Ben size elektriğin dününü bu gününü yazmayacağım. Benim yazmak istediğim burun deliklerimize isi dolan çıradan cereyana kadar geçen süreci paylaşmak istiyorum. “Cereyan, ceryan, ceyran” olarak öğrenmeye başladığımız, sonradan dilimizden düşmeyen sıkıntıları, üzerimize bıraktığı derin izlerle elektrik dil literatürümüze girmiş oldu.
Ceryanın enerji, cereyanın akım ve statik elektrik olduğunu böylece öğrenmiş olduk. Bugün çektiğimiz sıkıntılar o günlerin karanlıklarına rahmet okutmakta…
İdare, çıra, mum, fanus, lamba, lüks. Bunlara ayrı ayrı girip uzun uzadıya yazmayacağım. Sadece bunları tanımayan bilmeyenlere kısa bir bilgi olsun istedim. Temeli çıradır ve bu gün tüm ışıklara çıra ve sonra edindiğimiz lamba olarak hala telaffuz etmekteyiz. Bende bu nostaljiyi sizlerle paylaşarak anıların üzerimizde ki tatlı ve acı izlerini sunmaya çalışayım. Ben mahya ve şamdanları görmedim. Onun için onun yazımın dışında tutuyorum.
İdare ve çıra farklı algılansa da ben yetiştiğimde tenekecilerde yapılır kulplu, dibi hafifçe geniş, kupa gibi kısmına gaz doldurulurdu. Onun içine bırakılan fitilin emdiği gazla yumaşamasından sonra çakılan ateşle isli ve ülgün bir alev ışığı ortaya yılırdı. Fanus bir eve misafirliğe gidildiğinde, rüzgarlı havalarda avluya, lavaboya çıkılacağı zaman kullanılırdı.
Lambanan hayatımızda çok özel bir yeri vardır. İki ve dört numara olarak adlandırılan bu lambalar evi aydınlatmak için akşam girmeden yemek uğraşı gibi evin kızları kadınlar bu lambanın “kanne” denilen cam kısmını silerek prıl pırıl parlatırlardı. Ev ortamında özellikle iki numara, misafir olduğunda dört numara yakılırdı. Dört numara lambanın hem fitili büyük hem fazla gaz yakardı. Evin kızı ya da gelini o lambalara özel örgüler örerek onun temiz kalması için desenli kılıflar işlenerek giydirilirdi.
Lükse gelince o öyle her evde bulunmadığı gibi öyle gelişi güzel yakılmazdı. Özel günlerde, özel misafirler için yakılırdı. Bir mahallede çok az evde bulunurdu. Masraflı bir ışık saçan olduğu için ona lüks ismi verilmişti. Mahalledeki düğünlerde govendin orta yerinde bir uzun sırık çakılır, üzerine lüks asılırdı. O zaman şartlarda o yetiyor hatta fazla bile geliyordu.
Okul yılarımda ders çalışmalarım çıra-idare, mum ve iki nura lamba altında geçti. Mum yakmaya pek müsaade etmezlerdi, çünkü mum çabuk tükenirdi. Lambaya da öyle çok fırsat vermezlerdi. Çıranın isinden rahatsız oldukları için lambaya razı olurlardı.
1970 yıllarda daha liseye yeni başlamıştım. Elektrik evimize bir ruh gibi aktı. Yüzümüz güldü. Mahallede elektrikle aydınlanan ilk evlerden biriydi. Bu bizim ders çalışmamız için değil daha çok evden gelen talepler üzerine çekilmişti.
El fenerini unuttum sanmayın. Babam ramazanda sahur cüzüne gitmem için bana bir el feneri almıştı. Mahalle camimizde cüz okunmuyordu. Daha uzak bir camiye gitmem gerekiyordu. Ancak sokaklar çok tenha ve ışıksızdı. Sokakların girift ve anlatılan efsunlu hikayelerle beni tedirgin ediyordu. Bir iki kez bazı arkadaşlarla gittikse de küçük bir el feneriydi. Oynaya oynaya pilini bitirdik. Pil bitince bende cüze gitmekten kurtuldum.
Her ne kadar elektrik eve geldiysede öyle yalnız başına oturup altında ders çalışma olanağını bulamazdık. Kitap okumalarım daha çok mahallenin sokaklarında yarı aydınlık sokak lambaların altında sürdürürdüm. Ödevlerimiz, derslerimiz de ha keza arkadaşlarla bu baygın ışıklar altında paylaşılırdı.
Urfa’nın karanlık zamında yaşanan olaylar bu gün birer efsane, hikaye olarak anlatılırken yakılan ağıtlar, türküler hala dilden dile dolaşmaktadır. İşte ceryan, ilk olarak Urfa Belediyesi’nin önderliğinde Urfa’nın tanınmış varsıl aileleri bir şirket kurarlar. Bu şirket bu gün Büyük Yol denilen yerde bulunan Selahattin Eyyubi camii adıyla bilinen kilisede faaliyete başlar. Getirilen kocaman jenetörler elektrik üretir ve şehri aydınlatmaya yarardı. Daha sonra bu jenetörlerin daha geliştirilmiş şekliyle Beykapısı olarak bilinen yerde devreye girdi ve Urfa bu sayede hayli zaman karanlıktan kurtuldu.
1970 li yıllar ve ben mahalli gazetelerde yazı yazıyorum. Dönemin belediye başkanı mahallemize gelmiş etrafını mahalleli sarmıştı. Elektrik direkleri dimdik duruyordu. Halk ne zaman elektriğin geleceğini soruyordu. Başkan “bu seçimde dirikler dikildi, gelecek seçimde de elektrikler gelir” diyerek bir aldatmayı espriye dönüştürüyordu. O yıl elektrikler geldi. Ancak halkın katkıları ile kısa bir süreçte tamamlandı. Nasıl kanalisazyon için belediyeye yardım yapıldıysa elektrik içinde aynı yardım yapıldı.