Bir şeyin ağırlığını (maddi ve manevi olarak) tartabilmek için terzi dediğimiz bir tartı aleti kullanırız. Bu tartı aleti genellikle iki kefeli (gözlü) olup, bir kefeye ağırlığını öğrenmek istediğimiz nesneyi, diğer kefeye ise onun ağırlığına denk ölçü birimini koyarız. Terazinin dili dengeye gelince ölçü birimimize bakarız ve ona göre nesnenin ağırlığı bu kadardır deriz. Bu terazileri ticarethanelerde, hâkimlerin ve avukatların amblemlerinde hep görürüz.

           

Gerçi son zamanlarda tek kefeli teraziler de icat edildi. Bunlar ya elektronik terazilerdir veya yaylı terazilerdir. Ama bizim konu olarak ele aldığımız terazi bunlar değildir. Çift kefeli terazi olması gerekirken, aynı işi yapamaya çalıştığımız tek kefeli terazilerdir.

Dinimiz bize, “ölçü ve tartıya dikkat etmemizi, alırken fazla satarken eksik tartmamamızı” emreder. Eğer bilerek hatalı tartı yaparsak bunun “kul hakkı” olduğunu “kul hakkının ise Allah’ın affetmeyeceğini, ancak hakkı geçen kul’un hakkını helal etmesiyle bu haktan kurtulabileceğimizi” söyler.

           

Hepimizin imtihan olduğumuz şu dünya hayatında  “yaptıklarımızdan ve yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan” hesaba çekileceğiz. Mahşer yerinde, amellerimizin ölçümü için mizan kurulacak ve hepimizin dünyada yaptığı iyilikler “hasenat kefesine”, Allah’ın şunları yapmayın dediği halde yaptıklarımız ile O’nun emri dışında kalan amellerimiz “seyyiat kefesine” konulacak ve tartılacak. Eğer hasenat kefesi ağır basmışsa buyurun Cennet’e, denilecek. Yok, eğer seyyiat kefesi ağır basmışsa, o ağırlık kadar Cehennem’de azaba uğratılacak ve sonra Cennet’e girmeye hak kazanacağız.

             

           

TEK KEFELİ TERAZİYİ KİMLER KULLANIR

           

Terazi deyince bu aletin ille de maddisini anlamayın. Bir insanın çok sevdiği bir insan, bir futbol takımı, bir gurup, bir parti vardır.  Bu insan bunları değerlendirirken (çok sevdiğinden) hep iyiliklerini sayıp döker de kötülüklerine dokunmazsa bu insanda sevdiklerini tek kefeli terazi ile tartıyor demektir.

           

“Hatasız kul olmaz” esasıca her kul mutlaka hata yapmaktadır ve yapacaktır. Nitekim Cenab-ı Hak bir Hadis-i Kutsi de; “Eğer siz hatasız kullar olsaydınız, sizi helak eder, yerinize hata işleyen ama af dileyen kullar yaratırdım” buyurmaktadır.

           

Bir insan veya bir gurup değerlendirirken de bu ölçüyü unutmayacak, değerlendirdiklerimizin “hatasıyla - sevabıyla” değerlendireceğiz. Bu şekil hem Allah’ın emrine uygun ve hem de adaletle muamele edebilmiş olanıdır.

           

Bir değerlendirme yaparken “sevenin, sevdiğine karşı gözü kördür” kuralınca onu tek kefeli terazi ile tartar ve ona göre değerlendirirsek bu önce kendimize sonra da değerlendirdiğimiz insana yazık ediyoruz demektir.         

           

Kendimize yazık ederiz. Çünkü bu hareketimiz bizim şahsiyetimizi ortadan kaldıracak ve bizi sevdiğimiz karşısında ona “yağ çeken bir insan” durumuna düşürecektir. Aynı zamanda karşımızdakini  “hiç hata etmeyen insan” olarak görmemizi ve ona ulûhiyet vermemizi sağlayacaktır ki bu İslam’da şirk (Allah’a ortak koşmak) olacaktır. Şirk ise en büyük günahlardan birisidir.

           

Sürekli iyiliklerinden bahsettiğimiz ve ona hiçbir eksikliği reva görmediğimiz insanın ise, “Ben neymişim de benim haberim yokmuş” diyerek, kendi gücüne inanmaya başlayacaktır. Bu tarz muameleyi etrafında ki bütün insanlar (ki yüksek makamda bulunan insanların etrafı, “İsabet buyurdunuz efendim” diyen dalkavuklarla ve yağcılarla doludur) yapınca, makamın sahibi ister istemez buna inanacaktır. Bu da onun felaketini hazırlayacaktır.

           

BU SÖZLER NİÇİN SÖYLENDİ

           

Etrafınızda mutlaka AKP’li dostlarınız vardır. Hele bir “Bak kardeşim, şu yapılan hatadır” demeyi, deneyin. Karşınızdaki AKP’li hemen savunmaya geçecek ve AKP’nin yaptığı iyilikleri sayıp dökecektir. Veya size öyle bir çıkışacaktır ki siz yaptığınız ikazla sanki suçlu durumuna düşmüş olacaksınız. Bu kardeşim eline aldığı tek kefeli manevi terazi ile AKP yöneticilerinin hep hasenatlarından (iyiliklerinden) bahsedecek, bu terazinin seyyiat (kötülükler) kefesi var mıdır, yok mudur bakmayacaktır bile… Allah bile mahşerde hasenat ve seyyiat kefeli iki gözlü terazi kullanırken, sizin tek gözlü terazi kullanmanız doğru mudur?

Bizler hangi partili olursak olalım, önce birbirimizi kardeşiyiz. Kardeşlik hakkı onu gerektirir ki; “Bir kardeşinin hatasını ona söyleyerek” onun hatasının düzelmesini sağlarsınız. Onun bu hatayı devamlı olarak yapmasının bir sonucu onun dünya ve ahiret azabına düşmesini önlersiniz. Ama sözünüz daha baştan kesilirse ve sizin konuşmanız önlenirse “Yanlış ve doğruyu” size kimler ve nasıl bileceksiniz? Okuduğunuz gazeteler, seyrettiğiniz TV’ler, AKP’yi hep hasenatıyla savunuyor ve kendilerini takip edenleri avutuyorlar. Siz de bundan başkasını bilmiyorsunuz?  Bu da sizin tek taraflı ve yanlış değerlendirme yapmanızı sağlayarak sizi ve savunduğunuz insanın yanlışlar içine düşmenizi sağlamaktadır.

Sosyal medyada bir yazı dikkatimi çekti. “Artık AKP’li dostlarımı ikaz etmeyeceğim. Zira ucuzunda bir deve satın aldım. Şimdi ona hendek atlamayı öğretiyorum.”

Bu böyle olmamalıydı. “Yarın, mahşer yerine vardığımızda eğer hatalarımız ve kusurlarımızı, dostlarımız bize bildirilmedi ve biz de o hatalarımızı düzeltmeye çalışmalışmadıysak …” o anda saçımızı yolsak ne değişecektir?