1977 erken seçimlerinde MSP Milli Selamet Partisi Ankara milletvekili adayı olarak çalışıyorum. Ancak yaz aylarının kavurucu sıcakları üstümüzde bu çalışmaları zorlaştırıyor.

Bu seçimler de maalesef arabam yok. Çalışmaları şehir içinde yapıyorum, diğer ilçelere gidemiyorum.

Komşularımdan Mustafa ve Süleyman adında iki kardeş benim durumumu tespit etmişler ve bir gün yanıma gelerek, "Nevzat Bey görüyoruz ki sizin arabanız yok. Bu seçim boyunca bizim bir minibüs arabamız var onu kullanabilirsiniz" dediler ve bana Wolsvagen minibüslerini verdiler.

Bunu söylerken de sadece Allah'ın rızasına talip olduklarından başka hiç bir talepleri olmadığından asla şüphem yoktur.

Aynı seçim çalışmalarında benzin istasyonu bulunan Özkan Öksüz isimli bir başka bir komşum da "Nevzat Bey arabanızın akaryakıt ihtiyacını İskitlerdeki benim petrol istasyonumdan karşılayabilirsiniz" dedi.

Böylece komşularımızın bu büyük fedakârlıklarıyla ben de piyadelikten süvariliğe terfi etmiş oldum.

Wolsvagen minibüslerde motor minibüsün arka tarafında olup, motor su soğutmalı olmayıp hava soğutmalıdır. Motorun soğutulmasında, hava soğutma sistemi mükemmel bir soğutma sistemi değildir.

Bir gün program gereği Haymana ya gittik. Haymana’nın bir köyünde arabamızı meydana park ederek seçim konuşmaları yaptık. Tabii ilk cümlemizi MSP ilk sloganı "ÖNCE AHLAK VE MANEVİYAT" tı. Bu sloganın anlaşılabilmesi için örnekler verdik.

Sonra çalışmalarımızı tamamlayarak Ankara'ya dönüyoruz. Arabayı ben kullanıyorum.

Gölbaşı a gelirken hafif bir rampa çıkıyoruz. Birden direksiyonda büyük bir boşluk hissettim. Hemen arabayı sağa çekerek durdurdum. Arabanın sağını solunu inceledim. Bir de ne göreyim konuşma yaptığımız köyde park yerinde arabamızın sağ arka tekerinin bijon cıvatalarını gevşetmişler.

Allah bizi korudu. Yoksa orada bir kaza yapabilir ve içimizden ölenler ve yaralananlar olabilirdi. Millet olarak ahlak ve maneviyata olan ihtiyacımız bu olayla bir kere daha karşımıza çıkmış oldu.

Bir gün de bir kaç arkadaşımla arabana binip Ankara Beypazarı’na gidiyoruz. Hafif de olsa bir rampa çıkıyoruz. Hava çok sıcak.

Rampanın yarısında bir yaşlı adam bize el kaldırdı. Arabayı yine ben kullanıyorum.

Şu yaşlı adamı da alalım, diye düşündüm ve arabayı durdurdum.

Yaşlı adam minibüse bindi. Ben tekrar hareket etmek istedim ama ne mümkün. Motor bir türlü çalışmıyor. Kontak anahtarı tık diyor ama motor çalışmıyor.

Bir iki deneme daha yaptım. Baktım ki mümkün değil arabayı yolun kenarına çektik ve kilitledik. Bir başka vasıta ile Beypazarı'na gittik ve çalışmalarımızı tamamladık.

Ertesi günü minibüsün sahiplerine durumu anlatarak arabanın anahtarını teslim ettim.

Bu arkadaşlarımız gitmişler, arabayı bir çektirici Ankara' ya getirmişler ve bir tamirciye vermişler. Tamirci taptığı kontrolden sonra "Bu araba motor sarmış" demiş. Yani piston ve sekmanlar motor silindirlerine kaynamışlar.

Arabanın sahibi arkadaşlarımız motoru tamir ettirdiler ve bana gelerek senin de şu kadar borcun var bile demediler.

Allah rızası gözetilirse her inanan insan, hakk’ın hâkim kılınması için malından ve canından fedakârlık yapması mümkünmüş. Tıpkı Asr-ı Saadet de olduğu gibi...