İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, kentte bayramın birinci günü gecesinde etkili olan yağmur ve sonrasında yaşanan siyasi süreçle ilgili kamuoyunu bilgilendirdi.
İmamoğlu’nun yaşanan selden etkilenen bölgeler, İBB’nin çalışmaları ve yapılan eleştirilere yönelik değerlendirmeleri şöyle oldu:
"Bugün sizlerle beraber olma nedenim, bayram günü İstanbul'da, özellikle iki ilçemizde etkili düzeyde, Esenyurt ilçemizin bir mahallesinde, -hatta bir sokağında diyebiliriz-, oldukça etkili olan bir yağışın ardından yaşananlar. Birkaç gün gözlem yaptım. Yorumları dinledim. Yazılanları okudum. Belki birkaç kez okudum ve bugün de karşınızdayım. Herhangi bir odak kaymasına girmeden, önce işin adını hep birlikte koymamızda fayda var. Önce yaratılan algıları değil, yalın gerçeği burada açıkça konuşalım. O gün, İstanbul genelinde afet benzeri bir durum yaşanmadı. Birkaç ilçede yaşanan su baskınları oldu. Sadece Esenyurt'un Pınar Mahallesi'nde, sınırlı bir hatta, hatta bir sokakta, evet sorun yaşandı. Kaldı ki, aynı yerde geçmiş yıllarda defalarca sorun yaşanmıştır. Son olarak da 2020 yılında yaşanan sorun sonrası, bu bölgeye kalıcı çözüm oluşturmak adına da yatırım kararı aldık. Süreci devam ediyor. Tam 800 milyon lirayı aşan bir yatırımdan bahsediyoruz. Yağış gece yarısından sonra şiddet arttırmıştı. Gelişmeleri, ekiplerimizden bilgi alarak, an be an takip ettim. Ve saat gece 03.30 itibariyle konferans sistemli görüşmeleri yaparak, gelişmeleri ekiplerimizle birlikte yönettik.
Bir şeyin altını çizelim ve hep birlikte bu tespiti de konuşalım. Ne yazık ki, son yıllarda Türkiye'de pek çok alanda, işlerin normalinden saptığını yaşamaktayız. Mevcut iktidarın uygulamaları nedeniyle, dejenere bir olgu ortaya çıktı. Nedir bu olgu? Tüm alanlarda ‘tek adamlık’ anlayışı. Ve bu tek adamlık anlayışı, yaygın bir hale getirilmek isteniyor. Tek adamlığın bu denli yüceltilmesi ve her alana yayılmaya çalışılması, çok tehlikeli bir durumdur. ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ sözünün emanet edildiği neredeyse 100 yılı aşkın bir süreçte, bizim milletimize bu, asla yakışmaz, yakıştırılamaz. Çok tehlikelidir. Ve yaşıyoruz da aslında.
Her sorunda, sahada o işin başındaki kişi olmazsa, yapılan hiçbir şeyin anlamı yok. Öyle bir durum söz konusu. Sorunun çözümü için çalışan binlerce insanın emeğinin hiçbir değeri yok sanki. Böyle bir süreç. İBB, 3 yıldır tek adam kafasıyla yönetilen bir kurum değildir. Bu gerçeği, öncelikle bu ülkeyi tek adam kafasıyla yönetmeyi alışkanlık hale getirenler, anlasın. Ben, Başkan olarak kaldığım sürece de İBB’de tek adamlık asla olmayacak. O gece sabaha kadar, İBB’nin 3 bin 200 çalışanı, Başkanvekilimizden Genel Sekreterimize, 3 Genel Sekreter Yardımcımızdan İSKİ Genel Müdürümüze ve diğer kurum ve kuruluşlarımızın yöneticilerine kadar herkes sahadaydı. Sabahın ışıklarına kadar tüm süreci, bu dev kadroyla birlikte yönettik. Şov yapmaya değil, sorun çözmeye odaklandık. Ve gerçekten de sorunu çözdük.
Burada üstüne basa basa tekrar etmek isterim: İBB’de ‘kahraman’, bir kişi değildir. Hiçbir zaman olmayacak. İBB’de kahraman, koca bir ekiptir. Siyasi paydaşları vardır. Bürokratik paydaşları vardır. Yönetici paydaşları vardır. İBB’de daha da önemlisi kahraman, ortak akıldır. Kahraman; ortak emek ve güçlü bir dayanışmadır. İBB’nin kahramanları da benim tüm fedakar ve çalışkan yol arkadaşlarımdır. Elbette bu salona, hatta Büyükşehir Belediyesi’nin şu önümüzde gördüğünüz meydanına sığmayacak kadar, geniş ve büyük yol arkadaşlığıdır.
