Kendin olmak kadar güzel bir şey olamaz. Özentileri sevmem...Onun için hep kendim olmak istedim. Yazıda da şiirde de farklılığımı ortaya koymaya hep gayret ettim. Gölgede kalan bir fide olmak istemem. Güneşin ışınlarını özümseyerek gelişip serpilmek başkadır. Hepimizin sevgi gibi korku, çektiklerimiz ve çekincelerimiz vardır.
İşte ben yazı ve şiiri fazlasıyla sevmemin nedeni kendini ifade edebilmemdir. Ama şu aynalar var ya öyle çekmişim ki anlatamam. Aslında sizin de handikabınızdır, ama siz düşünmüyorsunuz bile... İnsanın ruh halini, duygusal davranışlarını ve kendin olma adına aynalar en büyük destek olduğu kadar insanı şımartanda aynalardır. Her aynaya baktığımda hayat mücadelesi karşısında direnmenin yaşam olduğunu hatırlayarak ayrılırım. Görüş gönünde güler yüzlü olur, berberde bir başkadır aynalar. Kimi zaman şımartır ayakları keser yerden. Ama ben hep "ben" olmak istediğim için, koltuğuma verilmesini umursamadım.
Kendimle didişmek suçlamak yerine, kendimi yenilemek için uğraştım hep… Yapılan çirkinliklere karşı eleştirel sözlerle, bazen tatlı dille, kimi zaman hoyratça, durdum karşısında yanlışların, hukukun üstünlüğüne inanarak ve savunarak… Ben hep sorular cevap bulsun, güzellikler gönüllerle buluşsun istedim. Adaletsizliğe karşı susmanın toplumsal sakıncasını görüp bilinmelerine rağmen kimi konuşturdumsa hep hoşgörünün, nezaketin ötesinde buldum. Dilsiz kalmak kendi sessizliğimize gömülmenin korkusunu yaşayacağımıza, bir bebenin süt isterken feveranı ne kadar anlamlı ise onu anlayanlar anlar…
İşte insanlara sesimi duyurmak için aldım kalemi elime kalem ve kağıt dirense de, ben insanlık adına buluşturdum sözcükleri; yazılar, şiirler sesim oldu. Siz okudukça benim ben olduğumu anlayacaksınız. Biz insan olarak yanlışlara karşı duranların safında durmayı kendimize insanlığın erdemi olarak kabul ettik ve hala olduğumuz yerdeyiz.
Ben gözlerinize baktığımda beni okuduğunuzu ve tanıdığınızı anlıyorum. Yeteneğimi ve başarımı takdir etmeniz beni gururlandırmaz, çünkü bu yaratanın insanlara verdiği meziyettir. Bunu sizlerle paylaşmaya mecburum. Nasıl ressam yüreğindekini tuvale dökerek renklerle gözlerinize şenlik kazandırıyorsa benim de görevim duygularınıza ve beyniniz hitap etmek düşüncelerinize karışmaktır.
Tüm canlılar yaşar ve ölürler. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler…Onların yaşamlarının uzaması hepimizin arzusu. Hayvanların eziyet görmemesi, bitkilerin yetişmesi için tüm insanlar uğraş içindedirler. Nedense insanlar kendi soylarının ne kadar düşman olduklarını görmemize rağmen koroya katılıyor gerçekleri duymamak adına…
Dünyayı bir pula sattığımız gibi dünyaya doymamak adına nice çılgınlıklara tempo tutarız. Dünyada neyin beyaz neyin silah olduğuna karar vermemeleri korku içinde olduklarını gösterir. Dünyanın yalan olduğunu söyleyenlere bakın serveti gerçek gördüler, oysa dünya yalansa servet neye yarar. Çünkü bu insanlar daha kendileri olmamışlardır. Gözleri ile dünyayı görmektedirler. Servet edinme hırsını daha geçici olduğunu bilmiyor ve kısacası aldanmışlar ordusuna katılmışlardır.
Herkes kendini haklı bulur. Kendileri en doğru insan kabul edenler yanlışlarının farkında değiller. Kendilerini düzeltmek yerine başkalarını düzeltme uğraşına girerler. Başkalarını düzeltmek için ayırdığımız zamanı kendimize ayırsak kötülüğün sonunu getiririz.
Oysa kendileri samimiyetlerini ortaya koyup her aynaya baktıklarında kendi yanlışlarına karşı suratlarına tükürecek zamanı bulamıyorlarsa kendi kendilerini düzeltemeye niyetleri yok demektir. Çaresiz bir çaba içindedirler.
Nedense insanlar kendi doğal görümleri ile insanların karşısına çıkamıyor öz benliğini örtme çabasındadırlar. Bakır kapları ve kalayı her ne kadar yaşamımızdan kalkmışsa bile hala anılarımızda ve evlerimizde o kaplardan vardır. Bilen bilir. Bakır kaplar kalaylandığında parlak olurlar. Ancak kalay silinince eski hallerine dönerler. İşte yüzeysel değişmeler özündeki kirlilikleri silemediğinden insanların etik değerleri bu kadar al aşağı olmuş...
Biliyorum diyeceksiniz edebiyat karın doyurmaz. Babam derdi “ziki têrbe lı kalkê derbe” karın tok olsun ağaç kabuğundan olsun. Kim yanında ne götürmüş ki. Hiç siz açlıktan ölen adam gördünüz mü? Kimin mezarında "açlıktan öldü" diye yazılmış. İşte mutluluğu bulmak temel gereksinmelerin tamamlanmasıdır. Bugünü nasıl yaşadıksa yarının sahibi vardır.