İnsanoğlu’nun sınırsız istek ve ihtiyacı vardır. Bu istek ve ihtiyaçlarının hepsini kendisi üretemez. Takas veya satın alma yoluyla başkalarından alır ve kullanır. İkincisi aynı toplum içinde çok insanların birbirleriyle olan ilişkilerinden ortaya ekonomi girer, ihtilaflarda hukuk girer. Bunların adaletle çözülmesi gerekir. Üçüncüsü, toplumun dış ve iç düşmanları vardır. Bu düşmanlar toplumun değerlerini (mal, ırz, emek, can, akıl ve nesil) kendi çıkarlarını kullanmak isterler.

Bu ve benzeri konularda toplumun bir ve beraber olmasını sağlayacak şey, onun tek elden idare edilmesidir. İdaresi olmayan veya idareyi toplumun aleyhine kullanan iş birlikçi idareciler de toplumun bir sürü şeklinde yapılanmasını isterler. Böylece bu sürü ne tarafa çekilirse o tarafa gideceğinden, bunlar haklarını elinden alacak olanlara bir reaksiyon ve direnç gösteremezler.

Peygamberimiz bir Hadis-i Şeriflerinde buyurmaktadır; “…Emirler (idareci) sizin için bir kalkandır. Onunla düşmandan korunulur, onunla düşmana hücum edilir”

Yeryüzünde 1500 seneye yakın, tüm insanlığa hakkı, adaleti, ilmi, ahlakı öğretmiş bir dinin sahipleri olan Müslümanlar da kesinlikle bir sürü olmayıp, başlarında kendilerini idare eden bir idarecileri olmuştur. Hem de “Âlemlerin yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Hazret-i Muhammed (s.a.v) gibi…” idarecisi olmuştur, kendisinde sonra idareyi dirayetle yürüten adına “Hülefayı Raşidin” denilen halifeleri gelmişlerdir.

“Ben Müslüman’ım” diyenlerin, kendini idare eden bu idarecilerin hangi esaslar içinde ve nasıl bir idare sergilediklerini bilmeye hakları vardır.

Toplumun var olma veya yok olması mesabesinde ki bu konuyu Müslümanlar bu gün kimden ve nasıl öğrenecek ve gereğini yasıl yerine getireceklerdir? Müslüman toplum bu konuları da bilmelidir ki Allah’ın (c.c) bu konuda koyduğu ölçülere uygun hareket etsin, yanlış hareketlerle sorumluluk altına girmesin. Sevgili Peygamberimizin bu konuda ki uygulamalarını (Sünnetini) anlasın, sözlerini (Hadis-i şeriflerini) idrak etsin ki ona ters düşmesin. Hazret-i Ebu Bekir’in, Hz. Ömer’in, Hz. Osman’ın (r.a) ve Hz. Ali (k.v) efendilerimizin idareci olduklarında yaptıklarını bilsin ki bir Müslüman olarak o da bu örnek uygulamaları yapabilsin.

 

ZAMAN DEĞİŞİCE DEĞİŞEN NEDİR

Asır değiştikçe her şeyin değiştiğini iddia edenler, feza devrindeyiz, elektronik asırdayız diyenler, değişenlerin sadece aletler ve vasıtalar olduğu gerçeğini gözlerden kaçırmak isterler. İlk insan Âdem (a.s) nelere ihtiyaç duymuşsa, neleri hissetmiş ve nelerle tatmin olmuşsa, 21. Asırda yani bu günkü insan da aynı şeyleri istemekte, aynı şeylerden tatmin olmaktadır. Bu kıyametin koptuğu günde de insanın istek ve talepleri aynı şeyler olacaktır.

Bunlar, hayatlarında hiçbir ölçü, hiçbir kurala bağlı kalınmasın, istediklerinden bu yanıltıcı sözlerle kendilerini bazı akılsızları kandırmaktadırlar.

İnsana ait özelliklerin ve duyguların ölçülerini Allah (c.c) koymuş, bu ölçüleri elçisi Hz. Muhammed (s.a.v) uygulamalı olarak bizlere göstermiş ve bu ölçülere uymaları istemiştir. Elbette ki bu diğer ölçülere uymak, bize hem Allah’ın rızasını kazandıracak ve hem de başkalarının hak ve hukukunun korunmasını sağlayacaktır.

Toplumun idaresinde de durum aynıdır. Bir taraf da güçlü, ahlaksız ve sömürücü güçler, diğer taraf da hakların korunmasına çalışan Müslüman topluluklar… Bu iki güç tarihin her devrinde olduğu gibi bu gün de birbiriyle mücadelesini sürdürmektedir. Bir farkla ki bu sefer sömürücü güçler dost ve müttefik görünümü içerisinde siyasi oyunlarla hakka bağlı insanları alt etmeye çalışmaktadırlar.

Günlü koşuşturmalardan kafamızı kaldırarak olayları incelersek bunun böyle olduğunu acı acı görürüz. Daha dün bizim topraklarımız ve bizim milletimiz olan Filistin, Irak, Suriye, Afganistan, Keşmir, Libya, Kırım, Doğu Türkistan ve diğer Müslüman ülkeler.

BAŞSIZ KALMANIN FELAKETİ

Yine sevgili Peygamberimiz (s.a.v) Ahir zamanda başsız kalacak bir Müslüman toplumun ne halde olacağını açıklayan bir Hadis-i şerifinde, aynı kaptan yemek yiyen Ashabına;  “Bir zaman gelecek, sizin yemeğe üşüştüğünüz gibi düşmanları da Ümmetimin üzerine üşüşecekler” buyurur. Ashab-ı Kiram sorarlar;

“Ya Resulallah. O zaman Müslümanların sayısı az mı olacak?” Peygamberimiz (s.a.v) “Hayır, az olmayacak. Ancak (başsızlıktan dolayı) Müslümanlar su üzerinde yüzen saman çöpleri gibi dağınık olacaklar” buyururlar.

Yine Peygamberimiz (s.a.v) “Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır” buyurarak İslam’ın bu konuya bakışını veciz bir şekilde ortaya koymaktadır.

Milli Görüş hareketinin yeni Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kamalak da bu konuyu; “Müslümanlar güçsüz değil, başsızdırlar” sözüyle özetlemiştir.

Milli Gençlik Vakfı Genel Başkanlığım döneminde (1980 - 1997) güzel majiskül bir yazı ile yazdırıp bütün şubelerimize gönderdiğim poster de bir şairimiz (Sait Çekmegil) bu konuyu şu şekilde dile getiriyor ve “İpi kopan tespihim,/ Dağılmış tane, tane./ Acı ama teşbihim,/ Hani nerde İmame?” diyor.

Hâlbuki İslam bir an bile Müslümanların başsız kalamayacağını emretmiş, “İslam’da ilk yapılacak şeyin olarak baş seçmek olduğunu” ortaya koymuştur.