Ali Ekber PEKŞEN

Keşke diyorum boyalarla ilk tanıştığımda, sınırlamalar olmaksızın boyayabileceğim bir ortam olsaymış. Bu ortamda rastgele de olsa boyadıklarımla neler anlatmak istediğimi sorgulayan, düşüncelerimi ifade etmeme, anlatım gücümü sergilememe ön ayak olan yaratıcı bir eğiticiye denk gelseymişim. Ne bileyim, belki gökyüzünü kırmızıya boyama çılgınlığım olurdu. Belki çiçekleri renklendirirken, aynı çiçek goncasında birden fazla renk kullanırdım. Böylece daha fazla hayaller kurar, fanteziler geliştirir, hayallerimin, fantezilerimin peşinden koşardım çılgınca. Belki de çılgın olurdum. Kim istemez çılgın bir hayatı, 60’ından sonra. İlk çocukluğumun resimlerini saklardım. Sakladığım çocukluk resimlerime bakarak, yolumu bulurdum, yetişkinlik dönemimde.

Geleneksel aile yapısının belirlediği çocuk yetiştirme tutumu ve geleneksel ilişkileri aşamayan okul hayatıyla sınırlarımı belirleyen tek düze bir anlayışa mahkum olmadan büyüseydim. Tabiatı seyrederken gördüklerimi, daha iyi ayırt ederdim. Tabiattaki yaratıcılığı ve umuda yol açan coşkuyu anlamıyla kayda alırdım. Tabiattaki renklerin uyumunun hayatı kolaylaştırmak için önemli bir ipucu olduğuna kafa yorardım ve tek düze hayatın esiri olmamak adına koştururdum. Gökyüzünü yaratabileceğim bütün renklere boyar, yaratıcılığımın eseri renk cümbüşünün o zenginliğini hayata uyarlardım. Kendime de istisnasız, maviyi seçerdim. Rengim mavi ve mavinin tonları olurdu.

Kırmızıyı da severim. Orhan Pamuk’un “Benim Adım Kırmızı” romanını okuduğumda, kırmızı sevdam daha bir pekişti. Yetiştiğimiz kültürel ortamda, kahramanlık hikayelerine konu olduğu üzere kırmızı kanla özdeşleşse de, bendeki adı sıcaklık, insan sıcaklığıdır. Mavinin dinginliğiyle buluştururum kırmızının sıcaklığını. Elbette yeşilin canlılığıyla buluşturmayı da ihmal etmeden…

Herkesin mavisi, kırmızısı, yeşili, sarısı, moru, elası, beyazı, grisi…. vardır. Vardır da, herkesin mavisi aynı tonda değildir. Hayatı gibidir insanların renklerinin tonları. Canlılıkları…

Bir arkadaşımın tabiattan amatörce çektiği fotoğraflara bakarken yazıyorum bunları. Çocukluğuma götürdü fotoğraflar. Baharın canlılığına, gün içinde rutine dönen bir takım tanımlı işlere yetişme koşturmacasına, köy hayatının telaşına, o telaş içinde farkında olmadan tabiattaki güzelliğin hafızama kaydedilişine. Fotoğraflara bakarken, köyde geçirdiğim zamanları yaşıyorum. Çocukluğumun geçtiği o zaman dilimine; kırmızının, yeşilin, mavinin, bilimum renklerin farklı tonlarının olduğu bilinciyle dönme isteğim kabarıyor. Yeşilin bir tek tonda olduğu tutuculuğundan o yaşta kurtulma arzusu uyanıyor. Keşkelere neden olan, o tek düze bakışın sınırladığı hayatın baskısından kurtulma isteği.

Hayatı tabiattaki gibi renkli yaşayabilirmişiz. Tabiatın çok yönlü yaratıcılığının eseri hayata dair gördüklerimizi, anlamınca kayda alsaymışız diye düşünüyorum. Tabiattaki uyumun insan hayatına yön veren ipucu bilgiler olduğu gerçeğine ulaşacağımız yaşantılarımız olsaymış. Bu ipucu bilgilerin anlamına uygun hayat planlayabilirmişiz. Farklı düşüncelerin, tabiattaki çeşitliliğin uyumu gibi hayatı daha anlamlı kılabileceği gerçeğinin ayırdına ilkokul yıllarında ulaşmalıymışız. Hayatın bir bütün olduğunu fark eder, olaylar arasındaki neden sonuç ilişkisine yoğunlaşır, sorgulamanın hayatı güzelleştireceği gerçeğine ulaşabilir, analitik düşüncenin temellerini oluşturabilirmişiz. İlkokul hayatının başlamasıyla bunun temelleri atılabilirmiş.

Renk renk açar çiçekler, her biri ayrı güzel ve bir arada bulunduklarında daha bir farklı güzellik katarlar hayata. Hayatımızı güzelleştirme adına yol göstericidir tabiattan kayda alacağımız çeşitliliğin uyumu. Bunu anlamayı çok isterdim hayata hazırlandığım yıllarda. Geçim derdi denen beladan kurtulma adına yapıp ettiklerimize bu denli mahkum olmadan yaşama yolunu seçme çılgınlığım olsun isterdim. Hayata dair, insana dair hemen her yaşantıyla buluşma isteği…

Tabiattaki çeşitliliğe ve o çeşitliliğin uyumuna inat, hayatı sınırlayan okul eğitiminde ısrar, insanların geleceğine müdahaledir. Cinsiyet ayrımına dayanan okul eğitiminin gündeme getirilmesi düpedüz geleceği karartmadır. Kutsallardan ve tabulardan yola çıkarak, insanların duygularına hitap eden siyasi söylemlerle eğitimle ilgili yapılacakları belirleme anlayışı, bilimsel düşünceden uzaklaşmak, ortaçağ zaman dilimine toplumu hapsetmektir.

 

aliekberpeksen@gmail.com

 

*www.gaphaberleri.com’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar GapHaberleri Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.