Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü ve Üst Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan başkanlığında, Doç. Dr. Aylin Tutgun Ünal koordinatörlüğünde yürütülen ‘Değişim Benden Başlar Sosyal Medya Farkındalığı’ Projesi ekibinde Üsküdar Üniversitesinden Çocuk Ergen Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Çiğdem Yektaş, Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi İbrahim Şahbaz, Üsküdar İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü Fehmi Gür, Üsküdar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nden Betül Belkıs Okutan ve Üsküdar Kaymakamlığı Proje Uzmanı Hüseyin Karaman yer aldı.
Araştırmada Üsküdar’da yer alan çeşitli türdeki liselerden seçilen 8 uygulama okulundaki 1453 öğrenciye 22 Aralık 2021 ile 15 Haziran 2022 tarihleri arasında 6 ay boyunca sosyal medya okuryazarlığı eğitimi verildi. Üsküdar Üniversitesi Senato Salonu’nda gerçekleştirilen projenin kapanış töreninde projenin paydaşlarıyla projenin çıktıları ele alındı. 

Sinan Aydın: “İsmiyle müsemma bir proje” 

Üsküdar İlçe Milli Eğitim Müdürü Sinan Aydın, Üsküdar Üniversitesi ile gerçekleştirilen bu çalışmanın çok verimli olduğunu ve önemli sonuçlar elde edildiğini vurgulayarak “İbn Rüşd, ‘Yumurta dıştan bir mukavemetle kırılırsa hayat son bulur, içten bir mukavemetle kırılırsa hayat başlar’ diyor. Değişim Benden Başlar projesinin adı bana bu sözü anımsatıyor. Hakikaten buna çok ihtiyaç var. Proje de ismiyle müsemma, içerisi dolu bir proje oldu. Keyifli ve güzel bir çalışma oldu. Sonuçları da bizim için çok kıymetli. İnşallah sonuçlarıyla ilgili de ne yapabiliriz diye kafa yoracağız. Emeği geçen herkese teşekkür ederim.” dedi.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Araştırma Türk gençlerinin bakış açısını yansıtıyor”

Değişim Benden Başlar Projesi kapsamında Üsküdar’da 1453 öğrenciye ulaşıldığını ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Aslında bu araştırmadan hareketle bütün Türkiye için bir bakış açısı çıkarabiliriz. Manchester Üniversitesi’nin yalnızlık üzerine yaptığı bir çalışma vardı. O çalışmada yer alan 16-24 yaşlarındaki gençte ‘Kendimi çok yalnız hissediyorum’ deme oranı yüzde 40’tı.   Tüm dünyada 50 bin civarında gencin katıldığı bir araştırmaydı. Türkiye’nin de dünyadaki rakamları yakaladığını söyleyebiliriz. Gençlerin ‘Kendimi bazen çok yalnız hissediyorum’ deme oranı yüzde 42, ‘Her gün yalnız hissediyorum’ deme oranı ise yüzde 15 olarak tespit edildi. Sık sık, hiçbir zaman, her gün ve bazen diyenlerin toplamı da yüzde 80’i buluyor.” dedi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Kültürümüze rağmen gençler kendini yalnız hissediyor”
Bizim kültürümüzün yalnızlığı teşvik etmeyen bir kültür olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Buna rağmen gençlerin yalnızlık hissetmesi küresel faktörlerden İngiltere’deki gençlere kıyasla daha çok etkilendiğini gösteriyor. Kimlik dediğimiz zaman kültürel kimlik var, aileden alınan çevresel kimlik ve cinsel kimlik var. Kimlik oluşumunda ailenin yerini sosyal medya almış. Araştırma sonuçları da gösteriyor ki sosyal medyada 7 saatin üzerinde zaman geçiren, bağımlı olarak değerlendirilen ve yalnız hisseden gençlerin oranı oldukça yüksek. Öyle ki yalnızlık yükselince bağımlılık da yükseliyor.” diye konuştu.  

