Ali Ekber PEKŞEN

Neredeyse orta büyüklükte bir ülke nüfusuna denk gelecek 18 milyon civarında öğrencimizin katıldığı eğitim-öğretim yılı; koşuşturma, telaş ve sınavları önceleyen anlayışla sürmekte. Bütün bu koşuşturmaların ve telaşın temel amacı, ülkemizin geleceği çocuklarımızın, birey olarak kendilerini gerçekleştirmeleri ve istenen özelliklerle donanımlı olarak yetişmelerini sağlamaktır.

Bu temel amacı gerçekleştirmenin çok fazla belirleyicisi vardır. Buradaki esas belirleyici, devletin yurttaş yetiştirme anlayışı ve buna uygun sisteme esas düzenlemelerdir. Bu düzenlemeler; müfredat, ders kitaplarının içeriği, iş takvimi, mevzuat gibi bir dizi prosedürden oluşur. Bunun yanı sıra; okulların araç, gereç ve fiziki donanımları, eğitimden sorumlu olanların tutum ve davranışları, geleneksel yapı ve kültürel kodların çocuk yetiştirme anlayışı üzerindeki etkileri önemlidir. Beslenme, barınma, ulaşım, sağlık hizmetleri, sosyo-ekonomik yapı, gelir dağılımı adaletsizliğiyle ortaya çıkan yaşantılar, eğitim öğretimi önemli ölçüde etkiler. Devleti yönetenlerin insan haklarına saygıyı, insana hizmet anlayışını öncelikli görevler arasında görmeleri-benimsemeleri, çocuk eğitiminde dikkate alınması gereken durumlardır.

Bütün bu belirleyenler dikkate alınmadığında, eğitim öğretim faaliyeti, dersliklerde öğretmen sorumluluğunda yapılanlar üzerinden değerlendirme gibi bir kısır döngüye hapsedilir. Bu bakış, sistemi yeniden yapılandırma bakımından çıkmaz sokaktır. Bu kısır döngüden kurtulmanın temel şartı, öncelikle sistemin baştan aşağı yenilenmesidir. Bu düşünceye ulaşmak için, işe kendimizden başlamalıyız.

Eğitim öğretim etkinlikleri; çocukların okul hayatı ile aile hayatı ve sosyal hayatının olumlu bir şekilde yürütülmesini sağlayacak organize faaliyetler olarak planlanır ve uygulanır. Bu organize faaliyetlerin temel amaçlarından birisi de, bireyin kendisini tüm yönleriyle ifade etme becerisi kazanmasıdır.

İfade, sözlü ya da yazılı olabilir. Bedensel, duygusal, ruhsal yeteneklerin ya da özelliklerin ürünü bir becerinin sergilenmesi şeklinde olabilir. Amaç, bireyin yetenekleri ve yeterlilikleri ölçüsünde kendisini ifade edebileceği yöntem, teknik ve ya biçimi seçme özgürlüğü kazanmasıdır.

Okul eğitimi olarak adlandırdığımız eğitim öğretim faaliyetlerinin merkezinde çocuk-(birey) vardır. Öyle de olmalıdır. Bireyin kendisini ifade etme becerisi ve ifade etme biçimini özgürce seçebilmesi temel amacına yönelik planlamada, işin merkezinde çocukların olduğu gerçeğinden hareket edilmelidir. Uygulamalar; özgür düşünen, olaylar ve olgularla ilgili görüşlerini, düşüncelerini anlaşılır biçimde ve de rahatlıkla ifade edebilen insanlar yetişmesine yönelik olmalıdır.

Bu temel anlayışa hizmet etmesi gereken örgün eğitim faaliyetlerinin başladığı döneme kadar, bireyin eğitiminden öncelikle anne - babalar ve ebeveynler sorumludur. Okul yaşıyla birlikte, bu amaçla eğitim almış ve formasyon kazanmış öğretmenler, eğitim yöneticileri ve eğitime destek birimi çalışanları görev üstlenirler.

Eğitim öğretimin temel hedeflerinden olan, bireyin kendisini tüm yönleriyle ifade edebilmesine yönelik çabaların her aşamasında; çocukların eğitiminden sorumlu olanlar, tutum ve davranışlarının öneminin farkında olmalıdır. Geleneksel çocuk yetiştirme anlayışı ve okul eğitimlerinde, toplumun genelince benimsenen alışkanlıkların ürünü tutum, tavırlar ve kabul gören iletişim biçimlerinden vazgeçilmelidir.  Anne – baba ve ebeveynler, öğretmenler, eğitim yöneticileri, eğitim öğretimin destek birimlerinin iş görenleri, her çocuğun bir değer ve özel olduğu gerçeğini göz önünde bulundurmalıdır.

Yetişkinlerin tutum, tavırları ve iletişim biçimleri çoğunlukla aşağıdaki gibi gerçekleşir.

Ana-babalar; “aslında benim çocuğum ……. mesleğine yönelik en iyisini yapabilir, ama ben-biz O’nun …… olmasını istiyoruz.”

Öğretmenler; “sen zeki, akıllı bir çocuksun. Ancak, ödevlerini zamanında yapmıyor, derslerine günü gününe çalışmıyor ve tembellik ediyorsun….”

Eğitim Koçluğu kavramıyla ifade edilen iş görenler; “sen şu, şu, şu konularda yeteneklisin ama, bu yeteneklerle ulaşılacak mesleklerin günümüz dünyasında yerini sorgulamalı, sayısal zekaya sahipsin, ….alanında eğitim alırsan daha başarılı olursun…”

Özel okul yöneticisi; “okulumuz çocuğunuzun yeteneklerini en üst seviyeye çıkarmak üzere motive olmuş kadrosuyla, şu kadar seneden bu yana hizmete devam eder…”

Devlet okulu yöneticisi; “vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü, ülkemizin birlik ve beraberliği, devletimizin bekası için zaman mefhumu olmaksızın çalışıyoruz.”

Kalıp yargı şeklinde ifade edilen bu tutum ve davranışlardan vazgeçilmeli. Kalıp yargılarla belirlenen hayat tarzı, şartlandırılmış insanlar yetiştirir. Şartlandırılmış insanlar yetiştirmek üzere yapılandırılan sistem, ezber üzerine yürümeyi benimser. Eğitim öğretim yılının sonuna yaklaştığımız zaman dilimi de olsa, ezberleri bozmalı, insanın yaratıcı yetenekleri olduğu gerçeğinden hareket edilmeli. Bunu sağlamak için, bireyin hiçbir otoriteye tabi olmaksızın kendisini özgürce ifade edebileceği ortamlarda eğitim alması sağlanmalı.