Ben çizmeyi, gösteriş olsun diye değil, altyapı çalışması yaparken giyiyorum
Ben, huzurlarınızda o gece boyunca çalışan her bir mesai arkadaşımı, İstanbul halkı ve kendi adıma gerçekten tebrik ediyor ve hepsine yürekten teşekkür ediyorum. Küçük, büyük zarar gören tüm vatandaşlarımızın her zaman yanında olduğumuzu ve olacağımızı özellikle bir kez daha belirtmek isterim. Bu süreçte, ‘Çizmeni giy, alanda fotoğraf ver’ diye çok sayıda samimi telefon almadım değil. Tüm o iyi niyetli tavsiyelere, içtenlikle teşekkür ediyorum. Ben, çizmemi afet sonrası değil, gösteriş olsun diye değil; afet olduğunda vatandaşlarımız zarar görmesin diye, öncesinde altyapı çalışması yaparken giyiyorum. Ben çizmeyi, sorun olduktan sonra medyaya fotoğraf vermek için değil, sorun olmasın diye, 25 yıldır çözülmemiş altyapı sorunlarını çözmek için sahada giyiyorum. Asıl güzel fotoğrafın ve kalıcı hizmet fotoğrafının da o fotoğraf olduğuna yürekten inanıyorum.
Pınar Mahallesi'nde ortaya çıkan zarar, ben ailemle il dışında olduğum için yaşanmadı. İçinde ciddi ihmaller var. Çünkü, Esenyurt'ta dere yatağını ben olduğu yerden değiştirip, başka bir yere kaydırmadım. Çünkü, Esenyurt'ta dere yatağını ben daraltmadım. Bakın ben o bölgede yaşıyorum 33 senedir. Esenyurt'u vahşi yapılaşmaya ben açmadım. Altyapı olmadan, onlarca beton gökdeleni de oraya ben dikmedim. Geçmiş dönemin Esenyurt Belediyesi, o dönemin İBB yönetimi ve hükümeti, dünyanın en çirkin şehrini var eden o zihniyet yaptı bütün bunları. Tam da aynı zihniyet, sadece Esenyurt'ta değil, rant uğruna İstanbul'un birçok vadisine, birçok dere yatağına, ne yazık ki kötü yapılaşmaları soktu. Geçmişe bakın, bu dere yataklarında ve ortamlarda, İstanbulluların ne bedeller ödediğini tek tek çıkarabilir, can kayıplarını görebilirsiniz.
Peki biz ne yaptık? Ne yapmaya devam ediyoruz? Bu rantçıların yarattığı kaosu azaltmak için, büyük bir özveriyle çalışıyoruz; hem de bütün engellemelere rağmen. Örneğin Pınar Mahallesi'nde bu süreçte, 5,5 kilometrelik dere yatağında yaptıkları yanlışlardan dolayı, 800 milyon liranın üzerinde yatırım yapıyoruz. İstanbul'da, 3 yılda gördüğümüz bu eksiklikler, 3 yıl bile demek yanlış, 2-2,5 yıl içerisinde, 10,2 milyar liralık sadece İSKİ, bu baskınlar engellensin diye yatırım yaptı ve yapmaya devam ediyoruz. Biz, bu yönetimiz. O gün yağan yağmur, 3 yıl önceki İstanbul'a yağsa, bugün aradan bir hafta geçtikten sonra bile, hala selde kaybolmuş insanlarımızı arar olurduk. Bunu unutmayın. O gün, aynen 25 yıldır olduğu gibi, bir kez daha denizle karanın birleştiğini görürdük. Hangi semt olduğunu benden daha iyi biliyorsunuz. Kurban kanlarının İstanbul Boğazı'nda, boğaza akan derelerle akıp Boğazın kıpkırmızı olduğunu görürdük 21. yüzyılda. Ama işte biz, bütün bu görüntüleri, yaşanmaması adına, tümden ortadan kaldırmış aklın, tekniğin ve bilimin yolunda yürüyen kocaman bir ekibiz, kocaman bir aileyiz.
Siz medya temsilcilerinden rica ediyorum. Biraz arşiv taraması yapın ve sellerde kaç can vermiş, bu kent ne kadar insanını kaybetmiş bir görün. Ayamama Vadisi dediğimde hatırlarsınız, diğerlerini de sizler teker teker çıkarabilirsiniz. Elbette marifet iltifata tabidir. Sadece 3 yılda, devasa şehrimizin dört bir yanında altyapı sorununu bu anlamda çözmüş, yüzlerce noktada iş yapmışız. Ve yapmaya devam ediyoruz tüm engellemelere rağmen. Altını çizelim; İSKİ'ye, o güzide kurumumuza çektirilen zulmü, burada altını çizerek hatırlatmak istiyorum. Onca yapılmış işleri de inanın bu süreç içerisinde görmeniz çok zor değil. Kolaylıkla görebilir ve tespit edebilirsiniz. İstanbul'un makus su baskını sorununu, çok büyük oranda çözmüş, kalan az bir kısmını da bir süre sonra tamamlayacak gururu yaşayan bir ekibiz.
