ESAM, Ekonomik ve Sosyal araştırmalar merkezi adıyla kurulmuş Milli görüş esaslarına bağlı bir kuruluşumuz var. Genel Başkanı Recai Kutan. Geçenlerde İstanbul’da “İslam ülkeleri temsilcileri ile bir toplantısı yaptı. İslam ülkelerin durumları müzakere edildi ve hazırlanan sonuç bildirisinde; “Bu toplantılar, temenni dağıtan bir toplantı olmaktan çıkartılmalı ve icraat ortaya koyan, İslam ülkelerinin dertleriyle dertlenen bir kuruluş olmalıdır” kararına varıldı.

            Ankara’da ki Genel Merkezinin geniş salonunda her hafta Çarşamba günleri yapılan ve önemli misafirlerin davet edildiği, önemli konuların görüşüldü, sohbetler de yapılmaktadır.

            6.Ocak.2016 Çarşamba günkü sohbette ise KKTC; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti eski Ankara Büyükelçisi Dr. Ahmet Zeki Bulunç davet edilmişti. Bulunç, “Kıbrıs’ın son durumu”nu anlattığı konuşmasında; “Papaz Makaryosun ve EOKA’cıların, adadaki Türkler’e katliamlar yaptıkları ve adadan Türkleri tamamen temizlemeye matuf ihanetlerine dur diyen Türkiye’nin ve daha doğrusu başbakan vekili ve yardımcısı Erbakan’ın hamleleriyle ortaya koyduğu 1974-75 Kıbrıs Barış harekâtıyla elde edilen Kıbrıs ve orada ki haklarımız, elimizden çıkmak üzere…” diyerek önemli konulara temas etti.

            Milli Gazete’den ve TV5 den başka bu haberlerin çıktığı bir başka gazete ve TV’nin bulunmaması, Türkiye’de nasıl yanlış bir siyaset zeminin hazırlandığının en açık bir işaretidir.

            

            ABD KIBRIS DA RUMLARA ÇALIŞIYOR

            KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile Rum lider Nikos Anastasiadis tarafından yürütülen müzakerelerin perde arkasını anlatan Bulunç, “uzlaşmanın şartlarını ABD’nin Kıbrıs Büyükelçisi hazırladı ve bizim bütün kazanılmış haklarımız ortadan kaldırıldı” dedi.

Bulunç; “Bu anlaşma yürürlüğe girerse, Türkiye’yi de kıskaca aldıklarını, Türkiye’nin kıyısı olan ama denizi olmayan konuma getirecek bir strateji uyguladılar” şeklinde konuştu. 

Barış Harekâtı sonrası belirlenmiş olan Ercan Tavsiyeli Hava Sahası’nı mutlaka koruyacak politika izlenmesi gerektiğine vurgu yapan Bulunç, “Oluşacak dengelerde KKTC’nin rolü etkindir. Federal Kıbrıs, eyaletciklermiş, bunların oluşturacağı bir Kıbrıs bizim ulusal çıkarlarımız açısından kabul edilecek bir gelişme değildir. KKTC’nin ortadan kalktığı noktada Türkiye çok önemli güç alanını kaybetmiş olacaktır” dedi.

ADA’DA SİNSİ PLAN

Adada yapılmak istenen şeyleri özetleyen Bulunç, şunları söyledi.

Türkiye’nin garantörlüğü feshedilecek.

TSK, Ada’dan gönderilecek.

Fır hatları ve deniz yetki alanları yeniden dizayn edilecek.

Türk bölgesine yüzde 20 oranında Rum yerleşecek.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde birçok bölge Rum Yönetimi’ne geçecek.

Türkiye, kıyısı olan ama denizi olmayan Akdeniz haline getirilecek.

Kıbrıs tamamen anavatandan kopartılıp, Rumlar güçlendirilerek Akdeniz’deki dengeler Türkiye’nin aleyhine şekillenecek” dedi.

 “Bu gün yapılan müzakerelerin içeriği tam olarak bilinmemektedir. Ne KKTC’deki kamuoyu ne de Türkiye’deki kamuoyu bu gelişmelerden habersiz. Aynen Annan Planı’nda olduğu gibi aniden önümüze belgeler konabilir. Bunun üzerine toplantıların yoğun olarak yapılması gerekir. Bu konuda kamuoyunun bilgilendirilmesi gerekir. Gazeteler ve medya grupları Kıbrıs konusunu gündeme taşımıyorlar. Taşınan konular düzenlenmek istenen altyapıya yöneliktir” diye konuştu.

Doğu Akdeniz’de Yunanistan, Güney Kıbrıs ve İsrail arasında denge oluşumu vardır. Bu ülkeler aralarında protokollerini de imzaladılar. Yunanistan, Güney Kıbrıs ve İsrail’i bir araya getirecek oluşum yapılmaya çalışılıyor. Bununla Türkiye’yi olumsuz etkileyecek yapıyı oluşturmaya çalışıyorlar. Bizim Mısır’la olan ilişkilerimizin bozulması yeni bir stratejik bozukluk meydana getirdi” şeklinde konuştu.

MÜLKİYET HAKKI RUMLARA VERİLECEK

KKTC’de harekâttan önce taşınmaz mal bırakmış olan Rumlara öncelik verileceğini söyleyen Bulunç, “Rum tarafı taşınmaz mal konusunda ise KKTC’de taşınmaz mal bırakmış olan bütün Rumlara mülkiyet hakkının kullanımında ilk söz hakkının verilmesini, Kıbrıslı Türklerin 41 yıllık kullanımından doğan mülkiyet haklarının ise ikinci derece geçerliliğe sahip olmasını ileri sürmektedir. Başka bir ifade ile Kıbrıslı Türklerin 41 yıllık kullanımdan doğan,  mülkiyet üzerindeki ‘öncelikli’ söz hakkının ortadan kalkmasını talep etmektedirler” dedi.