Nevzat Laleli

Milli Görüş’ün siyasi sahada boy göstermeye başladığı günden beri her fırsatta dile getirdiği insanların insan olmaktan doğan haklarının, birbirinden ayrılmaz beş şartı bulunmaktadır. Bunlar; yaşama hakkı (can emniyeti), İnanç hürriyeti (din emniyeti), aklın korunması, malın korunması (mal emniyeti) ve neslin korunması haklarıdır. Bunlardan “inanma hakkı”nın ise dört tali (ikinci) şartı bulunmaktadır.

A. Yaşama (canın korunması) hakkı

Hiç kimsenin bir başkasının yaşama hakkını elinden almaya hakkı yoktur. Devlet kendi bünyesinde yaşayan her kesin canını korumayı tekeffül etmiştir (garanti altına almıştır). Bu hakka kadın erkek, genç ihtiyar, fakir zengin her kes girdiği gibi ana karnında henüz cenin halindeki yavrular da dâhildir. Annenin hayati tehlikeye girmesi hariç “kürtaj” yapılamaz.

            Görüldüğü gibi yukarıda ki haklar, fert ve toplumun haklarının korunması gayesiyle onların aralarında oluşacak haksızlıkları gideren ve yaşanılan ortamı tanzim eden kurallardır.

B. İnanma hakkı (inanç hürriyeti)

Hiç kimsenin neye, nasıl inanacağını bir başkası belirleyemez. Bir inanç sahibinin bu hakkı elinden alarak zorla başka bir dine veya inanca girmeye zorlanamaz. Her kes dilediği inanca sahip olmakta hürdür. Bizim inancımız; “Dinde zorlama yoktur” hükmünü koyarak yeryüzünde ki bütün insanların, istediği inanmaya ve inandığı gibi yaşamaya haklarının olduğunu ilan etmektedir.

İnanç hakkının birbirinden ayrılmaz dört umdesi (şartı) bulunmaktadır. Bunlardan biri eksik olduğu zaman orada inanç hakkından söz edilemez. O zaman orada insanlara zulüm yapılıyor demektir. Bu haklar şunlardır.

İnanç hürriyetinin birbirinden ayrılmaz dört şartı;

— İnandığını ifade edebilme hakkı. Bu hak hiçbir güçten korkmadan, çekinmeden bir dine inanabilme hakkıdır. Bu inancını sözle ifade edebileceği gibi yazma yoluyla da söyleyebilir. Bu uğurda gazete, dergi çıkarabilir, radyo veya televizyon kurabilir.

— İnancının eğitimini alabilme hakkı. İnanç sahibi ister kendisi olsun, ister ailesi olsun veya isterse çocukları olsun velayetleri babanın ve annenin üzerinde oldukları için bunların kendi dinlerinin eğitim ve öğretimleri alabilme haklarına sahiptirler. Buradan çıkan diğer bir hak da bu eğitimi ve öğretimi verebilecek okullar kurmak, dershaneler açmak, öğretmenler yetiştirmek olarak karşımıza çıkmaktadır.

— İnancına ait teşkilatlanabilme hakkı. Aynı inanca sahip insanların bir araya gelerek dernek, vakıf, sendika ve parti kurma haklarını kullanabilmeleridir. Hiç kimse ve hiç bir yönetim bu hakkın kullanılmasında onları engellemeye kalkışamaz.

— İnandığı gibi yaşayabilme hakkı. Bir insan, içinde bulunduğu toplum onun inancını paylaşmıyor olsa bile o insanın inancının öngördüğü şekilde yaşama hakkına sahiptir. İnancını gereği istediği kılık kıyafeti giymesinde ve inancının öngördüğü hayatı yaşamasında onun önüne her hangi bir engelleme konamaması demektir.

C. Aklın korunması; Akıl, insanı insan yapan en değerli bir özeliktir. Bir insandan aklı kaldırırsanız geriye, yiyen içen bir de şehvetini tatmin eden bir hayvan kalır. O halde aklı gideren, aklın görevini yapamaz duruma getiren ne veya neler varsa hepsi ortadan kaldırılmalı ve mutlaka akıl korunmalıdır. Aklı gideren en önemli madde içkidir.

D. Malın korunması; Çalışanla çalışmayanın, israf edenle tutumlu olanın arasında ki fark birinin mallarında ki artış ile diğerinin sefilliğidir. Bir insan çalışmış helalinden ve hak ederek kazanmış bir malı veya parası varsa bu onun hakkıdır ve korunmak durumundadır. Hırsızlık, soygun, kap-kaç, hortumlamadan vb. eylemlerle bu hakkın kaybedilmemesi sağlanacağı gibi devletin koyacağı haksız vergi ve zamlarla bu hakkı kimsenin elinden almaya yetkili değildir.

E. Neslin korunması; Nesil yani çocukların, ana karnından başlayarak onların hayata atılma çağlarına kadar korunmaları demektir. Nesli bozacak en önemli olay nikâhsız birleşmelerdir. Takdir-i İlahi ana karnına düşen bir çocuğun babası belli olmalı, ailenin ve evlatlarının yetişmesinde üzerine düşen görevi yapmalıdır. Bu gün Avrupa da olduğu gibi gençler, yana yakıla gerçek babalarını aramamalıdırlar.

Bu hak istismar edilerek televizyonlar, gazeteler ve internet açık saçık resimler, filimler, diziler yayınlanamaz ve hiç kimsenin cinsel istismarına zemin hazırlayamazlar.

            Görüldüğü gibi yukarıda ki haklar, fert ve toplumun haklarının korunması gayesiyle onların aralarında oluşacak haksızlıkları gideren ve yaşanılan ortamı tanzim eden kurallardır.

BATININ SİSTEMİ, KAPİTALİZM

Tarih şahittir ki ülkemizde insan haklarının korunmasına ait bütün kurumlarımız hassas bir şekilde çalışırken, Batıda inançlarının tezahürü olarak başka insanları esir ve köle etmenin çalışmamaları yapılmaktaydı. Bunlardan birisi Yahudi Adam Schmith, Keynils (Kapitalizmin kurucuları) ve Yahudi Karl Marks (Komünizmin kurucusu) olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kapitalizmi kuranlar; “Oturduğumuz ve hatta yattığımız yerden nasıl para kazanabiliriz?” sorusunu kendilerine sorarak bu soruya cevap aramışlar ve insanlığın karşısına faize dayalı “Kapitalizm” adında bir canavar sistem çıkarmışlardır.

Kapitalimde Devlet işletmeleri idare etmez. Güya bu sistemde serbest piyasa ekonomisi geçerlidir. Mal fiyatları rekabet ortamında ucuzlayarak, tüketiciye intikal eder. Ama şirketler, holdingler ve karteller kendi aralarında yaptıkları anlaşmalar ile rekabet piyasası yerine soygun piyasasını haline geliştirmişlerdir. Artık malın fiyatı karteller tarafından belirlenir ve piyasaya arz edilir. Tüketici ister bu malı alır isterse boynunu büker.