“Sosyal medya ve internet evimizin açık kapısıdır”

Gençlerin sosyal medyayı sosyalleşme aracı olarak gördüklerinin altını çizen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Aslında sosyal medya, sanal medya olarak adlandırılmalı. Sosyal medya olarak ifade ediliyor ama vakit geçirenler hiç sosyal değil. Sosyal medya adı altında biz kendimizi kandırıyoruz. Kişi en güvenilmeyecek kişileri evin güvenli ortamına davet ediyor. Bunun için sosyal medyayı ve interneti evin açık kapısı olarak tanımlıyoruz. Ev güvenli sanıyoruz fakat evin açık kapısı var, o kapıdan farkında olmadan çocuğumuzun odasına birçok bilgi giriyor. Bunu da bilmek gerekiyor.” ifadelerini kullandı.

“Gelecekte Türkiye’yi Hollywood kimlikli gençler yönetecek”

Araştırma sonuçlarına bakıldığında kız öğrencilerinde bağımlılık çıkmasında kültürel bir bağlantı olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kızların sosyal medyayı tercih etmesinin nedeni çekici geliyor olmasıdır. Çünkü kız çocukları toplumda fazla kısıtlanıyor. Onlar da sosyal medya aracılığı ile bir anlamda by-pass oluşturuyor. Erkek çocukları dışarıda daha rahat zaman geçirebiliyor. Tiktok gibi küresel projeler var. Örneğin Güney Kore’de kız çocukları bu projelerin en çok kurbanı olanlardır. O platformdaki rol modellere aşık olarak onları takdir etmeye çalışıyorlar. Kimlik gelişiminde eğer böyle gidersek 30 yıl sonra küresel kimliğin çocuklarına sahip olacağız. Yani kendi milli kimliğimiz değişmiş olacak. 20-30 yıl sonra Hollywood kimlikli gençler Türkiye’yi yönetecek. Anne ve babaların bunu bilmesi gerekiyor.” diye konuştu.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Bağımlılıkta ev ortamı ve aile ilişkisi önemli kriter”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, meslek profesyoneli olarak çocukların daha 0-6 yaş arasında dijital okuryazarlığı öğrenmelerini uygun gördüklerini söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:
“Prensip olarak 0-3 yaş arasında çocuklara tek başınayken tablet ya da akıllı telefon verilmemesi söyleniyor. Ebeveyn gözetiminde çocuğun dijital okuryazar olması gerekiyor ama erken ergenlik dönemine kadar tek başınayken eline tablet ya da akıllı telefon vermek onu sokakta tek başına bırakmaktan farklı değil. Eğer ebeveynler çocukları ile konuşabiliyorsa, birlikte zaman geçirme oranı fazla ise çocukta risk azalıyor. Anne ve babası ile zaman geçirme oranı yüksek ve ev ortamı sıcak olan sosyal medya bağımlılık oranı düşük çıkıyor. Çocuk evi seviyorsa sosyal medya ve internet ile biraz ilgilenip kenara bırakıyor ve günlük yaşamına devam ediyor. Eğer sevmiyorsa stres azaltma tekniği olarak kullanıyor ve böyle olunca da sahte bir rahatlama oluyor, kendilerini kaptırıyorlar. Ev ortamı iyiyse çocuk sosyal medyanın tutsağı olmuyor. Ebeveynlerin evi nasıl sıcak ve cazip bir ortam haline getireceklerine odaklanmaları gerekiyor. Ergenleri karşımıza alıp düzeltmek için uğraşmayı değil onunla birlikte yürümeyi tavsiye ediyoruz. Aileler çocuklarının yol arkadaşı olabilir.”

