Güneşin kavurucu sıcağı altında, Şanlıurfa’nın kadim toprakları sessizce tanıklık ediyor; bir yandan tarihin derin izleri, diğer yandan modern yaşamın getirdiği beton yığınları. Harran’ın düz ovadan yükselen konik çatıları, Göbeklitepe’nin mistik taşları, şimdi yavaş yavaş gölgelerini yeni gelen apartman bloklarına bırakıyor.

Bir zamanlar zeytin ağaçlarının ve buğday tarlalarının süslediği bu topraklar, şimdi gri betonun soğuk dokunuşuyla şekilleniyor. Şanlıurfa, tarih boyunca pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış bir mozaikken, şimdi modernleşmenin hızına yetişmeye çalışan bir şehir siluetine dönüşüyor.

Betonlaşma, sadece şehrin estetiğini değil, aynı zamanda sosyal dokusunu ve çevresel dengesini de değiştiriyor. Yeşil alanların azalması, su kaynaklarının üzerindeki baskı ve hava kalitesinin düşmesi gibi sorunlar, Urfa’nın geleceğini tehdit ediyor. Şehrin ruhunu korumak ve gelecek nesillere aktarmak için, betonlaşmanın getirdiği bu değişimlere karşı dengeli ve sürdürülebilir bir yaklaşım benimsemek gerekiyor.

Şanlıurfa’nın betonlaşması, sadece bir şehrin değil, bir medeniyetin, bir kültürün ve bir tarihin de dönüşümünü simgeliyor. Bu dönüşümün, şehrin zengin mirasını koruyarak ve doğayla uyum içinde olarak gerçekleşmesi dileğiyle…