Milli Görüşle yoğrulmak yazı serisi HAY-DER Gen. Başk. Nevzat Laleli
1995 seçimlerinde 6 milyon oyu ile birinci parti olarak 158 milletvekili çıkartan ve DYP ile hükümet kuran RP, o yıl beni POAŞ - Petrol Ofisi Yönetim kurulu üyeliğine atadı. POAŞ’da çalışanlar; “Bir yönetim kurulu üyemiz var. Hiç beklenmedik bir zamanda yanınızda olur. Ama korkmayın. O, işçi ve memurların yanındadır.” unvanına kavuşmuştum. Bu çalışmalarım, Erbakan Hükümetinin 17. Haziran.1997 tarihinde istifa etmesine kadar devam etti. Bu arada 28.Şubat.1997 YAŞ toplantısını da yaşamıştım.
1997 yılı 17. Ağustos’unda Milli Gençlik Vakfından ayrılmıştım ama bana teşkilatta başka bir görev verilecek, duygusuyla gönlüm huzurluydu.
RP, 16 Ocak 1998 de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı.
Milli Görüş’ün 4. Partisi Fazilet Partisi 17.Aralık.1997 tarihinde Recai Kutan Bey’in Genel Başkanlığında kuruldu. Ama FP’de aynı akıbete uğradı ve 22.Haziran.2001 tarihinde yine Anayasa Mahkemesince kapatıldı.
Daha sonra Saadet Partisi Milli Görüş’ün 5. Partisi olarak 20 Temmuz 2001 de Recai Kutan Genel Başkanlığında kuruldu. 26 Ekim 2008'de yapılan 3. Büyük Kongre'de Numan Kurtulmuş Genel Başkanlığa getirildi.
1997 den 2008’e kadar tam 11 yıl, bana bir görev verilmedi. Bu da benim içime dert olmaya başlamıştı. Acaba bana niçin görev verilmiyordu?
YUVAMIZ EVLENDİRME BÜROSU
1999 yılında büyük bir deprem yaşanmış Marmara bölgesini kasıp kavurmuştu. Kış yaklaşıyordu. Prefabrik evlerde veya çadırlarda yaşamak çok zor olacaktı. Bir gazetenin attığı manşette; “Dünya’da kimsenin aklına gelmeyen bir fikri, Eski MGV Genel Başkanı Nevzat Laleli ortaya attı” diyordu. Ben; “Deprem bölgesinden bir kızımız deprem dışı bölgeden bir oğlumuzla evlendirilmeli, oğlanın evi müsaitse, kızın ailesi kışı o evde geçirmelidir. Deprem bölgesinden bir oğlumuz iç güveysi olarak deprem dışı bir bölgeden bir kızımızla evlendirilmeli, kızın evi müsaitse oğlanın ailesi kışı orada geçirmelidir” demiştim.
Bu fikir öyle gelişti ki Show TV bana bir komplo kurarak bu çalışmayı bütün dünyaya tanıttı. İhtiyacı olanların bana başvurmasıyla ben bir “Evlendirme bürosu” sahibi olmuştum. Bu gün bu çalışmaların 17 yılını doldurmuş, 80 çift (160 kardeşimizi) yuva sahibi yapmıştım.
ERBAKAN HOCAMIZLA GÖRÜŞME
Hocamız, biraz gözlerden uzak kalmak ve yorgunluğunu atmak üzere yaz aylarında Balıkesir/Altınoluk’daki yazlığa giderdi. Bana 11 senedir bir görev verilmeyişi de iyiden iyiye içimi kemirmeye başlamıştı. Her Müslüman’a farz olan Cihad ibadetini, ben niçin yapamıyordum? Söz verildiği halde bana niçin görev verilmiyordu? Acaba, benim bilmediğim bir suçum veya kabahatim mi vardı?
Bu ve benzeri sorularıma cevap bulmak için Altıoluk’a, Osman Akgün’e telefon açtım ve “Ben Hocamla görüşmek istiyorum” dedim. Osman, “Hocamla konuşayım. Sana dönerim dedi.” Bir müddet sonra Osman bana dönerek, Hocamın bana “gelsin” dediğini bildirdi.
2008 yılı yaz ayında bir Perşembe günü gecesi Ankara’dan otobüsle Altınoluğa gittim. Ertesi gün Cuma. Biraz istirahat ettikten sonra yazlığa yakın bir köydeki camiye Cuma namazına gittik. Cuma namazını eda ettikten sonra, Hocamız mutad-ı vechile (her zaman yaptığı gibi) önce orada hazır bulunan cemaatle ve basın mensuplarıyla görüştü. Günün olaylarını Milli görüş açısından değerlendirdi. Sonra bir odaya girdi ve görüşmek üzere oraya gelenlerin içinden önce beni çağırdı ve bana; “Buyur Nevzat…” dedi.
Günlerdir kafamda hazırladığım konuşmamı arz etmeye başladım. “Hocam” dedim.
“Bu gün, “Gelenekçiler–Yenilikçiler” lafların ortalık da dolaştığı bir dönemdeyiz. Bu dönem de ben, sizin emirlerinize amade olduğu arz etmeye geldim” dedim. Hocam;
“Eğer bunun için gelmişsen zahmet etmişsin.” dedi.
“Hocam, bir iki konu daha var size arz edeceğim” dedim. Beni dinlemeye başladı ve sözümü tamamlayıncaya kadar da sözümü hiç kesmedi.
“Hocam hatırlasanız, MGV Genel Kurulundan bir gün önce (16.Ağustos.1997) size gelmiş ve siz, “MGV Genel Başkanlığından ayrılıyorsun ama biz seni bırakmayacağız. Sana gazete de veya teşkilatta bir görev vereceğiz. Sen hangisini tercih edersin?” demiştiniz ve görevde beni muhayyer bırakmıştınız. Ben de “Ben, teşkilat içinden geldim. Her halde teşkilatta muvaffak olurum” demiştim.
O görüşmemizden sonra RP kapatıldı. FP kuruldu kapatıldı. SP kuruldu. Bu arada 11 sene geçti. Siz bana bir görev vermediniz.
Hocam, bana görev vermeyişinizin sebebi nedir? Benim bilmediğim bir kabahatim veya kusurum mu var. Onun için mi bana görev vermiyorsunuz? Eğer böyle bir hatam veya kusurum varsa, bunu mahşere bırakmayalım. Ne ile telafi edilecekse, onu bu dünyada telafi edelim” dedim. Hocam;
“Kesinlikle bir kabahatin ve kusurun yok. Bu arada biz davalarla, duruşmalarla çok meşgul olduğumuz için, senin konunla meşgul olamamışız” dedi. Ben de;
“O zaman mesele yok Hocam. İster görev verin, isterseniz vermeyin. Artık gönlüm rahattır” dedim ve elini öperek ayrıldım.