Gazze'de büyük bir trajedi yaşanıyor.
Bir tarafta Batı, diğer tarafta İslam toplumları ve büyük insanlık davasını sürdüren değerli insanlar.
Batı; Işid, El Kaide, Hizbullah ve Hamas gibi şeriatçı örgütlerden- ki bunları, bu zihniyeti zamanında Sovyetlere karşı kendileri yarattıp hortlattı- korkup çekindiği için Hamas'a karşı İsrail'in yanında yeralıyor.
Kimi Müslüman ülkelerde, yöneticiler ve halk sesiz, kimi ülkelerde de inananlar bağırıp-çağırıyor, ağlayıp- sızlıyor, bizde ise Starbucks kahvesi ve ABD kolası protesto ediyor, küçük, anlamsız bireysel eylemler ve mitink yapılıyor, başka, başka esip gürlemeden konuşmadan başka bir şey yapılmıyor; siyasi, diplomatik, ekonomik/ticari yaptırımlar uygulanmıyor yada uygulanamıyor, çaresizlik diz boyu...
Batıya, Batı'nın değerlerine gece gündüz küfür edenler, Batı'dan savaşın durdurulması için medet umuyor. Bu da Siyasal İslamcılar
için bir ironi olsa gerek!
Solcular/Devrimciler/Sosyalistler de İran'daki Humeyni pratiğinden- Tudeh ve Kürtlerin, kadınların başına gelenlerden-ötürü nötr kalıyor, öne atılmıyor.
Bir tarafta şeriatçı Hamas, diğer tarafta ırkçı Netanyahu kimden yana olunsun, insanlığın vicdanı solcular, devrimciler?
Filistin halkının haklı davası, Hilal- Haç savaşına indirgendi/çekildi/çekiliyor; gözümüzün önünde Gazze tünellerle yok oluyor.
Sonuç: Gazze'de Netanyahu soykırım uyguluyor. Filistin halkı ölüyor.
Soru şu: İslam ülkeleri demokrasi ile yönetilseydi , bu soykırım yaşanır mıydı?
Dört yıl önce yazıp dostlarımla paylaştığım, aşağıdaki yazımı okuyup kararı siz verin derim. İşte yazım;
İslam, Demokrasi İle Barışabilecek mi?
Zor ve ucu açık bir soru.
Önce, eninde sonunda İslam, demokrasi ile barışacaktır diyen, bu konuda düşüncelerini aşağıdaki gibi savunan insanların düşüncelerine bakalım:
- İslam dini bir inançtır. Diğer semavi dinlerde olduğu gibi eninde sonunda doğruyu kabul edip iman ve ibadete çekilecektir. Dünya işlerine karışmayacaktır.
- Evet, egemenlik Allah’ındır ama O, bize akıl vermiştir. Neden seçimle kendi yöneticilerimizi seçip, seçtiklerimizin bizi yönetmesine olumsuz bakalım ki.
- Hiçbir din, kültür aynı kalmaz, kalamaz. Çevresindeki dinlerden, kültürlerden sosyal yaşamdan mutlaka etkilenir. İyi olan, güzel olan, doğru olan her zaman için insanlar tarafından kabul görür. İslam dini ve onun yarattığı kültür de zamanla Batı kültüründen etkilenip değişecektir. Zaten bunu değişik alanlarda baş döndürücü bir hızla yaşayıp görüyoruz. Bu değişim/dönüşüm, İslam’ın demokrasiyi kabullenmesini getirecektir.
- Laiklik, anayasa, hukuk, insan hakları, demokrasi kavramları İslam’a karşı değil ki.
- İslam ülkelerindeki insanlar neden Batı’ya gitmek istiyorlar? İş, aş, özgürlük, demokrasi için değil mi? Bizde de demokrasi olsa kötü mü olur?
Diyenlerin karşıtları da şöyle diyorlar:
- Hayır, egemenlik Allah’a aittir. Onun kontrolünün dışında egemenlik olmaz.
- İslam’ın siyaset ve devletle birlikte olması gerekir. İslam, hem bu hem de öte dünya için geçerlidir.
- En iyi devlet İslam devletidir. İslam’ın şerri hukuku ile devlet yönetilmelidir. Peygamberimiz Medine Site Devleti’ni kurup yönetmedi mi?
- Laiklik, anayasa, hukuk, demokrasi Batı’nın bize dayatmasıdır. İslam’da bunların yeri yoktur.
- İnsan hakları kavramı da Batı’nın bize dayatmasıdır. Gerçek İslam’da zaten insan haklarıyla ilgili problem olmaz ki.
İki tarafta kendi bakış açısına göre haklı, değil mi? Bu bana Nasrettin Hoca’nın ‘Sen de haklısın’ fıkrasını hatırlattı. Fıkra şöyle: Hoca, kadılık yapıyor. Bir gün davacının biri hocanın evine gelip derdini anlatıyor, sonra da hocaya dönüp “haksız mıyım hocam?” diyor. Hoca da “haklısın” diyor. O gittikten sonra davalı geliyor. O da kendi zaviyesinden hocaya durumu anlatıyor. Çıkarken de “haksız mıyım hocam?” diyor. Hoca, ona da “haklısın” diyor. Olaya şahit olan hocanın hanımı, “hoca bu nasıl kadılık? Birinin haksız olması gerekmez mi?” diye soruyor. Hoca da hanımına dönerek, “sen de haklısın” diyor.
Bu soruyla ilgili kendi düşüncelerimi okuyunca sen de haklısın hocam diyeceğinizi düşünüyorum!
Demokrasi, laiklik, cumhuriyet, anayasa, insan hakları gibi kavramlar Batı’dan dünyaya yayılan kavramlardır. Batı medeniyetinin oluşmasına eski Antik Yunan medeniyetinin katkısı çok büyüktür.
Hristiyanlık, inanç olarak 300 yıl gizli yaşamak zorunda kalmıştır. Bizans İmparatoru I.Theodosius M.S 379 yılında Hristiyanlığı imparatorluğun dini yapınca Hristiyanlar gizlilikten çıkıp özgür olmuşlardır. Görüldüğü gibi Hristiyanlık, inanç olarak imparatorluğun himayesi altıda onun bir parçası olmuştur. Hristiyanlar, imparatorluğu kabullenmede fazla sıkıntı da yaşamamışlardır. Çünkü İsa’nın bizzat kendisi “Sezar’ın hakkı Sezar’a. Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya” demiştir. Hatta bu söz “laiklik için söylenen ilk söz” olarak da kabul edilir. Hristiyanlığın kendisi çıkış döneminde ve sonrasında bir devlet kurmamıştır, var olan döneminin en büyük imparatorluğunun dini olmuştur.
Hristiyanlar da Mezhep savaşlarından ve kilise baskısından çok acı çekmişlerdir. Kilise, otoritesini kolayca siyasetçilere, parlamentoya bırakmak istememiştir. Ancak siyasetçilerin, aydınların ve en önemlisi halkın kararlılığı karşısında geri adım atmış, laikliği, yakın zaman içinde kabul etmiştir. Hiçbir hak bedel ödenmeksizin alınmıyor!
DEVAM EDECEK