“Çocuğa örnek olmak ve buyurgan yaklaşmamak gerekiyor”
Bu yaş kuşağının buyurgan ebeveynlik tarzını reddettiğine dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Buyurgan tarzı olan anne ve babaların çocukları sosyal medyaya daha çok yöneliyor, kendilerini güvende hissediyorlar. Erken ergenlik dönemine kadar çocuklar ebeveynlere muhtaç oldukları için dinleme potansiyelleri daha çok oluyor. Ancak ergenlikle birlikte artık arkadaşlar ebeveynlerden daha önemli hale geliyor, etki – tepkiye daha açık oluyorlar. Aileden kopması çocuğun biyolojik doğasının bir parçasıdır. Bireselleşmesi lazım. Evdeki ortam güzelse ve severek eve geliyorsa ailenin kurallarını bozmaktan kaçınıyorlar. Çocuğu yetiştirirken hayalleri ve kuralları olan bir aile ortamı kurulmalı. Böyle yapılabilirse çocuk evdeki kurallara uyuyor. Anne ve babaların eve geldiklerinde hemen bilgisayarı açıp öyle vakit geçiriyorsa çocuğa verdikleri nasihatlerin hiçbir anlamı kalmıyor. Örnek olmak ve buyurgan yaklaşmamak çok önemli.” dedi.

“Ebeveynler çocuklarıyla daha çok ilgilenmeli”

Bağımlı çocukların genelde anne ve babası ile konuşamadıklarını ifade ettiklerini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sözlerini şöyle tamamladı: “Böyle olunca da streslerini sosyal medyada çözmeye çalışan gençler oluyorlar. Araştırma sonuçları gösteriyor ki yüzde 51’inde uyku bozukluğu gelişiyor. Bu çok ciddi bir oran. Bu durum Google’ın ‘En büyük rakibimiz uyku’ sloganını hatırlatıyor bana. Oranlara bakılınca aslında başarılı olduklarını yani gençlerin uykusunu bozduklarını söyleyebiliriz. Göz kuruluğu oranı da yüzde 42 olarak tespit edildi. Bu veri de maruziyetin yüksek olduğunu ve bu yaş grubunda göz hastalıklarındaki artışın şaşırtıcı olmayacağını da gösteriyor. Araştırma sonuçları, gençlerin ebeveynlere değil sosyal medyaya baktığını ortaya koydu. O halde ebeveynlerin çocuklarla daha çok ilgilenmeleri gerekiyor. 50 yıl önce anne ve babalar çocukları ile yarım saat vakit geçiriyorsa bu zamanda 1 saat geçirse de daha kaliteli geçirecek. Vakit ayırılamayacaksa çocuk dünyaya getirilmemeli. Çocuklarımız yoksa popüler kültürün çocuğu olur.”

Üsküdar’da 1453 lise öğrencisinin sosyal medya bağımlılığı araştırıldı

Proje kapsamında lise öğrencilerinin katıldığı araştırma ise çarpıcı sonuçlarıyla dikkat çekti. Araştırmaya katılan 1453 lise öğrencisine sosyal medya bağımlılığı ölçeği ile birlikte ekran kullanımı, sosyal medya kullanım tercihleri ve baş ağrısı, uyku bozukluğu gibi birtakım semptomlarla ne sıklıkta karşılaştıkları soruldu. Yaş aralıkları 14 ile 18 arasında değişen katılımcıların yaş ortalaması 15,5 iken; %55,7’si kadın (809 kişi), %44,3’ü erkek (644 kişi). Katılımcıların %7’si Hazırlık Sınıfı; %28,8’i 1. Sınıf, %30,1’i 2. Sınıf, %26,2’si 3. Sınıf, %7,9’u 4. Sınıf öğrencisi olduğu belirtildi.

