumaya hasret. Bu ülkenin birlikte yaşamı ve birlikteliğini sağlama adına tezeğin dumanına razı olalım yeter ki ölümler olmasın.
Reğ; Öküz ve ineğin dışkısı
Serkül; at ve eşeğin dışkısı
Bişkul; eti yenen küçükbaş hayvan ve deve dışkısı.
Iskat; Düşürme, aşağı atma. Ölenlerin kılınmamış namazları ve tutulmamış oruçları için verilen sadaka.
nt-weight:normal'>Gaphaberleri.com /Yazarı:Şair ve yazar Misbah Hicri