Yazarlık aykırılıktır. Karşı duruş vardır, her kelimesinde. Yaşamın gerçeklerini yüreğinde hissederek yazar. Acı ve hüzne tepkili, sevgiye mana kazandırır. Yanlışı kabullenmez. Suça karşı tavırlıdır. Liyakat sahiplerini takdir eder, beceriksiz sadakat göstererek bir yerlere gelmiş, el ovalayanları af etmez.  Doğruyu söylemekten çekinmez. Zaten aydın olmanın gereği de budur. Yazar, iktidarın doğrularına sahip çıktığı kadar yanlışına  karşı dik durmasını bilir. Doğruyu görürse yazar, eksiği, gediği, yanlışı af etmez.  Onun için yazar, yaşaman gerçeklerini toplumla paylaşmak zorundadır. Olumsuzlukları görmeyip methiye yazanlar, hayatın mantalitesinden habersiz olanlardır.

           

Eleştirmek, yorumlamak, yanlışı ve doğruyu görmek, güzeli ve çirkini söylemek, unutulanı hatırlatmak, yön göstermek, barış ve sevgi çeşitlemesi sunmak yazarların görevidir. Bunları yazarken mutlaka birilerini karşısına alacak, kimilerini hedef tahtasına koyarken kimileri yapılanları sataşma kabul edecektir. Bazen kendisi de hedef olacaktır.

           

Ülkeyi süt liman göstermek pembe tablolar sunmak insanın kendisini habersiz olmak veya at gözlüğü takmak, bizi ülke gerçeğinden uzaklaştırır. İç dengeleri korumak, güvenlik içinde olmak, dış dünya ile arasında hoşgörü içinde olmalıdır.

           

Günümüzde iktidarın yaptırımları ve çalışmaları hakkında gazetelerde yeni bilgiler paylaşıldığı gibi eski defterler de karıştırılmaktadır.  Yaşanmış ve toplum içinde derin yaralar ve tedirginliğe, korkuya sebep olan olaylara kim nasıl savunma yapabilir. Her iktidar vaatlerle gelir. Sevindirir. Hemen yerine getirecek diye bir kaide yoktur. Zaman ve süreç işidir. Bazen toplumsal çıkarlar, ülkenin menfaati gereği söylediklerinden vazgeçebilir. Her söylenene inanmak veya olurunu beklemek gaftır.  

           

Eski defterleri karıştırınca karşımıza faili belli, faili meçhuller çıkıyor.  Yine örtbas edilme çabasında. Gündem öyle farklı alanlara çekilmekte ki ülke gerçeğini unutuyoruz. Mesela öteden beri konuşulan Filistin meselesi çok gerilerde kaldı. Şimdi gündemde olan halkın duygusal yanına hitap eden göçmen krizi bu kadar böyle başıboş değildi.  Yunan adalarına kimse rahatlıkla geçemiyordu. Ne oldu da son dönemlerde, Suriye de baş gösteren savaştan sonra birden bire hortladı. Lastik botlarla ölüme gidenlerin feci sonlarını görüyoruz.

           

Günümüzde yine ikinci sıraya düşen faili meçhuller, Ankara baş savıcısının "2000-2003 yılları arasında işlenen faili meçhuller yeniden araştırılacak" demesi demek ki faili meçhuller kapanmamış hala sürdüğünün işaretidir.

           

Bir kaç olayı başlığıyla yazalım. 2002 yılında öldürülen Dr. Necip Heblemitoğlu ile ilgili soruşturma nedense hala sumen arasında. Hatırladıklarımı sıralayalım. Işid'in Niğde eyleminden bir habere rastlamıyoruz.  Diyarbakır'daki patlamanın ucu nere vardı. Suruç'ta öldürülen otuz üç kişinin sorumlusunun iş birlikçileri bulunamadı. Roboski olayı kulaklarda çınlamakta hem de  muamma olmaktan çıkmış.

           

Hafızalarda canlı durun Muhsin Yazıcıoğlu  şüpheli ölümünün sonucu n'oldu. Sanırım isimlendirmeye gerek yok. Ülkenin dört bir yanında linç edilen, kimliğinden dolayı hakir görülen vurulan kaç insanın suçlusu ceza giydi. Gaffar Okan'ı unuttuk. Terörist adı altında öldürülenleri, kazaen ölen ve eğitim zayiatı olarak gidenleri saymıyorum.

           

Bombalı saldırılar ve tuzaklar. İlçelerde sokağa çıkma yasağı, siperler, barikat ve hendekler, okulların yakılması toplumun kanayan yarası. Sıra camilere gelince kimin niçin tüm bu işleri yaptığı, bundan nasıl nemalandığı merak konusu. Hepsine "terörist örgüt" deyip çıkmak işin kolay yanı,  ne kadar doğru ve güvenilir.

           

Bu ülke de  hepimize yetecek kadar yeraltı ve yerüstü nimetler, madenler ve  sayılmayacak zenginliklerle doludur. Demokratik ve barış söylemleri yüreklerde şekil bulduğu gibi dillerinde karşılıklı hoş sohbet içinde olsun ki bu ülke rahat ve huzur bulsun.

           

Ülkenin kalkınması, barış, hoşgörü, demokrasiden nasiplenme, demokratik açılımlarla ülkeyi taçlandırma, ülkede yaşayan insanlar arasındaki birlik beraberlik ve eşit yaşamaktan geçer. Sorunların çözümüne tepkisiz ve nedense suskun kalkmaktayız. Ülkeyi ateş topundan uzak tutmak, yapılan yanlışlardan arındırmak, huzuru bulmak için el ele barışa koşma erdeminden nasiplenmek hepimizin görevi olmalıdır.

             

Adli sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü verilerine göre; "Türkiye genelinde yalnızca 2004 yılından 2005 e devredilen faili meçhul dosya sayısı 1 milyon 183 bin 377 yeni gelenlerle birlikte 2005 yılında toplam 1 milyon 681 bin 847 faili meçhul dosyaya bakan savcılıklar, 13 bin 494 dosyanın failini buldu, 179 bin 720 dosyayı da zaman aşımından kapattı. 2006 yılına 1 milyon 488 bin 633 dosyayı devretti."

             Gaphaberleri.com Yazarı 

Araştırmacı -Yazar –Şair: Misbah Hicri