“Bunu sormanıza gerek yok ki. Tabi ki devlet hizmet aracıdır” diyeceğinizi biliyorum. 
Elbette, devlet çıkar aracı olmamalı, hizmet aracı olmalı. Çünkü çıkar devleti, belirli bir zümrenin, azınlığın devletidir.
Dünyada yaklaşık 7,5 milyar insan Birleşmiş Milletlere (BM) üye 193 devletin vatandaşı olarak yaşıyor. Peki, “Bu 193 devletin tamamı hizmet devleti midir?” diye sorsam kesinlikle “Hayır” diyeceğinizi biliyorum. 
Peki, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti hizmet devleti midir?” diye sorsam, bir kısmınızın “evet” birkısmınızın da “hayır” diyeceğini de biliyorum.
Ne anarşistlerin “devletsiz yönetim” anlayışları, ne de komünistlerin teorideki “devletin sönümlenmesi” gerçekçi değil. İnsanlar bir arada yaşadıkça devlet veya onun yerini alacak kurumlar olacaktır.
O halde, devleti ve devlet şekillerini tanıyalım, sonra sorumuza cevap arayalım.
Devletin birçok tanımı yapılmaktadır. Bu konuda binlerce makale de yazılmıştır. Ancak ben, bu konulara girmeyeceğim. Konu benim alanım değil, beni aşar. Hem, konunun uzmanlarına saygısızlık yapmak da istemem. Ben, sadece yukarıdaki soruya cevap arıyorum.
Aşağı yukarı çoğunluğun mutabık kaldığı devletin tanımı şu:
Devlet, bir siyasi örgütlenmedir. 
Bu konuda herkes hem fikirdir. 
“Nasıl bir siyasi örgütlenmedir?” sorusunun karşılığı da şudur: Devlet, belirli bir toprak parçasını kendisine yurt edinmiş, o toprak parçasında egemenlik kurmuş olan, insan topluluğunun birlikte yaşamak için kurduğu siyasi bir örgütlenmedir. Her şey açık: Toprak (Yurt), sahip olma (egemenlik) ve o toprakta birlikte yaşama (gönüllü veya zorla) iradesi.
Devlet çeşitlerine bakalım; 
-Türkiye gibi siyasi otoritenin merkezde toplandığı üniter,
-Amerika Birleşik Devleti gibi eyaletlerin bir araya gelerek oluşturduğu birleşik, 
-Almanya gibi federal, 
-İngiltere gibi monarşik hanedanlık,
-Suudi Arabistan ve İran gibi dinsel inanç hukukunun geçerli olduğu teokratik, 
-Çin ve Kuzey Kore gibi komünist parti-devletleri. 
-Egemenliğin halkın elinde bulunduğu İsveç ve Norveç gibi demokratik devletler (Kıralları olmasına rağmen), 
Öne çıkan devlet şekilleridir. Daha birçok devlet çeşidini de ekleyebiliriz.
Biz, daha çok bizi ilgilendiren üniter ve demokratik devlet üzerinde duracağız.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti askerlerin öncülüğünde bürokrat ve aydınlar tarafından kurulmuştur. Devlet kurulurken problemli kurulmuştur. Kurucular, özellikle Mustafa Kemal, Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi ve Amasya Genelgesi kararlarına uymamıştır. Misak-î Milli olarak adlandırılan belgedeki,  kurulacak devletin Kürtlerin ve Türklerin coğrafyasını kapsayacağı kararını unutup Kürtlere verdiği özerklik sözünü yerine getirmemiştir. Kürtleri yok sayarak Türk ulusallığında, Alevileri de Sünni Türk ekseninde eritmeye çalışmıştır. 
Üniter devletin tercih edilmesinin nedeni budur. 
Bundan ötürü, bütün yetkiler Ankara’da toplanmıştır. 
Oysa olması gereken Türklerin, Kürtlerin ve diğer tüm vatandaşların ortak devletiydi.
100 yıllık Cumhuriyet tarihi süresince demokratik sivil bir anayasa yapılmamıştır. 21 Anayasası kurucu meclis anayasası, 24 Anayasası Mustafa Kemal’in tek adam anayasasıdır. 1961 Anayasası askerlerin, 1982 Anayasası da Kenan Evren’in Cunta anayasasıdır. 
Sivil hükümetler kolay kolay bu anayasalarla çizilen çerçevenin dışına çıkamazlar. 
Kürtlerin, mücadelesi, savaşı sürüyor.
100 yıllık devlet yönetiminin dörtte üçü sıkıyönetim ve olağanüstü yönetimlerle geçti. 
Sivil yönetimler, askerleri aratmayacak şekilde yönetimlerini sürdü, sürüyor.
