Dikkat ediyorsanız referandumun hemen arkasından yorum yapmayı uygun bulmadım. Biraz olayların berraklaşmasını bekledim. Cumhurbaşkanının, Başbakanın, Parti Genel Başkanlarının açıklamalarını dinledim ve bazı aceleci yazarların yazılarını okudum. Bu arada bana değişik kanallardan ulaşan yazı ve videoları takip ettim. Çünkü bu referadum bir kanun değişikliği değil bir anayasa değişikliği idi.

                Bana gelen yazılardan birisi de alıntı adında bir yazı idi. Önemli noktalara temas eden bu yazarın yazısını sizlerle paylaşmayı uygun buldum. Yazı özetle şu şekildedir.

“Anayasa değişikliğinin ülkeyi tek adama teslim etmek olduğunu, bağımsız yargıyı yok ettiğini, ülkeyi parti devletine dönüştürdüğünü, 80 milyonun değil, bir kişinin huzurunu teminat altına aldığını yazdık, konuştuk. Dilimiz döndüğünce, imkân buldukça anlatmaya çalıştık. Fakat tam olarak ne olduğunu, ne getirip ne götüreceğini topluma anlatacak imkânımız olmadı.

Medya onların kontrolündeydi. Her gün 25 kanalda sabah akşam orada konuştular. Yalancı bir cennet vaat ettiler. Para onlardaydı, dağı taşı afişle donattılar. Kaymakamı, valisi, askeri, polisi, bürokratı… Devletin tüm imkânlarını kullanarak ‘Evet’ kampanyası yaptılar.

Tehdit ettiler. ‘Hayır’ diyenleri ‘terörist’, ‘vatan haini’ ilan ettiler. “Evet, vermek farzdır” dediler. “Eğer ‘Hayır’ derseniz cehenneme gidersiniz” gibi sözler sarf ettiler.

Sınırsız maddi imkânları vardı. İnsanları işsizlikle, açlıkla, ölümle, tehdit ettiler.

“Evet’ çıkmazsa ekonomi bozulur, elinde kalan o son lokma da gider” diyerek, bir lokma ekmek bulduğunda sevinen insanları açlıkla korkuttular…

* * *

Ve yüzde 51 gibi kıl payı bir farkla istediklerini elde ettiler. Halkın kararı buysa bize uymaktan başka seçenek kalmıyordu. Kurulan tek adam rejiminin elbette ülkeye bir zararı olacaktı. ‘Evet’ veren de ‘Hayır’ diyen de maalesef bu zararı çekecekti.

Büyük çoğunluğu milliyetçi  ve muhafazakârlardan oluşan bir toplumda ancak yüzde 51 alabildiler.

Diğer taraftan İstanbul’u kaybettiler, Ankara’yı, İzmir’i Adana’yı, Diyarbakır’ı Mersin’i kaybettiler. Bunca baskıya, tehdide, yalana, medyatik bombardımana rağmen yüzde 49 direndi. ‘Hayır’ dedi.

* * *

Yüzde 51 ‘Evet’ çıkmış olması her şeyin sonu değil. Biz demokrasi mücadelesi veriyoruz, iktidar mücadelesi değil. Akşamdan sabaha iktidarı ele geçirmek için yola çıkmadık. ‘Hayır’ çıksaydı bir şey değişmeyecek sadece ülke için ‘bela’ olarak gördüğümüz bir durumu engellemiş olacaktık. Gerçek bir demokrasiye ulaşmak için ‘Hayır’ dedik.

Herkesin inancını, kimliğini, giyimini, yaşamını teminat altına alan, ortak aklı devrede tutan bir anayasa yapma umudumuzu korumak, bunun zeminini oluşturmak için çabaladık. Anlaşılan o ki, bütün bunlar için biraz daha uzun soluklu bir mücadele gerekiyor.

 

* * *

Yüzde 55-60 ‘Hayır’ çıksaydı işler daha kolay olabilirdi. Fakat yüzde 51 ‘Hayır’ çıksaydı ne olurdu? Biraz düşünün.

Ne yazık ki, uzmanlar, büyük bir ekonomik krizin hızla yaklaştığını söylüyor. Tüm veriler, ekonominin son derece kırılgan olduğunu gösteriyor. Fiili tek adam rejimi uygulamalarının ülkede yarattığı büyük tahribat var. Bütün bunların ağır sonuçları olacak.

‘Hayır’ çıksaydı, iktidar, bütün bunların sorumlusu olarak ‘Hayır’ diyenleri gösterecekti. Aynen 7 Haziran benzeri bir durum ile karşı karşıya kalacaktık. Döviz artacak “Sorumlusu hayırcılar” diyecekti.

İç barış daha da bozulacak “Evet’ çıksa böyle olmazdı” diyecekti. “İstikrarı ‘Hayır’cılar bozdu, bize engel oldular, hepsi onların yüzünden…” diyecekti.

Ama artık bir bahanesi yok. Artık anayasal olarak da ‘tek adam’ olundu.

Yani tek yetkili. Elini tutan da, “Onu öyle yapma” diyecek kimse de yok. Tek yetkili olduğu gibi, aynı zamandan tek sorumlu. En azından en büyük sorumlu. Yetkiyle birlikte, sorumluluğu da üstüne aldı.

Ne biliyorsa yapacak, uygulayacak. ‘Hayır’ diyenler açısından dün ile yarının bir farkı yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan zaten tek yetkiliydi ve ülkeyi zaten KHK’larla yönetiyordu.

Yargıda istediğini alıp istediğini atayabiliyordu. Hükümete zaten başkanlık ediyordu.

Bunları, bundan sonra anayasal kılıfla yapacak.

Fakat yüzde 51 çok hassas bir oran. İktidarın rahatça hareket etmesini engelleyecek bir oran. Yani hem bahaneleri ellerinden gitmiş oldu hem de kontrolsüzce hareket edecekleri kadar bir orana ulaşamadılar.

Halk “Ne istiyorsan al, dilediğini yap, her şey, sonsuza dek senin, daima arkandayız” demedi. “Gerçekten çok mu istiyorsun başkan olmayı? Madem öyle… hatırını kırmayalım, görelim bakalım ne yapabiliyorsun…” demiş oldu.”