Ali Ekber PEKŞEN
 
Totaliter yönetimlerin temel özelliklerinden birisi de, toplumsal hayatın akışına dair yapılacaklarla, yapılmayacakların neler olduğunun ayrıntılarının merkezden belirlenmesi ve bunların tüm yurttaşlara ulaşacak şekilde devlet diliyle yazılı olarak iletmesidir. Ekonomik faaliyetlerden, sağlık konusuna, ulaşımdan, güvenliğe, barınmadan, eğitime, yerel yönetimden, imar planlarına kadar hayatın her alanına nüfuz etmesi ve bundan vazgeçmemesi konusunda, çelik bir irade sergilemesidir. 
 
Bu iradenin, üniter yapının sürekliliğini sağladığına inanılır. Bu iradenin katı tutumunca belirlenen ve sınırları çizilen ilişkilerden oluşan toplum hayatından; insanların bireyselleştiği, vatandaş olarak iradi kararlar alabileceği, düşüncelerini özgürce ifade edebileceği yeni bir hayata geçişin kolay olmadığı, hemen her gün artarak devam eden uygulamalarla sabittir. Bu iradenin yıllara dayanan uygulamaları, süreç içinde norm olarak kabul görmüş ve toplumun “NORMALİ” olmuşsa,  yeni bir hayata açılan kültürel değişime ihtiyaç vardır.
 
Günümüz dünyasının küresel plandaki belirleyici aktörleri, kapitalizmin sürekliliğine hizmet edecek savaş seçeneğine ısrarla sarılmışlardır. Bu seçenek ürünü kaotik ortam, totaliter yönetimlerin adeta imdadına yetişmiştir. Yönetim anlayışları, özgürlüklerin geliştirilmesinden ve güvenceye alınmasından yana değil,  güvenlikten yana kullanılmaya kaydırılmış, uygulamalar bu doğrultuda hayat bulmuştur. Bu uygulamaların en temel göstergesi olarak, her yerde faşizan baskılar artmış ve bu tür baskıların meşru gösterilmesi adına, güvenlik gerekçeli bahaneler yaratılmıştır.
 
Dünyanın farklı coğrafyalarında, totaliter sağ siyasetin temsilcisi partilerin iktidarlarını devam ettirdiklerine, sağ totaliter zihniyeti benimseyen devlet politikalarının, faşist hareketleri görünür biçimde güçlendirdiğine tanıklık etmekteyiz. Faşist hareketlerin; milliyetçilik, çeşitli komplo teorileri, kadın düşmanlığı ve hakikatin sıradanlaştırılması ve yalanın siyasetiyle güçlendirilerek tahkim edildiğini izlemekteyiz. 
 
Totaliter yönetimler kendisini yaratan sistemin işleyişinin var ettiği ekonomik sıkışmışlığın sonucu ortaya çıkacak yönetim krizinin, kitlelerin duygularına hitap eden politikalarla aşılmasını tercih eder. Bu tercihini, milli ve dini duygulara hitap eden siyaset diliyle kitlelere ulaştırır. Devlet meselesi kisvesi altında kitleleri ajite eden bir siyasal dil kullanır. İnsanca hayatın önündeki en büyük engeller olan hukuksuzluk, yolsuzluk, işsizlik, eğitimden yararlanamama, konut sorunu, gelir dağılımı adaletsizlikleri gibi toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren konuları kamufle etme yolunu seçer.
 
Hukuksuzluk ve ekonomik istikrarsızlıklardaki sürekliliğin yönetimdeki sıkışıklığı artırdığı dönemler, faşist anlayışın psikolojik harp kaidelerini ısrarla uyguladığı safhalardır. Bu safhalar genellikle, ekonomik ve sosyal meselelerin tavan yaptığı zaman dilimidir. Asıl meseleler üzerine yoğunlaşmayı engelleyecek, hukuksuzlukların görmezden gelinmesini sağlayacak, insanların dikkatini temel meselelerden uzaklaştıracak siyasi atraksiyonlar faşizmin ısrarla başvurduğu taktiklerdir. Bu konudaki en önemli silah, insanların duygularına hitap eden siyasi ritüeller kullanmak, zaman zaman aleni kaba kuvvete başvurmaktır.
 
Faşizm bu anlayışla, çaresizliği kabul ettirmeyi ve büyük güce teslim olmanın en doğru yol olduğunu salık verir. Ekonomik ve hukuki alandaki sıkışmışlıkları, ideolojik aygıtlarla aşma yolunu seçer. Özellikle umutsuz kitleler üzerinde bunun çok etkili olduğunu bilerek hareket eder ve duygulara hitap eden siyaset tarzını ısrarla sürdürür. Bu konuda en büyük silahlarından birisi medyadır.
 
Örgütsüz toplumlarda, egemen ideolojinin belirleyici bir etkisi vardır. Kitlelerin temel sorunlarına yoğunlaşmaları yerine, insanları yönlendirerek dikkatlerin başka yönlere çekilmesi egemen ideolojinin temel anlayışıdır. Bu manada en önemli silahı, kendi yarattığı "iç ve dış düşmanlar" üzerinden üretilen politikalardır. Bu minvalde oluşturulan politikalardan sapmadan yürüyen merkezi devlet aklıyla menzile ulaşmak hedeflenir.
 
Bu siyasetin ürünü uygulamaların hayat bulmasında, devletin en büyük dayanağı otoriter aile yapısı ve merkezi aklın ürünü eğitim sistemidir. Çocukların itaatkâr, terbiyeli, kutsal devlet anlayışına uygun ahlâka sahip, geleneklerine, milli ve manevi değerlere bağlı, büyüklere saygıda kusur etmeyecek biçimde yetiştirilmeleri esastır. Bu esasa göre önlemler zaman geçirilmeden ve taviz verilmeden alınır. Aile yapısının korunmasıyla ilgili düzenlemeler konusunda oldukça katı tutum sergilenir. 
 
Bu kurumlar üzerinde en etkili otorite inanç sistemidir. Bu nedenle inanç sisteminin belirleyici olacağı uygulamaların egemenlik alanı, devlet eliyle genişletilir. Eğitim sisteminin her kademesinde bu doğrultuda uygulamalara yol açacak düzenlemelerin hayata geçirilmesinde kararlılık sergilenir. Eğitim sistemi içine monte edilen bir kısım derslerin ve uygulamaların, eğitimci olmayan ve özellikle din adamı yetiştirmek üzere kurulan okul çıkışlılardan seçilmesi ve ailenin korunmasına dair ivedilikle yapılan düzenlemeler bu çerçevede değerlendirilmeli. 
 
Totaliter yönetimin uygulanmalarıyla hayat bulan faşizmin kurumsallaşması engellenemediğinde, gelecek zaman dilimi, kayıp yıllar olarak tarih sahnesinde yerini alacaktır. Faşizmin kurumsallaşmasını engellemek için demokrasi güçleri birlik olmalı ve süreç ortak akılla yönetilmelidir. Hedef, eşit yurttaşlık temelli hayatın inşası ve evrensel hukukun belirleyici olduğu yönetsel yapının kurulması olmalıdır.