İslam, insandan önce iman etmesini istemekte sonra da önce kendisinin Allah’ın (c.c) koyduğu ölçülere uymasını, buna paralel olarak da toplum içinde yine Allah’ın koyduğu ölçülere uyulmasını istemektedir. Bir insan (Müslüman), “Ben kendime bakarım, başkası beni ilgilendirmez diyemez.” Eğer toplum da kötülükler yayılmış, bir takım güçlüler zayıfları madden ve manen eziyorsa, o kötülükler karşı çıkmamız da yine bizlerin görevidir.

            Bir maruf (bilinen) Hadis-i Şerif de Peygamberimiz (s.a.v); “Bir kötülük görürseniz onu elinizle düzeltin, elinizle düzeltemiyorsanız, dilinizle düzeltin. Buna güç yetiremiyorsanız, o kötülüğe kalben buğz edin (kötülüğü reddedin) Ama bilesiniz ki bu buğz, imanın en zayıf halidir

            Âlimlerimiz bu Hadis-i Şerifin açıklamasında “Kötülüğü eliyle düzeltecek olanlar idarecilerdir. Yasa çıkartarak, idari kararlar alarak bu kötülüğü kurutabilirler. Kötülüğü diliyle düzeltecek olanlar ise Âlimler, Hocalar, vaizler, yazarlar gibi hakla batılı birbirinden ayırabilen ve topluluklara yön verebilen insanlardır” demişlerdir.

            İslam da “Bana değmeyen yılan, bin yaşasın” mantığı yoktur. “O yılanın ısırdığı insanlar da benim kardeşim” demeye ve kötülüğü def etmeye mecburuz. “Hem bu yılan bir gün gelir, bana dokunabilir” diye düşünmeliyiz.

            İNSAN NASIL İLAHLAŞIR

Peygamberimiz (s.a.s), bazı sahabeleriyle birlikte bulunduğu sırada bir ayet okudu. Bu ayet, İslam’dan önce bir başka din mensuplarının, Allah’ın dinini nasıl tahrif ettiklerini (değiştirdiklerini) haber veriyordu: “Onlar, Allah’ı bırakıp, hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesîh’i Rab edindiler. Oysa onlara sadece bir olan Allah’a kulluk etmeleri emredilmişti. Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. O, yüceler yücesidir; onların ortak koştuklarından münezzehtir.” (Tevbe; 31)

Efendimizin ayet-i okumasını müteakip daha önce Hıristiyan iken Müslüman olmuş bir sahabe,“Ya Resûlallah! Biz onlara kulluk etmiyorduk ki!” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz, “Onlar, size istediklerini helâl (serbest), istediklerini haram (yasak) kılıyorlardı. Siz de onlara uyuyordunuz değil mi?” diye sordu. Sorusuna “Evet!” cevabını alınca da, “İşte ayette sözü edilen durum budur.” buyurdu. (Tirmizi)

Ben yaptım oldu. Küçük dağları ben yarattım. Ben ne dersem o olacak. Ben, ben, ben… İşte ilahlık…

SİSTEM YASALARLA OLUŞUR

Toplumumuz yasa nedir? Yasanın gücü nedir? Bunları yeteri kadar bilmemektedir. Mesela sohbet ederken bir örnek vermek gerektiğinde, “fuhuş (zina) yasal hale getirildi” diyorsunuz. Karşınızda ki, “Ha o mu, Avrupa uyum yasaları için çıkarılmıştı” diyor ve sanki sadece konduğu zaman geçerliydi ama artık şimdi geçerliliğini kaybetti demeye getiriyor.

“Kanun koymaya yetki merci’in çıkardığı kanunlar, çıktığı tarihten başlayarak o kanunun tekrar aynı merci tarafından kaldırılmasına kadar hükümlerini sürdürürler. Ne zaman o kanun yürürlükten kaldırılır, o tarihten itibaren de hükümleri de geçmez.”

Bir başka örnek, Cenab-ı Hak’kın, Kur’anı kerimde koyduğu haram ve helallerdir. Kur’an-ı Kerim kıyamete kadar baki olduğundan, hükümleri de kıyamete kadar geçerlidir. Bu hükümleri hiç kimse kaldıramaz, yok sayamaz. Bu yasaları ihmal eden kimseler eninde sonunda Allah’ın huzurunda toplanacak mahşer yerinde yaptıklarından hesap vereceklerdir.

Yasaların gücü hakkında da yeteri bilgiye sahibi değiliz. “Efendim, ne olacak varsın yasa öyle olsun. Ama ben böyle yaparım” diyemeyiz. Dediği zaman o yasayı çiğnemiş olur ve o yasayı çiğnemiş olanlara verilecek cezaya çarptırılır.

Bu konuda “Vergi kanunları” örnek alalım. “Ben bu vergiyi vermeyeceğim” diyebiliyor muyuz? Trafik kanununda, “Kırmızı ışık ihlali, emniyet kemeri takmama, hız sınırını açma, sarhoş araba kullanma ve trafiğin sağdan aktığı sistemlerde trafiği soldan aktarmaya çalışma…” Bu hata ve suçları yapabilir miyiz? Askerlik kanununa göre askere gitmeye mecbur erkek çocukları, ben askerlik yapmam diyebiliyor mu?

Dünya işlerini tanzim eden kanunlar nasıl yok sayılamazsa, Allah’ın bizim dünya ve ahiret saadetimiz için koyduğu kanunlar da yok farz edilemez. Bunları yok saymak, önce kendimizin, sonra yakınlarımızın ve daha sonra bütün bir milletin dünya ve ahret saadetini yok saymak olacaktır.