Yaratıcımız, bütün canlılar içerisinde insanı en üstün vasıflarla donatmış ve ona dünya ve ahiret saadetinin kapılarını açmıştır. İnsan, Allahın koyduğu ölçülere göre hayatını tanzim ederse ve onun oluşturduğu toplum “Adil düzen”e göre bir sistem kurar ve bu sistemi yaşatırsa, dünyası da mutlu, ahireti de mutlu olacaktır.
Dünyası mutlu olacaktır. Çünkü Adil düzende sömürü ve onun vasıtası faiz yoktur. Vergiler, dolaylı veya dolaysız yoldan halktan alınmamakta, varlığı olan zenginlerden alınmakta böylece “zengin daha zengin, fakir daha fakir olmamaktadır.” Yerli yersiz yapılan bütün harcamalar (reklamlar) masrafa yazılarak maliyetlere intikal etmemekte, böylece maliyetler daha ucuza gelmekte, halkın alım gücü de artmaktadır.
Adil düzen de ahlaksızlık yoktur. Fert ve toplum ahlaklı olmaya teşvik edilmektedir. Toplumda herkes birbirinin hakkını gözetmekte, hakkı olmayan bir şeyi almamaktadır. En yakınımızdan bir örnek vermek gerekirse, evlat babasına; “Harçlığımı artır, Moruk. Yoksa…” dememekte, annesine; “Kocakarı…” diyerek hitap etmemekte, onlara, “Anacığım ve babacığım” demektedir.
Ahireti mutlu olacaktır. Çünkü hayatını Allah’ın emrettiği şekilde tanzim ettiği için büyük ecir ve sevaplara erişmiş olacak, böylece ahiret hayatı da kurtulmuş olacaktır.
Eğer adil düzen değil de materyalist, ahlaksız ve sömürücü düzenlerden birinin içinde yer almış ve kötü düzen devam etsin diye bu düzeni yürütenlere destek olmuşsa, önce dünyası kararacak, daha sonra da ebedi hayatın olan ahireti de heder olmuş olacaktır.
Adil düzen toplumunda insanlar, iyiliklere yönlendirilmişlerdir. İsteseler de kötülük yapamazlar. Düzen bunu engellemektedir.
ÜSTÜN DEĞERLERİMİZİ KULLANALIM
“Yaratıcımız, insanı yaratırken onu bazı üstün değerlerle mücehhez kılmıştır. Bu değerlerin hiç birisi diğer canlılarda (hayvanlarda ve bitkilerde) bulunmamaktadır. Bu değerlerin onda bulunmasından dolayı da onu mükellef kılmış, değerleri kullandığı zaman dünya imtihanının kazanmasını sağlamış ve onu ebedi saadete eriştirmiştir. Bu değerleri yanlış kullandığı zaman da onu, dünya ve ahrette cezalandıracağını bildirmiştir.
İnsan yaratılıştan, “Doğru ile yanlışı, Adalet ile zulmü, faydalı ile zararlıyı, iyi ile kötüyü (Güzel ile çirkini) ayırt etme” özelliğine sahiptir.
İnsana verilen düşünce ve muhakeme gücü ile doğru ve yanlış ayrılabilmektedir.
Vicdan ve ünsiyet ile adalet ve zulüm ayrılabilmektedir.
Şuur ve irade ile faydalı ve zararlı ayırt edilebilmektedir.
His ve idrakle de iyi ve kötü birbirinden ayırt edilebilmektedir.
Ayrıca doğru ve yanlışın belirlenmesi toplumda, ilim olarak karşımıza çıkmakta, adalet ve zulüm konuları yönetim, siyasi ve hukuki düzeni belirlemekte, faydalı ve zararlı konular iktisat ve ekonomiyi, iyi ve kötü konuları din ve ahlak bilimi olarak karşımıza çıkmaktadır. (Prof. Dr. Necmettin Erbakan – Adil düzen konferansı)”
İnsanın bu değerleri kullanma veya kullanmaması kendi inisiyatifine (eline) bırakılmıştır. Bu değerleri iyiye kullanırsa dünya ve ahiret saadetine erişmiş, kötüye ullanmaması halinde ise dünya ve ahiret felaketine düşmüştür.
AHLAK SADECE ADİL DÜZENDE
İki toplum tahayyül edelim. Toplumun ilkinde insanlar, birbirlerinin hakkını gözetmekte ve haksızlıklardan azami ölçüde kaçınmaktadır. Diğer toplum ise serapa haksızlıklar içinde yüzmektedir. Size göre hangi toplum mutludur?
Adil düzenin en önemli özelliği, toplumun ve toplumu oluşturan fertlerin ahlaklı birer insan olmalarını temin etmesidir. Diğer düzenler, materyalisttir ve ahlak diye bir kavramı bilmezler. Halbuki düzenleri de yürütecek insandır. “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” veya “bu benim hakkımdır, almam lazım” diyerek kendi hakkını kendisi belirliyorsa, bu hak anlayışına bütün dünyayı verseniz doyuramazsınız.
Batıl sistemlerin eninde sonunda yıkılmalarının temek kıstaslarından birisi ahlaklı insana olan ihtiyacı bilmemelerindendir.
Adil düzen, “Önce ahlak ve maneviyat” diyerek yola çıkmakta, insanların ahlaklı birer fert olmasına çalışmakta ve adil düzeni yürütme işlerini bu ahlaklı fertlere tevdi etmektedir. Onun içindir ki rüşvetin çok olduğu yerlerde karşınıza bir levha çıkmakta ve bir Hadis-i Şerif; “Rüşveti alan da veren de mel’undur” denmektedir.