Doç. Dr. Aylin Tutgun Ünal: “Kızların ağırlıklı olduğu okulların bağımlılık puanları yüksek”

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi ve Sosyal Medya Uzmanı Doç. Dr. Aylin Tutgun Ünal, araştırmanın çarpıcı sonuçlarına ilişkin bilgi verdi.
Yapılan çalışmada sosyal medya bağımlılığının mahalleden mahalleye bile değişiklik gösterdiğinin ortaya çıktığını kaydeden Ünal, “Araştırmada İstanbul Üsküdar’da okuldan okula değişiklik gösteren bir sosyal medya bağımlılığının varlığı ortaya çıktı. Kız öğrencilerin sosyal medyayı daha fazla kullanması, duygusal destek amaçlı kullanım ile birlikte ortaya çıktı ve kızların ağırlıklı olduğu liselerimizde sosyal medya bağımlılığı puanları yüksek bulundu. Bu da çalışmaların öncelikle kızların ağırlıklı liselerde yapılabileceğini işaret ediyor.” dedi.

Doç. Dr. Aylin Tutgun Ünal: “Liseliler zihinsel meşguliyet yaratan bir sosyal medya bağımlılığına sahip”

Doç. Dr. Aylin Tutgun Ünal’ın verdiği bilgiye göre, kız öğrencilerin bağımlılık puanları daha yüksek çıktı. Doç. Dr. Ünal, “Lise öğrencilerinin zihinsel meşguliyet yaratan bir sosyal medya bağımlılığı söz konusu. Sosyal medyada neler olup bittiği hakkında tekrarlayan düşünceler, kullanım artışını beraberinde getiriyor. Sosyal medya kullanım motivasyonları araştırmada da görüldüğü gibi duygusal destek almak ve sosyalleşme ihtiyaçlarıdır. Sosyalleşmek amacıyla kendilerini daha rahat ifade ettikleri sosyal medya mecralarını tercih ediyorlar.” dedi.

Liseye yeni başlayan öğrencilerin bağımlılığı daha yüksek

Lise 1. Sınıfa devam eden öğrencilerin üçüncü sınıfa devam eden öğrencilere göre sosyal medya bağımlılığının farklılaştığını kaydeden Ünal, “Buna göre; genel sosyal medya bağımlılığı ile birlikte meşguliyet ve duygu durum düzenleme boyutlarında lise 1 öğrencilerinin sosyal medya bağımlılığı yüksek bulunmuştur. Sosyal medya zihinsel meşguliyet yaratmakta, duygusal destek alma yüksek seviyede olmaktadır.” dedi.

Lise öğrencileri en çok Instagram kullanıyor

Araştırmaya göre lise öğrencileri en çok %58,8 oranla Instagram kullanıyor. Bunu %25,9’la Youtube izliyor. Tiktok uygulaması ise %7,6 oranla üçüncü sırada yer alıyor. Twitter uygulaması ise %3’lük oranla dördüncü sırada yer aldı. Lise öğrencileri en çok video ve müzik içeriklerini, tekli ve çoklu fotoğraf çektirmeyi ve spor haberlerini severek takip ettiklerini söyledi. Gençler sosyal medyada laf sokan sözler, politika ve ilanlardan da hoşlanmadıklarını belirtti. 

Sosyal medya kullanım süresi arttıkça bağımlılık artıyor

Araştırmada liseli gençlerin günlük sosyal medya kullanım saatleri de ortaya çıktı. Doç. Dr. Aylin Tutgun Ünal, günde 1-3 saat arasında kullananların oranlarının % 50,7 ile ilk sırada yer aldıklarını söyledi. Günde 4-6 saat geçirenlerin oranı %33 ile ikinci sırada yer alırken; 7 saatten fazla sosyal medyada zaman geçirenlerin oranı %7,6 oldu. Doç. Dr. Ünal, “Sosyal medya kullanım süresi 7 saatten fazla olan grubun daha az süre kullananlara göre bağımlılığı daha yüksek bulunmuştur. Yine 4-6 saat sosyal medya kullanan lise öğrencilerinin daha az saat kullananlara göre sosyal medya bağımlılığı daha yüksek bulunmuştur. Böylece, sosyal medya kullanım süresi arttıkça sosyal medya bağımlılığı artmıştır. Günde 7 saatten fazla sosyal medya kullanan 110 lise öğrencisinin sosyal medya bağımlılığı puanı en yüksek bulunmuştur (120 puan) ve orta seviyede bağımlı oldukları ortaya çıkmıştır.” dedi.

