Demokrasinin değişik tanımları var. Her kes neyi dayatmak istiyorsa o tanımı ele alıyor ve o tanımla demokrasiyi tanıtıyor. Bir de ömür boyu malı, ırzı ve canı güçlüler tarafından sömürülenler var. Onlar açısından da demokrasinin bir tanımı olması tabiidir.

Ülke içinde siyaseten, malen, medya gücü olarak, güçlü olanlar; “Biz halkı hep sömürüyoruz. Bazı aklı erenlerin bu sömürüden haberleri var ve bunlar etraflarında ki safları da uyandırıyorlar. Öyle bir şey bulalım ki hem halkı sömürmeye devam edelim hem de halk sömürüldüğünün farkına varmasın” demişler ve siyaset literatürünü araştırmışlar. Eski Yunan’ın icat edip kullandığı ama bir türlü huzur ve mutluluğu yakalayamadığı “Demokrasi” adında ki bir siyaset uygulamasını beğenmişler. Ahlaksız soygun düzenlerinin üzerine “bir elma şekeri” gibi demokrasiyi bulamışlar ve halka, “yala bakalım. Bak göreceksin ki bu çok tatlı bir şey” diyerek, kendilerini acıtan soygun düzenlerini gizlemeye çalışmışlar.

            “Halkın kendisini idare tarzı olarak tanımlanan demokrasi, aslında halkın medya gücü, para gücü, tanıtım ve reklam gücü gibi birçok faktörün bir araya gelerek halkın bir takım kişilere yönlendirilmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir gurubun elinde 40 tane gazete olacak, diğerinin elinde bir gazete… Güç sahiplerinin elinde 40 tane TV olacak ama hakkı haykıranların elinde bir TV olacak… Senin her konuşmanın allayıp ballayıp verecekler ama senden bir kelime ile bile bahsetmeyecekler… Güçlü olanlar büyük devlet yardımları alacak ama sen bir kuruş almayacaksın… Fırsat ve imkân eşitliği olmadan yapılan seçimlerde elbette ki güçlülerin lehine sonuçlanacaktır. Bu dengesiz yapı demokrasi olabilir mi?

            DEMOKRASİ, DEMOKTATUR

            Demokrasi, Adil düzenin bir şubesi değil, Kapitalizmin bir uygulamasıdır. Çünkü Adil düzenin her kuralı insan hakları ve fikir hürriyetini serbestçe bahşeden bir yapıya sahiptir. Bir sonra ki yazımda o konuda da açıklama yapacağım.

            Demokrasi, demokrasi dendiği halde uygulamanın demokrasi olmadığı fark eden ilim ve siyaset adamı Prof. Dr. Necmettin Erbakan bu konuda bakın neler söylüyor.

“Milletimizin bunları çok iyi tanımasında ve güdümlü demokrasiyi anlamasında büyük faydalar vardır. Bu tabir Latince bir tabirdir (kavramdır). “Diktatör” demek, “baskı yapan adam” demektir. Diktatörle idare edilen bir rejimin adı Latincede “diktatür” olmaktadır. Gramer yapısı itibarıyla diktatür demek; diktatörlükle idare edilen rejimin adı demektir.

Demokrasi, halkın kendini, hür iradesi ile idare etmesi manasındadır. “Demokratur” demek ise halkın yönetime alet ve aracı yapılması, yani halkın narkozlanmasıdır. Halk, başımdakileri  “Ben seçtim” zanneder, hâlbuki başkaları tarafından dikte edilenler, iktidara taşımıştır, yani halk tamamen narkozlanmıştır ve halk başkasının istediğini seçtiği halde, ben seçtim zannına kapılmaktadır. Seçilenler ise, “biz kendi marifetimiz sayesinde seçildik” sanmaktadırlar. İşte bunun adı “Demokratur” dır, Demokrasi sadece kılıftır.

Bu yapı ırkçı emperyalizmin (Siyonistlerin) keşfettiği ve geliştirdiği muazzam bir aldatmacadır. Bunu ben söylemiyorum, Almanya’nın iki numaralı kardinali son yazdığı kitabında bir yandan Papaya: “Bizim Hıristiyanlığımız geriliyor, lütfen Müslümanlıktan istifade edin, Hıristiyanlığı kurtarın!” diye yalvarıyor ama aforoz ediliyor. Diğer yandan da aynı kitabında: “Tüm insanlığın saadeti için de ikinci tavsiyem şudur: İnsanlar ırkçı emperyalizm tarafından demokratur rejimi vasıtasıyla aldatılıyor. Bu insanlara demokraturun tanıtılması lazımdır ki insanlar aldanmasınlar. Demokrasi yerine demokratur uygulanıyor”  şeklinde uyarılarda bulunuyor. 

