Kur’an-ı kerim, kıyamete kadar hükümleri baki (geçerli) olan bir Allah kelamıdır.  Bu kural, Kur’an-ı Kerim içinde ki ayetler içinde geçerlidir. Eğer Kur’an-ı Kerim içinde bir konu anlatılmış, bir hüküm konmuşsa bu konu ve hüküm kıyamete kadar da geçerli olacaktır.

Tevbe suresi 107 – 110. ayetlerinde bir “Mescid-i Dırar” dan bahsedilir. Bu konu kıyamete kadar karşımıza çıkacak olaylara da ışık tutmaktadır. Yani kıyamete kadar “İhlâsla inşa edilmiş” mescitler olacağı gibi, basit siyasi çıkarlar için mescitler de kurulacak ve bu mescitlerle, Müslümanları aldatılmaya çalışılacaktır.

Mescid-i Dırar, Peygamber efendimiz zamanında münafıkların, Kuba denilen yerde yaptırdıkları mescid’e verilen isimdir. Arapça da ibadet edilen, secde edilen yer manasına gelen mescit kelimesi çokça kullanılırken Türkçe de Müslümanları bir araya toplayan, onları cem eden, Cami kelimesi kullanılmaktadır.

Peygamber efendimizin (s.a.v) Medine-i Münevvere’ye hicretinden sonra, Medine de İslam devletini kurması ve anlaşmalar yapması münafıkların hoşuna gitmedi. Münafıkların başı olan Abdullah bin Ubey bin Selul'ün dayısının oğlu olan Ebu amir, Peygamber efendimizin hicreti esnasında Medine'ye gelirken Kuba'da inşa ettirdikleri Kuba Mescidi karşısına gösterişli bir mescid bina ettiler. 

Sonra da kalkıp Peygamber efendimizin yanına gelerek, Mescid-i Dırar da namaz kılmasını istediler. Böylece o mescid Müslümanlar tarafından resmen tanınmış olacak ve Müslümanlar münafıkların ağına düşeceklerdi.

Peygamber efendimiz, Tebük'e gitmek üzere hazırlandığı sırada, beş kişilik bir heyet gelerek bu taleplerini Peygamber efendimize bildirdiler.  Sevgili Peygamberimiz de; “Ben, şimdi sefere çıkmak üzereyim. Seferden dönünce, Allah da dilerse, yanınıza gelir, onun içinde size namaz kıldırırım.” buyurdu.

MESCİD-İ DIRAR İÇİN AYET İNİYOR 

Allahü teala, Tevbe suresi 107-110. ayet-i kerimelerini indirerek Peygamberimize Dırar Mescid-i ve mescid halkı hakkında işin iç yüzünü ona bildirdi.

“Bir de zarar vermek, müminlerin arasına ayrılık sokmak için ve bundan önce Allah ve Resulü ile harp edenin gelmesini beklemek için bir bina yapıp, onu mescid edinenler ve “Bununla iyilikten başka bir şey kasd etmedik.” diye muhakkak yemin edecek olanlar vardır. Allahü teala şahitlik eder ki; onlar, şeksiz-şüphesiz yalancıdırlar. Sen onun içerisinde hiçbir vakit namaza durma. Ta ilk gününde temeli takva üzerine kurulan mescid, senin içinde kıyamına elbette daha layıktır. Orada tertemiz olmalarını arzulamakta olan erler vardır. Allahü teala çok temizlenenleri sever. 

Binasını, Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa yapısını yıkılacak bir yerin kıyısına kurup da onunla birlikte kendisi de Cehennem ateşine çöküp giden kimse mi? Allah, zalimler güruhuna hidayet vermez. Onların kurdukları bina, kalplerinde temelli bir şek ve nifaka sebep olacaktır. Meğer bu kalpleri ölümle parçalanmış olsun. Allahü teala her şeyi bilen, her yaptığını yerli yerince yapandır” 

Peygamber efendimiz bu ayetlerin nazil olmasından sonra, Malik bin Duhşüm ile asım bin Adiy'e (r.a); “Şu halkı zalim olan mescide gidiniz. Onu yıkınız, yakınız.” buyurdu. Onlar da gidip, binayı ateşe verdiler ve yıktılar.

Böylece münafıkların alevlendirmek istedikleri fitne-fesad ateşi söndürülmüş oldu. Müslümanlar arasındaki sevgi ve muhabbet bir kat daha arttı. Bu hadiseden sonra birlikleri bozulan münafıklar dağıldılar. Başları olan Abdullah bin Übey bin Selul bu hadiseden iki ay kadar sonra öldü. Nihayet müşriklerin, Yahudilerin ve münafıkların da başları ezildi ve İslam’a karşı durma, onu engelleme faaliyetleri ortadan kaldırıldı”

BU AYETLERDEN ALINCACAK DERSLER

Fitne mescidini, kâfirler ve müşrikler  değil, ikiyüzlü münafıklar kurarlar.

Dün mescid-i Dırarlar olduğu gibi bu gün de yarın da Mescid-i Dırar’lar olacaktır.

Münafıklar bu mescitleri (camileri) bir takım küçük menfaatleri için ve Müslümanları aldatmakta kullanacaklardır.

Mescid-i (camiler) Dırarlar, halkın içinde yaşayan alelade Münafıklar tarafından değil, onların başkanları tarafından kurulurlar.

Zamanımızda ve gelecek zamanlarda Mescid-i Dırarların şubeleri de olacaktır.

Münafıklık, Müslümanlar güçlüyken ortaya çıkarlar. Mesela Peygamberimizin Mekke döneminde münafık yoktur ama bunlar Medine’de karşımıza çıkmaktadırlar. Müslümanlar, çok oldukları zaman değil bir başa bağlı ve organize oldukları zaman güçlüdürler.

Müslüman’a düşen görev, Münafıkların oyunlarına düşmemektir

Peygamberimiz;  “Münafığın alamet üçtür. Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verir sözünde durmaz ve emanete hıyanet eder” buyurmuştur.

Bu gün Peygamberimiz hayatta değildir. Ama Kur’an-ı Kerim “ikmal edilmiştir” Bu gün ve yarın Müslümanlar, Münafıkların kurdukları Mescid’i Dırarı nasıl tanınacaklardır?

Her an; “Ya Rabbi… Bana Hak’kı hak olarak göster ve hakka bağlanmayı nasip et. Batılı da Batıl olarak göster, batıldan uzaklaşmamı nasip et” diye dua etmelidirler.

Kurulan bir caminin Mescid-i Dırar olup olmadığını anlayabilmek için, bu binayı inşa edenin sözleri ile hareketleri (icraatları) arasında ki tenakuza (çelişkiye) dikkat edilmelidir. Bir insanın Allah demesi, Kur’an-ı Kerim okuması, namaz kılması, oruç tutması, Hac ve Umre’ye gitmesi Müslümanı aldatmamalıdır. Bu ibadetleri “Ben Müslüman’ım” diyen herkes yapmakla sorumludur. Aynı insanın para, makam, şöhret, çıkar, güçlü olma arzusu karşısında ki durumu nedir? Bu ölçülere bakılmalıdır.

Bu adamlar kimlerle dostluk kurmaktadırlar? Müslümanlarla mı yoksa Allah ve din düşmanlarıyla mı? Bu, iyi takip edilmelidir. Bunların gündeminde “İslam Birliği” nin olup olmadığı araştırılmalıdır.