80 yıl Kemalistler, devleti kurup, yönettiler. 20 yıldır da Kemalistleri tasfiye eden AKP yönetiyor. Yani düne kadar halk adına devleti Kemalistler, bugün halk adına dindar AKP’liler yönetiyor. 
Görüldüğü gibi devlet, devleti ele geçirenlerin çıkar aracı oluyor. 
Aralarındaki çıkar çatışması bugün de en şiddetli şekilde sürüyor. 
Çıkarcılarla birlikte olanlar devletten memnun, geri kalanlar memnun değil. 
Oysaki Türkiye nüfusunun yaklaşık üçte birini oluşturan Kürtler ve Aleviler, cumhuriyetin kuruluşundan beri yok sayılıp dışlandıkları için devletten memnun değiller. Devleti kendi devletleri olarak benimsemediler. Devletin doğuşunu Kürtler isyanlarla, Aleviler hayal kırıklığı ve küskünlükle karşıladı. 
Ayrıca bu devlet, TKP’ in kurucu lideri Mustafa Suphi ve arkadaşlarını Karadeniz’de katletmiş, komünistleri, onunla birlikte olan gerçek aydınları ve sol muhalefeti, işçileri düşman görmüştü. Devlet bunların da devleti olamamıştı.
Devletin, kendi devletleri olması için bu gün de, bu güçler mücadele ediyorlar.
Şimdi diyebilir miyiz,  “Türkiye Cumhuriyeti Devleti tüm yurttaşların devletidir. Tüm vatandaşlarını eşit görüp onlara eşit hizmet götürüyor”?
Tabi ki diyemeyiz! 
Peki, ne yapmamız gerekir? 
Devleti, ideolojik devlet olmaktan çıkarmalıyız. İdeolojik devletlerin benimsenmediği ortada. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağıldı. Birliğin içinde olan devletler şahısların ya da ailelerin yönetiminde bağımsızlıklarını(!) ilan etti. Sovyetlerle birlikte olan diğer sosyalist ülkelerin rejimleri değişti, yeni devletler kuruldu. 
Müslüman coğrafyasındaki devletler ve yönetimleri kendi halkları ve diğer halklar tarafından benimsenmiyor. Baskıyla varlıklarını sürdürüyorlar. Kemalist devletin doğuşundan itibaren problemli olduğuna yukarıda zaten değinmiştik.
Demek ki devlet etnik köken, din ve ideoloji konusunda taraf olmamalı. Bu konularda kör olmalı.
Bugün insanlığın büyük çoğunluğunun kabul ettiği en iyi devlet modeli, demokratik devlet modelidir. Bu modeli uygulayan ülkeler, dünyanın en medeni ülkeleri olarak tanınıyor. Bu ülkeler refah seviyesi bakımından; eğitim, sağlık, kültür bakımından en iyi durumdalar. Vatandaşlar devletlerini kendi devletleri olarak görüyor. 
Vergilerini seve seve veriyor. 
Demokratik, sivil anayasaları var. Yasama, yürütme, yargı iyi çalışıyor. Bu ülkelerde devlet çıkar devleti değil hizmet devletidir. Yöneticilerinin özel ayrıcalıkları yoktur.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni Türk milliyetçilerinin, Kemalistlerin ve İslamcı milliyetçilerin devleti olmaktan çıkarmalıyız. Çünkü bu devlet ideolojik devlettir. İdeolojik devletler kendi ideolojisindekilerin çıkar devletidir. Katı ve despotiktir.
Devleti demokratikleştirerek Kürt - Türk tüm vatandaşların devleti yapmalıyız. Yeni demokratik sivil bir anayasa ile Demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni oluşturmalıyız. Üniter baskıcı devletten demokratik bir devlete geçmeliyiz.
Bu devleti, çıkar gruplarının değil, halkın devleti yapmalıyız. 
Demokratik ülkelerdeki gibi tüm vatandaşlarının hakkını, hukukunu koruyan; dil, din, ırk ayrımı gözetmeyen (Kürtleri etnik köken, Alevileri ayrı bir inanç olarak tanıyan); din ve vicdan özgürlüğünü garanti altına alan, yasama, yürütme ve yargının bağımsızlığı üzerine kurulan devleti oluşturmalıyız. 
Kısaca devlet, çıkar değil hizmet devlet olmalı. 
Bize uygun olan demokratik devlettir.
Bizi barış ve mutluluğa götürecek olan demokratik devlettir ki; demokrasi güçlerinin birliği sanırım bunu başarabilir!

 

*www.gaphaberleri.com’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar GapHaberleri Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.