“Beğeneni beğenme” sosyal medya bağımlılığını yükseltiyor

Araştırmada sosyal medya beğenilerinde nasıl bir tutum incelendiği soruldu. Doç. Dr. Aylin Tutgun Ünal, “Kişiye göre beğeni yapma, “Beni Beğeneni Ben de Beğenirim” tutumunda olan lise öğrencilerinin diğer içeriğe göre bakıp, okuyup beğeni yapanlara göre sosyal medya bağımlılığı yüksek bulunmuştur. Zihinsel meşguliyet ve duygusal bağımlılık da beğeneni beğenme tutumuyla yükselmiştir. ‘Sadece göz atarım, beğeni koymam’ diyenlerin sosyal medya bağımlılığı en düşük bulunmuştur. Böylece, beğeni koyma ve beğeneni beğenme (Like’a Like / Beğen’e Beğen) davranışında bulunma sosyal medya bağımlılığını arttırmaktadır.” dedi. 

1 saat içinde 30-40 kere bakanların bağımlılığı en yüksek çıktı

Araştırma sonuçlarına göre, telefon, mobil cihazlar ya da bilgisayar ekranına 1 saat içinde 30-40 defa bakan lise öğrencilerinin sosyal medya bağımlılığı en yüksek bulundu. Doç. Dr. Aylin Tutgun Ünal, “1 saat içinde dijital ekranlara 20-30 defa bakan lise öğrencilerinin sosyal medya bağımlılığı da yüksek bulunmuştur. Buna göre, telefon, mobil cihazlar ya da bilgisayar ekranına 1 saat içinde bakma sıklığı arttıkça sosyal medya bağımlılığının arttığı görülmüştür. En düşük puanı 5-10 defa bakanlar almıştır.” dedi.

Uyku düzeni bozukluğu sıklığı arttıkça sosyal medya bağımlılığı artıyor
 
Uyku düzeni bozukluğu sıklığı arttıkça sosyal medya bağımlılığı puanlarının attığı araştırma sonuçlarına göre, sık sık, çok sık ve her gün uyku bozukluğunun olduğunu ifade eden lise öğrencilerinin sosyal medya bağımlılığı puanı anlamlı olarak farklılaşmakta olup bağımlılıkları arttı. Doç. Dr. Ünal, “Uyku düzeni bozukluğu her gün olanların bağımlılık puanı en yüksek (113,6 puan), Hiçbir Zaman diyenlerin en düşüktür (76,4 puan).  Bununla birlikte; çok sık diyenlerin puanı 107, Sık Sık diyenlerin puanı 99, Bazen diyenlerin puanı 87,9’dur. Uyku düzeni bozukluğu sık olanların sosyal medya sosyal medya meşguliyeti yüksek, duygu durum düzenleme bağımlılığı yüksektir. Artan dozda sosyal medya kullanımı ile birlikte çatışma davranışlarının da yüksek olduğu ortaya çıkmıştır.” dedi.
 
