Ülkemiz, televizyonla 70’li yıllarda tanıştı. O sıralar hükümette Sayın Süleyman Demirel Başbakan, AP Adalet Partisi de iktidar partisi olarak bulunmaktadır. Daha önce Avrupa ve Amerika’da belki Avustralya gibi gelişmiş olduğu söylenen ülkelerde televizyon yayın hayatına başlamış ve hatta renkli televizyon yayınlar yapıyordu.

Bize ilk defa renksiz siyah beyaz televizyonlar getirildi. Yapılan televizyon programları ve çekimleri, bunların yayınlarında kullanılan stüdyolar, kameralar, alıcılar, bütün televizyon vericileri ve bunlara ait bütün yardımcı ve destek malzemeleri siyah beyaz yayına göre kuruldu. Borçlu bir ülke olmamıza rağmen ülkemize televizyon gelsin diye milyarlar, trilyonlar harcandı.

90’lı yılların başına gelindiğinde televizyon yayınları için kurduğumuz bunca yatırımları bir kalemde sildik ve bu sefer renkli televizyon yayıncılığı için gerekli bütün araç ve gerece yine milyarlarca, trilyonlarca para harcama yoluna gittik.

Bir tane akıllı devlet adamımız çıkıp da; “Durun yahu ne yapıyorsunuz? Eğer televizyon yayınına geçeceksek, direkt olarak asrımızda kullanılan renkli televizyon yayınına geçelim. Bir kere yatırım yapalım, bir daha söküp takmayalım” demedi.

Aradan geçen 20 yılda siyah beyaz televizyonlar bütün köylerimize kadar girmiş artık ülkemiz bu cihazlara doyum noktasına gelmişti. Bu sefer renkli televizyonlara merhaba dedik.

Batının peşinde giden bir ülke olarak bir kere daha Batıdan kazık yemiş, milyarlarca,

TELEVİZYON BAŞSEDİRE KURULUYOR

1980’li yıllar. O esnada biri oğlan ikisi kız üç evladım bulunmaktadır. Bunlar ilkokula gitmekte, akşam da evde öğretmenin verdiği ödevleri yapmaktadırlar. Hele her akşam eve geldiğimde çocuklarımın üçünün de “babamız geldi” diyerek ve koşarak beni karşılamaya dairenin kapısına kadar gelmelerini hala hatırlıyor ve o günleri acı acı yâd ediyorum.

O yıllar ben eve henüz televizyon almamıştım. Zira televizyon programlarının ve dizilerin en azından çocukların derslerinden alıkoyacağını tahmin ediyor, zaman zaman hanımım; “çocuklar televizyon seyretmeye komşulara gidiyorlar. Biz komşuları rahatsız eder olduk, artık biz de televizyon alalım” diyerek, televizyon almak gerektiğini söylese de.

Ben ise bu talebi geçiştirmeye çalışıyor, “Hanım. Ben televizyonda son sistem icat edildiği zamanı bekliyorum. İşte o zaman alacağım, hem de iki tane…” diyordum.

Bir gün yine işimden evime geldim. Kapıyı çaldım. A. Oda ne? Kapıyı sadece hanım açtı. Her zaman koşarak gelen çocuklarım bu kere beni karşılamaya gelmemişlerdi. Hanıma;

-         Hayrola. Çocuklar evde yoklar mı? Niçin beni karşılamaya gelmediler” dedim.

-         Evdeler. Ama televizyon seyrediyorlar, demesin mi? Başımdan vurulmuşa

döndüm. Hanım anlatmaya devam etti.

Baban, (Büyük torunun oğlanı çok severdi) evine renkli televizyon almış. Elindeki siyah beyaz televizyonu da torunum seyretsin diye bize getirmiş. “Geldi. Kendi elleriyle kurdu. Çocuklar da şimdi onu seyrediyorlar” dedi.

TELEVİZYONUN SUÇU YOK

Bıçağı, insanı tedavi için ve ameliyatta kullanırsanız çok faydalı bir alet olur. İnsanın ilaçlarla kurtulamayacağı dertlerden kurtarır. Ama aynı bıçağı suçsuz bir insanı bıçaklamakta kullanırsanız o kadar zararlı bir alet olur. Televizyon da bunun gibidir ve aslında çok masumdur. Onun hangi maksatlarla kullanıldığı çok önemlidir. İyi ellerde halkı ve insanları doğruya yönetmede çok büyük alettir. Ancak yanlış ellerde bir o kadar büyük tesiri olan bir cihazdır ki toplumu anarşinin ve kaosun içine çekerek yok eder.

Ancak bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de “para babaları”  televizyonu sahibi olduklarından kanalları, kendi emellerini halk üzerinde uygulamakta ve onu yönlendirmekte kullanmaktadırlar. Siyasiler üzerinde baskılar kurmakta, yalan yanlış gündemler belirleyerek onları kendi çıkarlarına hizmet etmeye zorlamaktadırlar.

Şurası asla unutulmamalıdır ki televizyon başta olmak üzere medyanın diğer organlarını yani gazeteler, dergiler, internet sitelerine kimler sahip, onları kimler kullanıyorsa insanlığı onlar yönetiyor demektir.

Bir bakın bakalım, ülkemizde ve dünyada televizyonlar ile kimlerin dedikleri gerçekleşiyor. Ülkeler nasıl işgal ediliyor? İnsanları nasıl öldürülüyor, kadınlarına ve kızlarına tecavüz ediliyor? Yeraltı ve yer üstü kaynakları nasıl sömürülüyor? Dikkat edin işte o zihniyet önce televizyonlarına sahip oluyor sonra halka ve ülkelere sahip oluyor. Medyayı daha doğrusu televizyonun kıymeti bilmeyen ve ondan kaçan topluluklar, sonunda televizyonu kullananların esiri ve kölesi oluyorlar.

KANALLAR, FOSEPTİK KANALI OLMASIN

Bir iki televizyon kanalı hariç bütün kanallar haberlerinde, yorumlarında, dizi filmlerinde maalesef milli değerlerimizin aleyhinde oluyor ve Batının ahlaksız filmlerini göstermekte yarışıyorlar. Çok affedersiniz bu gün televizyon ekranları “genelevlere açılan birer pencere” durumuna gelmişlerdir. Her gün her saat bunları halkımıza, gençlerimize ve özellikle çocuklarımıza seyrettirmektedirler.

70’li yıllardan bu güne “toplumun temeli olan aile yıkılmaya yüz tutmuş, evlenmek ve nikâh yerine zina ve fuhuş artmış, boşanmalar almış başını gitmiştir. Bir yerde kimsesiz bir kadın ve kız varsa onun namusu bizim namusumuzdur denilmesi gerekirken artık o tecavüze maruz kalmaktadır. Bu yanlış gidişe dur demeyecek olunursa bir gün bizim de kapımızın çalınacağı mukadderdir.