Ama ne yazık ki, dejenere edilmiş bu süreç içerisinde de bu düzende ne bu çalışmalar konuşuluyor, ne de sıkıntıların asıl sahiplerinin 20-25 yıllık aymazlıkları ele alınıyor. Ben, televizyon kanallarınızın birçoğunu, birkaçı hariç, izlemiyorum. Çünkü, ne yazık ki dejenere edilmiş bu düzende, insanımıza yakışan konuşmalar, o kanalların çoğunda yapılmıyor. Teşbihte hata olmaz: Ortada bir cinayet var. Zanlı elini kolunu sallayarak olay yerinde geziyor. Kurtarıcı gibi bir de poz veriyor. Herkes onun suçlu olduğunu biliyor. Ama her nedense, maktulü yaşama döndürmeye çalışan insan suçlanıyor ve linç ediliyor. Basının yaratmak istediği süreç ve düzen tam da bu. Bu nasıl vicdandır? Soruyorum sizlere. Bunu vatandaşlarımızın dikkatle analiz edeceğine ve analiz gücüne sahip olduğuna yürekten inanıyorum.
Biz, işbaşı yaptığımız günden itibaren, bu şehrin kangren olmuş sorunlarını çözmeye odaklandık. Her bir sorunu ortak akılla tespit edip, bilimi kılavuz alarak ve israfa son vererek, belli bir kısım insanlara, bir avuç insana akıtılan paraları iş yapmaya ayırıp, işimize gücümüze ve sizlere hizmete odaklandık. Son üç yılda sadece İSKİ'de 10,2 milyar ve 10 metro hattı yatırımı. Yaklaşık 10 milyar civarında yol, köprü, kavşak… Ki bunların birçoğu aynı zamanda altyapı sorunlarını da çözüme kavuşturan yatırımlar. Bu zamana kadar, belediye tarihinde dokunulmamış kesimlere dokunan bir süreç… Öğrencilere, çiftçilere, annelere büyük desteklerde bulunduk, bulunmaya devam ediyoruz. Çok yakında yeni yurtlar ve 5000’e giden bir yatak kapasitesiyle ilk defa üniversite öğrencilerine yurt imkanı. Ve yeni kent lokantalarını tek tek bu kente, bu zor günlerde hizmet etsin diye açmaya devam edeceğiz.
Yürüttüğümüz onlarca projeyi önümüzdeki haftalarda peşi sıra sizlerin hizmetine sunacağız. Geçmişten bugüne, bundan sonra yapacaklarımız hariç. Bugünden duyuruyorum. ‘150 günde 150 projeyi’ sizinle tanıştıracağız. Yine her bir detayı kamu ihtiyacı gözetilerek projelendirilmiş pek çok yeni projenin temelini de atacağız. Akıl dışı, popülist politikalar uygulayanların neden olduğu, can yakıcı, ekonomik sorunlar karşısında ezilen vatandaşlarımızın, o zor günleri atlatmasına da dayanışmayla destek oluyoruz ve buna devam edeceğiz. Orada da popülist bir akıl söz konusu. Orada da akıldan, bilimden uzak bir yönetim sonucu, bugün ülkemiz daha derin yoksullukları yaşıyor. Neler mi yapıyoruz? İşte tam da geçen hafta vatandaşlarımızın kurban bağışlarıyla, 200 bine yakın aileye et ulaştıracağız. Askıda fatura sayesinde, bugüne kadar 360 binin üzerinde fatura ödedik. Bu yıl 75 bin öğrencimize, 4 bin 500 lira burs desteği sunacağız. Üstelik bizim bu desteklerimiz, karşılıksız. Yani çocuklarımıza sonra dönüp, ‘Faiziyle birlikte geri ödeyin’ de demeyeceğiz. Güle güle harcasınlar. Ve diyoruz ki; ‘Siz, zaten bu parayı hak eden, bizim pırıl pırıl gençlerimizsiniz.’ Keşke imkanımız olsa, daha çok verebilsek, daha çok vatandaşımızın yanında olabilsek.
Son bir bilgiyi de paylaşmak isterim. İstanbul seçimlerini kazandığım günden bugüne, üç yıl geçti. Üç yılda izin kullandığım gün sayısı, tam 25 gün. Yani her yıla sadece bir hafta düşüyor. Her yıl bir hafta ailesine vakit ayırmış bir babayım. Ailelerin birlikte zaman geçirmeye, paylaşmaya ve mutlu olmaya da hakkı var. Hatta bu konuda, belki de en fazla çocuklarımız buna ihtiyaç duyar. Biliyorum; iki tatilimde de yağmura denk geldi İstanbul. Ama bütün İstanbul, çalışkanlığımı da iyi niyetimi de çok iyi biliyor. Ayrıca; evine, eşine, çocuklarına, ailesine zaman ayırmayan bir baba da asla olmayacağımı belirtiyorum. Kaldı ki benim aile fertlerim, çoluk çocuğum, siyaset ortamında hiç gezmediği için, ben onlara siyaset ortamında vakit ayıramıyorum. Ben, onları ancak evimde ve işte birbirimize ayırdığımız yıl içindeki bir haftada vakit ayırabiliyorum. Onların siyasi ortamlarda vakit geçirmesi ve benimle bir arada olmaları bizim aile prensiplerimize ve aile disiplinimize aykırı. Bunun da altını çizmek isterim. Bunun bilinmesini istiyorum.”
İmamoğlu, değerlendirmelerinin ardından gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Hibya Haber Ajansı