Bağımlılık arttıkça baş ağrısı da artıyor
 
Doç. Dr. Aylin Tutgun Ünal, “14-18 yaş aralığındaki 1453 lise öğrencisi ile yürütülen araştırmada, sosyal medya bağımlılığı arttıkça baş ağrısı da artıyor. Buna göre; her gün (111 puan), çok sık (103 puan), sık sık (101 puan) başı ağrıyanların sosyal medya bağımlılığı puanları anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. Baş ağrısı olmayan grubun sosyal medya bağımlılığı puanı en düşük bulunmuştur (77,7 puan). Araştırmada, Üsküdar’daki lise öğrencilerinin baş ağrısı sıklığı arttıkça sosyal medya bağımlılığı artmıştır. Sosyal medya kullanımındaki artışın baş ağrısını arttırdığı sonucuna varılmıştır. Sosyal medyada sürekli bulunma isteği, bulunmadığında orada neler olup bittiğini düşünme, sosyal medyadan duygusal destek alma ve artan dozda tekrarlayan kullanım alışkanlığı ile birlikte yapılacak işlerin ertelenmesi, baş ağrısını da beraberinde getiriyor.” dedi. 
 
Yalnızlık arttıkça sosyal medya bağımlılığı artıyor
 
Araştırmada 1453 lise öğrencisine ne sıklıkta yalnız hissettikleri de soruldu. Devamlı yalnız hissedenlerin (112 puan), çok sık yalnız hissedenlerin (100 puan) ve sık sık yalnız hissedenlerin (95,8 puan) sosyal medya bağımlılığı yüksek bulundu. Doç. Dr. Ünal, “Yalnız hissetme sıklığı arttıkça sosyal medya bağımlılığı artmıştır. Bazen yalnız hissedenler (89,4 puan) yine Hiçbir Zaman (76,2 puan) diyenlerden daha bağımlı bulunmuştur. Yalnızlık arttıkça sosyal medya meşguliyeti artmıştır. Sosyal medyada sıklıkla vakit geçirme ve sosyal medyanın zihinsel meşguliyet yaratması, yani kullanılmadığında da orada neler olup bittiği hakkında sıklıkla tekrarlayan düşünceler artmaktadır. Sosyal medyadan duygusal destek alma yalnızlık sıklığıyla birlikte artmaktadır. Yalnızlık arttıkça gerçek yaşamdaki problemlerden kaçmak, kendini sosyal medyada daha iyi hissetmek ve bu amaçla artan dozda sosyal medyayı kullanma davranışı artıyor.  Artan yalnız hissetme sıklığı ile birlikte; sosyalleşmek amacıyla sosyal medya kullanımı, yüz yüze yerine çevrimiçi arkadaşlıkların tercih edilmesi, yapılacak işlerin ertelenmesi ve gerçek yaşamdaki kişilerle ve işlerle çatışma yaşanması gibi olumsuz sonuçlar da artmaktadır.” değerlendirmesinde bulundu.
 
Göz derecesi artanların sosyal medya bağımlılığı yüksek
 
Araştırmada sosyal medya bağımlılığı ile göz bozuklukları arasındaki bağlantı da incelendi. Göz bozukluğu olup son muayenede gözlük numarası artanların sosyal medya bağımlılığı en yüksek bulundu. “Son muayenede azaldı, değişmedi” ya da “Gözlük kullanmıyorum” diyenlere göre gözlük numarası artanların sosyal medya bağımlılığı anlamlı olarak yüksek bulundu. Meşguliyet bağımlılığı da gözlük numarası artanlarda yüksek bulundu. Gözlük numarası son muayenede artanların sosyal medyayı daha fazla düşündükleri, sosyal medyaya dair zihinsel meşguliyetlerinin daha yüksek olduğu ortaya çıktı.
 
Bağımlılık arttıkça göz kuruluğu da artıyor
 
Göz kuruluğu şikâyeti sıklığı arttıkça sosyal medya bağımlılığı puanlarının da arttığı araştırma sonuçlarına göre, sosyal medya meşguliyeti arttıkça göz kuruluğu şikâyeti sıklığının arttığı bulundu. Aynı şekilde, sosyal medyaya duygusal olarak bağımlığı olanların göz kuruluğu şikâyeti arttı. Diğer tekrarlama ve çatışma boyutlarındaki sosyal medya bağımlılığı puanlarının artmasıyla göz kuruluğu şikayet sıklığı arttı. Doç. Dr. Aylin Tutgun Ünal, “Böylece, göz kuruluğu sıklığı ile birlikte artan dozda sosyal medya kullanımının devam ettiği görülmektedir. Bu da göz kuruluğuna rağmen sosyal medya kullanım isteğinin azalmadığını göstermiştir.” dedi.
 
