Nevzat Laleli

         Hiç kimsenin tek başına bütün ihtiyaçlarını karşılayamayacağı bir toplum hayatında belli kurallar manzumesi içerisinde yaşamak ve mutlu olmak durumundayız. Mutluluğu sağlayacak şartlardan ilki uygun bir eşle kurulan aile yuvasıdır.

Mutluluk iki ayrı cinsin ruhi ve bedeni ihtiyaçlarının giderilmesiyle sağlanmaktadır. Yemek-içmek, giyinmek-kuşanmak, gezmek-tozmak gibi maddi ihtiyaçlar, sevgi, aşk, mutluluk, şefkat, merhamet, kin, nefret duyguları gibi manevi ihtiyaçlar bunlardan bazılarıdır.

Adam zengindir. Dünyalık her şeyi vardır. Ama mutlu olması için bunlar yetmemektedir. Hele malına başkalarının göz dikilmiş olabileceğinin hissedilmiş olması var olan mutluluğu alıp götürmeye yetecektir.

Güçlü toplumlar, mutlu ailelerden oluşur.

Ailenin etrafını kuşatan, onlara sıcak bir ortam hazırlayan ve onları tabiat şartlarıyla, kötü kişilerin kötülüklerinden koruyan bir evin bulunması yanı sıra ailede baba ve annenin bulunması da gereklidir. Bir şarkıdaki, “neyleyim köşkü, neyleyim sarayı, içinde salınan yar olmayınca” ifadesi bir doğruyu terennüm etmektedir (anlatmaktadır)

Ailenin temel taşı kadındır. Yuvanın kurulması ve devam etmesinde en büyük görev kadına düşmektedir. Atalarımız bunu “yuvayı dişi kuş yapar” şeklinde ifade etmişlerdir.

Bu gün yıkılan yuvalara bakarsanız dişi kuşun yani kadının görevini aksattığını veya yapmadığını görürsünüz. Zaruret olmadığı halde çalışan ve zamanının büyük bir kısmını evinin dışında geçiren kadının, kocası ve çocuklarına gereken önemi veremeyeceği açıktır.

KADININ ÖZELLİKLERİ

Evin hanımı, önce bir kadındır. Kocasının sultanı ve sevgili eşidir. Çocuklarının biricik annesidir. Onun için kadın ailenin vazgeçilemez bir bireyidir.

Yaratıcımız, cennetteki bütün nimetleri her türlü cazibeleri (çekicilik) ile Hz. Âdem’in emrine vermişken, bu nimetleri yeterli görmemiş ve kadını da yaratarak, Havva validemizi ona eş olarak yaratmıştır.

Kadının dişiliği (cinselliği) kocasına aittir. Bir kadın kocası için ne kadar süslenirse o kadar ecir kazanır, sevaba girer. Ama süslenmeyi dışarı çıkarken yapar, bununla yabancı erkeklerin dikkati çekerse o kadar vebale girer, günah kazanır. Bu gün etekleri dizinin üzerinde, göğüslerinin bir kısmı açık, göbeği açık kadınlar kışkırtıcı dişilikleri ile acaba ne yapmak istediklerinin farkında mıdır? 

          Peygamberimiz (s.a.v) bir hanıma kocası için, “O senin cennetindir” buyurarak, kadının kocasının haklarına riayet etmesi halinde cennete gireceğini müjdelemiştir. Erkek de karısının kendisine Allah’ın bir emaneti olduğu bilir ve karısının haklarına riayet ederse o da bu sebeple cennete girecektir.

Bir başka hadis-i şerifte Peygamberimiz; “ Bir kadın beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar, bir de kocasının haklarına riayet ederse Cennetin sekiz kapısından hangisinden isterse oradan girer” buyurmaktadır.

Kadın, çocuklarının annesi ve hürmet edilmeye layık en önemli varlıktır. Önce bebeğine hamiledir. Onu uzunca bir zaman karnında taşır. Hamilelik döneminde çocuğuma bir şey olmasın diye çırpınır. Çocuğuna zararlı olacak besinleri yemez ve içmez. Doğumu bin bir meşakkatle yapar. Doğumdan sonra onu buluğ çağına kadar (aklı erinceye kadar) yine koruyup gözetecek, yemeyecek yedirecek, içmeyecek içerecektir.

