Eski Almanya Başbakanı Merkel'i hatırlıyor musunuz? Almanya'yı sanırım üç dönem yönetti. Sonra kendi isteği ile partisinin başkanlığına aday olmadı, dolayısıyla başbakanlığı da tekrardan istemedi ve emekli oldu.
Merker ayrıldığı zaman Almanların büyük çoğunluğu onu sevgi ile yolculayıp, günlerce sevgi gösterileri yaptılar. Peki Merkel nereye gitti?  Sarayına veya yaptırmış olduğu şatosuna, özel  villasına mı? Hayır, eşiyle birlikte oturduğu mütevazı dairesine gitti. Merkel, hayatını anlatırken evinde hizmetli çalışan veya çalışanların olmadığını, temizlik ve yemeklerini eşi ile birlikte kendilerinin yaptığını; boş zamanında yürüyüş yaptığını, kitap okumaya zaman ayırdığını söyledi. İşte bu akıllı, mütevazı kadını Alman halkı ve dürüst insanlar, parti , düşünce ayrımı yapmadan sevgi gösterileri ile emekli ettiler.
Tasarruf çağrılarının yapıldığı bugünlerde
bizdeki yöneticiler ve muhafazakârlarla, Merkel'i; hani o koca koca saraylarda yaşayan ve 667 dairesi tespit edilen ve halkın gözünün içine baka baka " benim için onların bir kıymeti yok, mülk Allah'ındır." diyen ve en son model Mercedes ile caka satan; millete de sabır, şükür telkin eden muhafazakâr Diyanet İşleri Başkanını ve o "gâvur" dedikleri Merkel'in mutavazı yaşamını bir karşılaştırın derim. Bu yazıyı  da onun için yazdım. Biri inancını kendince yaşıyor elinde edebi bir eser, diğerinin elinde kılıç ve kutsal kitap. Ve biri dairede diğerleri sarayda yaşıyor. 
Birey olamayan taklitçi toplumlarda baştaki ne yaparsa alttaki de onun yaptığını yapmaya çalışır.Baştaki koca koca saraylar mı yapıyor, alttaki de küçük küçük saraylar yapar. 
Onlar için inanç sömürü aracıdır. 
Zamanla yönetici kademede kibir ve ne oldum budalalığı kalıcı olur. Halk? Halk, önemli değil. Halkın canı cehenneme...O inancı ile teselli olsun, iş bulabilirse işi ile hayata tutunmaya çalışsın. 
Mütevazı, kültürlü olmak kolay değil.
Birileri istese de olamaz. 
Kültür, bir düşünce ürünü, yaşam şeklidir.
Bir evde yemek masasında canlı- doğal çiçek; çalışma masasında veya koltuğun yanındaki sehpada kitap ve o evde çocuk varsa o eve çekinmeden girebilirsiniz derim. O evde yaşayanlar, muhtemelen bilgili, kültürlü, nazik, sevgi ve yaşam doludur.
O evde, bir an için bir masanın kenarında  sandalyede oturduğunuzu hayal edin. Masanızda vazoda canlı, güzel kokan bir demet gül veya karma çiçek demeti olsun, elinizde de sevdiğiniz türden bir kitap;
Çiçek canlı, kitap cansız.
Zamanla çiçek solup yok oluyor. Kitap okunmaya başlanınca zihnimizde bir canlanma; kitapla gerçek, bildiğimiz dünyadan kopup, başka bir dünyaya, hayal dünyasına gitmiş oluyorsunuz. Zihninizde kitap canlanıyor, cansız varlıktan canlı varlığa dönüşüyor. Yeni , olumlu ya da olumsuz karakterlerle karşılaşıyoruz. O nedenle büyük yazarlar tanrı olarak kabul görür. Örneğin; Yaşar Kemal'in yarattığı İnce Memed veya L.N.Tolstoy'un yarattığı Anna Karenina'sı gibi... Devam edelim,  yanınızda bir çocuk sevgiyle oyuncaklarıyla oynuyor. Bütün saflığı, duruluğu, oyuncakları ile kendi dünyasında mutlu. Zaman zaman anne veya babasını, güvende olup olmadığını öğrenmek için, kontrol ediyor. Devran dönüyor, çocuklar elimizde büyüyor. Onlar büyürken, hayat tepesine tırmanırken biz küçülüp, hayat tepesinden aşağı iniyor, sona yaklaşıyoruz. Yani hayat oyunumuzda yer değiştiriyoruz. Bizler yaşlanıp çocuklaşıyor, onlar büyüyor anne baba olup çocuklarıyla birlikte bize de bakıyorlar. Tıpkı bizim yaptığımız gibi. 
Hayatı sağda solda aramanıza gerek yok, hayat bu... 
Çark, döngü, devran böyle işliyor.
Çocukların saflığı, dürüstlüğü, doğruluğu; çiçeğin kokusu ve güzelliği; kitabınızın vermiş olduğu bilgi ve haz; kendinize yarattığınız yeni dünyanız eksik olmasın. Merkel'in ve dürüst  erdemli insanların yaşamı, yaşamınıza kılavuz olsun derim.
Bu üç varlığın olduğu evler en güzel, hayat dolu evlerdir. Kendimiz için, maliyeti çok fazla olmayan  böylesine nazik, bilgi ve sevgi dolu evler yaratmaya çalışalım!
Sevgisi mal mülk olan doyumsuz; insanlığı  çukura  iten bir yaşamı mı,
Sevgisi çiçek, kitap, çocuk olan; insanlığı yücelten mütevazı bir yaşamı mı? 
Başka bir ifade ile; cehalet içinde, doğayı  talan eden zengin, görgüsüz bir yaşamı mı; yoksa kültürlü, doğa ile barışık, uyumlu mütevazı bir yaşamı mı tercih edersiniz? 
Ektiğinizi biçeceğinizi unutmadan, kararı siz verin. Bu karar yaşanakcak kaderinizdir.
Çiçek, kitap ve çocuklar yareniniz olsun!
Yazımı, üç varlığı işleyen şiirimle bitireyim.
EKSİK  OLMASIN 
Özgürlüğe yürürken yoldaşlarınız yanınızdan,
Sevgiliye giderken çiçeğiniz elinizden,
Acımasızlığa, zorbalığa karşı merhametiniz gönlünüzden,
Kabalığa karşı naifliğiniz dilinizden,
Dost sofralarında içkileriniz masanızdan,
Toprağa düşerken sevdikleriniz yanınızdan eksik olmasın.
Hayallere daldığınızda gökyüzünde yıldızlarınız,
Suratsızın karşısında yüzünüzdeki gülüşünüz,
Haksızlığın, hukuksuzluğun karşısında onurlu duruşunuz,
Emeğinizin, alın terinizin karşılığı olan cebinizdeki paranız,
Hiç ama hiç eksik olmasın.
Bencilliğin, bireyciliğin çekiciliğine karşı paylaşımın güzelliği düşüncenizden,
Sevgilinizle el ele tutuşup öpüşmeleriniz yaşamınızdan,
Dalda meyve, sapta başak, çatalda ‘bereket tanrısı’, soyda çocuk;
Ailede, okulda, çarşıda, pazarda; yaşamın, insanın olduğu her yerde,
Elinizde kitap; yüreğinizde, beyninizde, dilinizde
Demokrasinin güzelliği hiç eksik olmasın.
Ali Haydar Üzülmez
10/10/2021/İstanbul