Yani ırkçı emperyalizm çeşitli ülkelerde, mesela misal olarak Uganda’da; filanca insanı iktidara getirmek istiyor, buna göre medyayı kullanıyor, para gücünü kullanıyor, işbirlikçileri kullanıyor, elinde başka etkenler var bunları kullanıyor. Oradaki zavallı halk bu etkilerin altında “ben seçiyorum” zannederek gidip ırkçı emperyalizmin istediğini seçip başına getiriyor. Burada kullanılan metot; “horoz dövüşü” oluyor. Yani bunlar bütün ülkelerde iki tane partiyi tutarlar ve öne çıkarırlar. Oysa bunların ikisi de ırkçı emperyalizmin partileridirler.  Amerika’da Cumhuriyetçi Parti de Demokrat Parti de sonunda ırkçı emperyalizmin güdümündedir. Almanya’da Sosyal Demokratlar da, Hıristiyan Demokratlar da bu konumdadır. Bu geliştirilmiş bir metottur. Halk, “Ben seçtim” zanneder, hâlbuki etkiyle karanlık odakların partilerini iktidara taşıyorlar. Şimdi bu iki tane partiye horoz dövüşüyle yaptırılıyor. Ekranlarda siz, seçim boyunca siz sadece iki parti var zannediyorsunuz.”

BU DA ZORLA DEMOKRASİ

Saddam’ın Irak’ına,  Demokrasi getireceğiz diye bin bir yalanla giren ABD, Irak’ı soydu soğana çevirdi. Bir köklü medeniyet demokrasi adına yıkıldı yok edildi. Bütün şehirler yıkıldı, bütün yer altı ve yer üstü kaynaklar ABD’ye taşındı, genç-yaşlı, kadın-erkek demeden bütün insanlar öldürüldü, 100 binlerce kadın ve kızın ırzına geçildi, mukaddes olması gereken camiler ve mescitler Coni’lerin postallarıyla kirletildi… “Eğer demokrasi buysa, biz böyle demokrasi istemiyoruz” diyor şimdi, Iraklılar.

Suriye’de, Irak’tan farklı bir neticeye gidilmedi… Libya öyle, Afganistan, Yemen öyle… Mısır öyle… Halkın serbest iradesiyle seçilen Muhammed Mursi, Genelkurmay Başkanı Sisi’nin darbesine maruz kaldı. Demokrasi havarisi ABD, Mursiye destek olacağına, darbeci Sisi’ye destek oldu ve desteğini hala da sürdürüyor. Mursi ve arkadaşları yıllardır Mısır zindanlarında tutuluyorlar. Bu konuyu tenkit eden ve kendisini Demokrasi havarisi ilan eden hiçbir Batı ülkesi duydunuz mu?

Ve ülkemiz… Batıların ve özellikle ABD’nin empozesiyle PKK’nın yok edilmesi için “Çözüm süresi” adıyla bir proje başlatıldı. Sürecin Hükümet kanadı sürecin şartlarınıyerine getirdi. Ama PKK tarafı bu sure içerisinde yeni adamlar kazandı, yeni silahların sahibi oldu, yeni imkânlara kavuştu ve ülkemize yaptığı terörist hareketleri üçe, beşe katladı. Düğün merasimleri bile bu terörden nasibini aldı. Gaziantep de bir düğün merasimine yapılan canlı bomba ile 50 masum insan öldü yüzlerce insan yaralandı.

Ya 15 Temmuz darbesinin arkasında Batı’nın ve özelliklede ABD çıkmasıyla, artık demokrasi sakızını çiğneyip durmamızın bir anlamı kaldı mı? Adamlar, darbecilerin uçaklarına bizim İncirliğimizden kalkan tanker uçaklarıyla akaryakıt ikmali yapmadılar mı? Bütün ülkeler “Darbeyi kınarlarken” Batı ve ABD, uzun zaman sessiz kalmadı mı?