Ülkenin hali beni dehşete düşürüyor. Olayları gördükçe, yaşananları duydukça korkmamak elde değil. Kimi zaman ülkemizde bir şey olmaz tedirginliğimi üstümden atsam da cevapsız sorular gelip beynimde zonkluyor.
Nerden başlasam bir diğeri daha öncelikli… Trafik kazaları sıradan bir şey değildir. Sürat yapmak, kuralları hiçe saymak... Toplumun stres içinde olduğu ve bir birine karşı ön yargılı davrandıkları alenen belli... Çünkü yaşananlar bunların referansı. İstikrarsızlık, toplumsal stres, işsizlik, esnafın çaresizliği ve gelinen nokta…
Ülkemizde hayli ilginç olaylar yaşandığının tanığıyız. İntiharlar, cinayetler, Kadın ölümleri ve boşanmalar başlı başına ülke gündemini işgal etmektedir. “Pazara kadar değil mezara kadar” sözü buhar olup uçmuş. Değer yargılarının nasıl alt üst olduğunu sanırım hepiniz görüyor, duyuyorsunuz. Çaresizlik, nefret, öfkenin verdiği zarar sonrası gözyaşlarını kendi eliyle silmek… “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” düşüncesi insanları sarmalamış.
Telefon dolandırıcılığı, soygun, gasp, hırsızlık bunları hepsini bir kefeye koyunca ülkemizdeki siyasi hareketler ile karşılaştırınca toplumsal bir patlamanın ayak sesleri gibi… Ülkemizde bu savaş ve bu terör olayı olmasaydı, sanırım insanlar bu kadar gözü kara olmaz, soygun ve ölümlere girişmezdi.
Akademisyen ve gazetecilerin hapis edilmeleri, görevlerine son verilmeler, ülkemizde yürürlükte bulunan siyasilerin yasaları istediği şekilde kullanma arzularıdır. Gerçeğe yelken açan, kaliteli haber için peşinden koşan, fikir gazeteciliği uğraşı verenler, evrensel kurallar gereği gösterdikleri çaba elbette takdir edilir. Dürüstlük ilkelerine bağlı kalmak doğru olanı söylemek, sessizlerin dili olmak, gerektiğinde güçlüden hesap sormaktır. Bu hakaret boyutuna, kimsenin gizli amaçlarına alet olunmamalı, etik değerler göz önüne alınarak hareket edilmelidir.
Anayasa konusuna gelince; beni idare eden bir anayasa varsa; benim bu anayasaya itiraz hakkım olmalı. Bakınız en son bir dernek tarafından dağıtılan kitapçıkla halkın anayasa hakkında fikirleri soruluyordu. Göstermelik mi, gerçek mi bunu zaman gösterecek.(!)
İktidarın bir anayasa sorunu var, bunu değiştirmek için önemli uğraşlar verilmektedir. Ancak bunu iktidarın kendi siyasi görüşü doğrultusunda değil de; ülke gerçeklerini göz önüne alındığında önemli kazanımlar sağlayacaktır. İktidarın olduğu kadar halkların birbirine saygı duyması, insani ilişkilerin erdem bulmasıdır.
Anti demokratik yasaların hayata geçirilmesi için anayasanın değiştirilmesine gerek yoktur. O istenildiğinde rahatlıkla uygulana bilir olmasıdır. Bu tür davranışların artık çağdışı olduğunu ve birilerinin emirleriyle olmamalıdır. Ülkemizin demokratik ve toplumsal birlikteliğin talepleri, birlikte yaşamanın erdemi göz önüne alınmalıdır. Kültürel farklılıklar, dil sorunu, din sorunu çözülmelidir. İnkâr, asimilasyon, kendileştirme bu güne kadar tüm baskılara rağmen bir netice alınamamışsa toplumsal barışa ihtiyaç vardır.
Bu ülke hepimizin ve biz bu ülkemizde geleceğimizi hazırlama adına yol gösterici düşünceleri paylaşmak suç sayılıyorsa, o zaman yeni anayasanın yazılmasında fikirlerini beyan eden halkın durumu ne olacak. Bizi yazmaktan ve konuşmaktan men eden bir güç anayasanın üzerinde olmamalıdır. Ne kimse hedef tahtasına oturtulmalı, ne de başlara yaldızlama yapılıp insanlara üstün meziyet verilmelidir. En iyisi eşit ve birlikte yaşamak…
Hele laik sistemin bu ülkenin tüm değerlerini, halkların birliğini, dinlerin birbirine olan saygı ve değer vermesini bir arada tutuyorsa buna saygı duymak lazım... Ancak herkes biliyor ki artık ülkemizde laikliğin gereği yerine getirilmiyor. Sanırım laikliğe karşı duruş bu kardeş kavgasına neden olmuştur. Kendinden olmayanı tanımamak, diline, dinine, kültürüne değer vermemekten kaynaklandığı gerçeği bilinmelidir.
Bir devletin kendi halkına baskı yapması; halkın taleplerine cevap vermesinden, korkunun verdiği tedirginliktir. Elbette uyulması gereken yasal zorunluluklar vardır. Ancak bilinmeli ki; birlikte yaşamanın ülkemizi daha ileri safhalara götüreceği düşünce ve eylemidir. Şimdiden halkın arasında “ülkemizde şeriat var herkes ona göre hareket etsin” diyenlerin kendi fikrinden ve kendi dininden başkasını tanımamasıdır. İşte bu tanımazlık, bu öteleme, bu karşı duruş ülkemizi bu hale getirmiştir.
Şair ve Yazar Misbah Hicri’nın Kaleminden