Doç. Dr. Çiğdem Yektaş: “Artık gençler kimliklerinin önemli bir parçasını sosyal medyadan ödünç alıyor”

Proje yürütücülerinden olan Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Çiğdem Yektaş ise ergenlik döneminin yetişkin yaşamda sahip olacağımız rol ve değerlerimizi belirleyecek olan kimlik gelişiminin kritik bir evresi olduğunu vurgulayarak “Bu dönemde neye bağlanırsak, neyi model alırsak ve neyle uğraş içinde olursak ona evriliriz.  Sağlıklı gelişecek bir kimlik duygusu için sağlıklı ve değerlerle uygun özdeşim modelleri şarttır. Sağlıklı kimlik geliştirebilmek aynı zamanda duygusal ve davranışsal özerkliği de yani kişinin davranış ve duyguları üzerinde tam bir kontrolü getirir ki bu da yetişkin yaşamda stresle baş etme gücü, ev, iş ve kişilerarası ilişkilerde doyum ve psikiyatrik hastalıkların görülme sıklığının azalması anlamına gelir. Araştırmamızın sonuçlarında görüyoruz ki artık gençler kimliklerinin önemli bir parçasını sosyal medyadan ödünç almaktalar.” dedi. 
Doç. Dr. Çiğdem Yektaş, “Biz bu nedenle gençleri sosyal medya uğraşlarından sadece süre değil içerik olarak da haberdar olmalı, gerektiğinde onların meraklarını ve sorularını dinleyebilmeli ve çocukluktan itibaren sağlıklı sınırlar koymalıyız. Sosyal medyanın sağlıklı kullanımının ergenler için bir kimlik deneme aracı olabileceği gibi uygunsuz ve yoğun kullanımlarının bir kimlik krizine işaret ediyor olabileceği unutulmamalıdır.” dedi. Yektaş, çocuklar için sağlıklı sosyal alanların da oluşturulmasının önemine vurgu yaptı.

Dr. İbrahim Şahbaz: “Refraksiyon kusuru olarak miyopide artış görülmektedir.”

Proje yürütücülerinden bir diğer isim olan Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi İbrahim Şahbaz da araştırma sonuçlarının sosyal medya bağımlılığı ile göz bozuklukları arasındaki ilişkiyi ortaya koydu. Neredeyse doğumdan itibaren çocukların eline tablet, telefon gibi akıllı cihazların verildiğini vurgulayan Şahbaz, göz gelişiminin doğum ile başlayıp yaklaşık 12 yaşına kadar devam ettiğini kaydetti. Şahbaz, “Bu dönemde genetik faktörler başta olmak üzere, dış etkenler de göz sağlığını ve görmenin gelişimini etkilemektedir. Refraksiyon kusuru olarak miyopi toplumda en sık görülen bozukluktur. Miyopinin ilerlemesinde de özellikle çok yakın çalışmanın neden olduğu aşırı akomodasyon denilen gözün uyum durumunun devamında bu artış da önemli rol oynamaktadır. Yaptığımız çalışma sonuçları da bu durumu açık olarak göstermektedir. Ayrıca çocuklarda aşırı dikkat ve odaklanma sonucunda göz kırpma sayısı da çok azalmaktadır. Normalde dakikada ortalama 20 kez olan bu sayı ciddi olarak azalmakta bu da ciddi göz kurluklarına sebep olmaktadır. Kuruluk ile beraber göz kırpmaları ve tikler, alerjik sorunlar, kızarıklıklar ile beraber görme bulanıklıkları da görülmektedir.” uyarısında bulundu.

Hibya Haber Ajansı