Sevgili Peygamberimiz, kendisinden; “ Sevip saymam ve kendisine hizmet etmeme en layık olan kimdir?” diye soran bir adama üç kere “Anandır” dedikten sonra dördüncüsünde “babandır” buyurmuştur. (Sahih-i Buhari 12/1995)

SEVGİ VE SADAKAT

Ailede bulunması gereken manevi yapı ikiye ayrılmaktadır. Bunlar; Sevgi ve rahmet ile ulfet ve muhabbettir. Sevgi, Allah’ın insanların kalbine koyduğu çok büyük bir manevi duygudur ve hiçbir çıkar düşünmeden karşılıksız yapılanıdır. Temeli Allah’ın rızasıdır ve süreklilik arz eder. Eğer aile fertleri sevgiyi yakalamışlarsa, yaratıcımız bu sevgi yüzü suyu hürmetine rahmetini göndererek bu aileye büyük bir huzur ve mutluluk verecektir. Ulfet ve muhabbet ise sevginin kademelerini oluşturmaktadır.

Ailede birbirlerini sadece cinsel yönleri ile değerlendiren karı ve kocanın yuvayı bir ömür boyu götürmeleri mümkün değildir. Çünkü bir müddet sonra her ikisi de yaşlanacak ve artık birbirlerinde gençliklerindeki cinsellikleri bulamayacaklardır. Bu durum, önce eşler arasında geçimsizliğe daha sonra da yuvanın yıkılmasına gidecektir.

Mutluluğun sağlanması eşlerin birbirlerine sadakati ile mümkündür. Bırakın eşlerden birinin diğerini aldatmasını, birinin kalbinde “acaba beni aldatır mı” şüphesinin girmesi bile yuvada huzursuzluğu çıkartacaktır.

Dini değerlerimizin eşler arasına koymuş olduğu güzel ölçüler, bu şüphe duygusunun ortadan kalkmasını sağlamıştır. Bu sebeple yuvada huzur vardır. Dini değerleri korumayan sosyetik ailelerde, kocanın eşini aldatması marifet sayılmakta ve adına “kaçamak” denmektedir. Erkeğin kendinde bunu hak görmesi ister istemez kadınında kaçamak hakkını vermektedir. Bunlar mutluluğun (M) sini bile yakalayamayan insanlardır.

KADIN HAKLARI

Kadın hak ve hürriyeti ancak inançlı bir ailelerde bulunur. Kadın kocasının haklarını gözetmek kaydıyla her şeyi yapabilir. Kadının malı olur. Kendi malı veya kocasının malından tasarruf yapabilir. Bir yere gidebilir. İlim tahsil edebilir, öğrenebilir. Çocuklarının terbiyesini kadın verir. İsteklerini rahatça kocasına söyleyebilir.

Bir kadın evlenme isteğini bile bildirebilir. Allah Resulünün ve bazı sahabelerin bulunduğu bir topluma bir kadın geldi ve “Ya Resulaallah. Ben nefsimi sana hibe ediyor ve mihirsiz olarak eşiniz olmak istiyorum” dedi. Bu sözünden sonrada uzun müddet ayakta cevap bekledi. Peygamberimiz cevap vermeyince, oradaki mü’minlerden biri; “Ya, Resulallah. Bu kadını siz nikâhlamıyorsanız onu benimle evlendirin” dedi. Peygamberimiz o şahsa, “Yanında mihir olarak verecek bir şeyin var mı” diye sordu. Adam; “Hiçbir şeyim yok. Ya Resulallah” diye cevap verdi. Allah Resulü; “Kur’an dan ezber bildiğin sureler var mı?” Adam da; “ Evet var, ya Resulallah. Şu şu sureleri bilirim” diye cevap verdi. Peygamberimiz de ona; “Ezber bildiğin sureleri ona öğretmen karşılığında bu kadını sana nikâhladım.” Buyurdu. (Buhari 13. baskı 11/292–1803)